Bu başkanların sosyal medya ile paylaşamadığı şey ne?

Bir süredir, sosyal medya devlerinden Twitter ile ABD Başkanı Donald Trump arasında bir soğuk savaş yaşanıyor:

Twitter’da 80 milyondan fazla takipçisi bulunan Trump, 25 Mayıs günü başkanlık seçimlerinde “posta yoluyla gönderilecek oy pusulalarının büyük ölçüde hileli olacağını” söyleyen bir tweet yazıyor. Twitter ise bu tweeti “gerçeği ara (get the facts)” etiketi ile paylaşıyor ve kullanıcıları tweetin içeriğini yalanlayan haberlere yönlendiriyor.

Twitter’ın bu uygulaması oldukça yeni. Koronavirüs hakkında yazılan yalan yanlış bilgilerin önüne geçebilmek için, yani sanal ortamdaki dezenformasyonu engelleyebilmek için getirdiği, kullanıcıyı bir nevi uyarma amacı taşıyan bir yenilik.

Gelgelelim, bu yeniliğin uygulandığı kişi, ABD başkanı olunca ortalık karışıyor. Trump da Twitter’a meydan okuyor ve sosyal medya platformlarında kullanıcıların paylaşımlarının sorumluluğunu sosyal medya kuruluşlarına yükleyen bir karara imza atıyor.

Her ne kadar kararın uygulanması oldukça zor olsa da sembolik olarak bir karşı atak yaptığını söylemek mümkün.

İkinci hamle

Bunun üzerine Twitter da tepkisiz kalmıyor ve ikinci defa Trump’ın Minnnesota’da yaşanan korkunç, ırkçı cinayeti protesto edenlere karşı attığı tweetine müdahale ediyor.

Olayların özeti ise şöyle: Minnesota’da bir şarküteride sahte para ile alışveriş yapmaya çalıştığı gerekçesi ile göz altına alınmak istenen George Floyd’un polis tarafından yere yatırılıp boynuna diz ile bastırması sonucu hayatını kaybetmesine sebep olunması, ABD’nin her yerinde yalnızca siyahileri değil, elbet “insan olan” herkesi ayaklandırıyor.

Trump’ın ise olaya verdiği tepkiler zamanla değişkenlik gösteriyor: Başlangıçta Floyd’un hayatını kaybettiği anlara dair videoyu “şoke edici” olarak yorumlayıp adalet çağrısı yapsa da devamında yapılan protesto gösterilerinin büyümesi üzerine göstericileri “eşkıya/ haydut (thug)” olarak nitelendiren ve bu tür olaylara müsaade edilmeyeceğini, yağma olaylarının başlaması halinde ateş edileceğini söyleyen bir tweet atıyor.

Twitter ise bu gönderiyi “şiddeti yücelttiği” gerekçesiyle sınırlıyor, yani okumak isteyen bu uyarıyı gördükten sonra ikinci bir tıklama ile tweete erişebiliyor.

Bu neyin savaşı?

Hamle sırası Trump’ta olan bu olayların önemi oldukça büyük.

Öncelikle tüm bu yaşananları, Trump hükümetinin koronavirüsle mücadelede yaptığı hataları unutturmak, bir nevi gündemi değiştirmek amacı taşıdığı tartışmalarını bir kenara bırakarak değerlendirirsek; her şeyin altında yatanın “kaybetme telaşı” olduğunu söylemek mümkün.

Özellikle Trump için seçmenlere doğrudan ulaşmasını sağlayan en etkili araç Twitter. Tweetine konulan uyarı ise elbette ki seçmeniyle doğrudan iletişimini kesintiye uğratıyor; dahası “Trump’ın yalan beyan verebileceği” algısını seçmeninde oluşturuyor. Bu da seçim stratejisi büyük oranda rakiplerine asılsız iddialarla saldırmak olan Trump’ın başkanlık yarışında başarı kazanmasını tehlikeye uğratıyor.

Pek tabi, sosyal ağların yalan söyleyen siyasetçilere karşı sert önlemler almasının korkuttuğu tek başkan, Trump değil.

Türkiye’de de başkanın bir süredir sosyal medyadaki ifade hürriyetinden rahatsız olduğu konuşuluyor. Nitekim de bu alana kısıtlama getirilmeye çalışılıyor, “kimlik bilgileri ile giriş yapılsın” denilecek kadar ileri giden teklifler yapılıyor.

ABD’de Cumhuriyetçilerin Twitter’a yönelik “ifade hürriyetini sınırladığı” eleştirilerinden büyük ihtimalle bir şey çıkmaz. Nitekim daha önceden Cumhuriyetçilerin attıkları tweetlerin engellendiği ve ifade özgürlüklerinin çiğnendiği iddiası ile açtıkları dava sonucu verilen “sosyal medyanın ifade özgürlüğünden sorumlu olmadığı, bu hususun devletin kendi alanında geçerli olduğunun” vurgulandığı bir temyiz kararı mevcut.

Ancak şüphesiz ki ABD, sosyal medya platformlarının işleyişini değiştirecek olursa, değişiklikler tüm dünyada bu husustaki kurallarda değişimi de tetikleyecektir.

Sosyal medya kuruluşlarının gündemi, algıları değiştirme gücü ve fikirlerin açıklanmasını engelleyen bir sansürcü olması, eleştirilmesi ve üzerine düşünülmesi gereken bir husus olsa da bu tartışmayı bilimsel değil siyasal sebeplerle körükleyen başkanların tutumu oldukça manidar.

Yalnızca ABD değil; Rusya, Çin, İran gibi ülkelerde de sosyal medya, adeta “düşman cephesi”. Eleştirilmeye ve kaybetmeye tahammülü olmayan başkanların yeni düşmanı.

Yazarın Diğer Yazıları