Bu eylem Üflenti İşi

Birtakım zorluklarım var. Buna rağmen yazılarımı aksatmamaya çalışırım. Sokak hayvanlarını da beslemeyi unutmam. Bayramın ilk günü olması sebebiyle, sabah ezanıyla birlikte yollara döküldüm. Önce gerekli dini vecibeleri yerine getirdim. Sonra, kargalar ve martılarım dahil konuşamayan dostlarımı doyurdum. Kedi ve köpekler ille de kumrularla muhabbetim müthiştir. Tek problemim yürüme sorunum. Yine de bu halime şükür.

ByPass olduğum dönemi hatırlıyorum. 9.5 saatte tamamlanan ameliyatımın üçüncü gününde yazılarıma dönmüştüm. Bu sadece bir gazetede olsa neyse. Üç ayrı gazetede köşem vardı hem de günlük. Tüm ilavelere de imza atıyordum.

Anlayın ne inatçı biri olduğumu. Bana bunun sırrını sorduklarında şunları söylemiştim; "İnanılmaz bir karışımım. Çerkez, Arnavut kırması..." Hani araya tuz-biber olan Avşarlık da sıkışmıştı. Tekrarlarsam tam bir Türkiye mozaiği Türk'üm. Çocuklarıma vasiyetim hep bu olmuştur.

Tanıdık işi

 "Nereden nereye geldik" deyip, ABD Büyükelçiliği'ne yapılan silahlı saldırıya geçeceğim. Ankara'daki olayı duyduğumuz an "Ne diyorsun?" diye sordular. Anında "Basit bir şey" dedim. "Yani bunlar, sabah sabah onların tabiriyle -50 papellik plakayı götürüp- eyleme başlamışlardır" diye ilave ettim.

Bu raconları bizim Hüseyin Movit ve Fatih'in çocuğu İçişleri Bakanı Süleyman Soylu iyi bilirler. Yetiştikleri, büyüdükleri çevre hep bunlarla dolu. Şaşıracaksınız ama üflentilerin en önemli özelliklerinden biri "sağlam vatan sever" olmalarıdır. Sonuçta zararı kendilerine verirler.

Dikkatli okurlarım, geçen yıl yazdığım bir başka öyküyü hatırlarlar. Oto galerisinde çalışan birinden söz etmiştim. Bölücüler ne zaman azsa en yakınındaki araca Türk Bayrağı çeker tur atardı. Tabii kahramanlık türküleri çalarak. Ona da Allah rahmet eylesin.

Bizimkiler

ABD Büyükelçiliği'ne ateş edenler de aynı takımdan çıktı. Bu işlerden anlamayan Ömer Çelik'in iddia ettiği gibi provokasyon falan yok. Bu eyleme esrarı kırıp, zıvanayı yerleştirdikten sonra karar verdikleri kesin. Bu sözlerimi bir "eski memur"un -bu da Balat tabiri- tespiti olarak kabul edebilirsiniz. Tekrarlıyorum; bu olay kesinlikle "malum takım"ındır. Osman Gündaş ve Ahmet Çelikten bir yerde de amaçlarına ulaşıp, şöhreti yakaladılar. İçeride kahraman gibi hava basarlar.

***

Bir bu eksikti; Tembellik Günü

Sol örgütlerin cirit attığı yıllarda, önemli eylemlerin tarihlerini kaydederdik. Bu işi sadece polis-adliye servisi yapmazdı. Siyasi şubelerde özel ekip bakardı. Uyarırlardı; "Geçen sene bugün Bakırköy'de Osman Yoldaşcan öldürülmüştü. Dikkatli olmamız lazım".

İlgilenmeyenlere hikaye gelecek ama, bu yolla epey militan misilleme hazırlığındayken etkisiz hale getirildi. Bunları şimdilerde sadece bölücüler uyguluyor.

En iyisi tatsız anıları bir kenara bırakmak.

Ayın haberi Kolombiya'dan geldi. Meğer 19 Ağustos "Dünya Tembeller Günü" imiş. İlk anda akla yüzlerini sombreroyla kapatan Meksikalılar geliyor. Ancak bu unvanı kaybetmişler. Bogota'dan yansıyan tembellik görüntüleri inanılır gibi değildi.

Ömrüm yeterse seneye 19 Ağustos'ta Türkiye kutlamalarını hatırlatan ben olacağım. Görsün bakalım Kolombiyalılar günlerini!

***

Sağlık'ta sorunlar artıyor

Arife günü inanılmaz bir skandal yaşadık. Açık eczane olarak sadece nöbetçiler bırakılmıştı. Hani uygulamayı gece başlatsalar bu kadar büyük sorun olmazdı. Örnek vermek gerekirse İstanbul'un Ulus'unda tek eczane açıktı. Aynı durum diğer yerlerde de böyleydi. Camlarında koca bir yazı; "SGK ilaçları yapılır". Kapıda upuzun kuyruklar. Sıra kendine gelenlerin aldığı cevap ise genelde hep aynıydı; "O ilaç yok". Laf aramızda parasını cepten ödeyene el altından veriliyordu.

Hastane tarafı

Bir büyüğüm, eşinin gözünde oluşan ani iltihaplanmadan dolayı soluğu Çapa'da -İ.Ü. Tıp Fakültesi- aldı. Göz kliniğine yöneldiler. Oradaki güvenlikçi "Önce acil cerrahide kayıt yaptıracaksınız" diye uyardı. Yaş toplamı 150'yi geçen karı-koca yokuşlardan çıkıp, merdivenleri tırmanıp bu işi güç bela hallettiler.

Sonra yine başladıkları noktaya döndüler. Doktor muayeneyi gerçekleştirip, reçeteyi yazdı. Bizimkiler evlerinin yolunu tuttular. Önce nöbetçi eczane bulundu. Buradaki maç kuyruğu benzerine girdiler. Neticede aldıkları cevap; "Bu ilaç -Eyestill- piyasada yok"tu. Galiba bütün bunların cevabını yeni iki bakan; Çalışma ve Sosyal Güvenlik ile Sağlık Bakanlarından beklemeliyiz. Ortada bir gerçek varsa iyi başlamadılar...

...

GÜNÜN SÖZÜ

İnsanoğlu o kadar acı çekti ki, gülmeyi yaratmak zorunda kaldı. F. Nietzsche

Yazarın Diğer Yazıları