Bu hassasiyetiniz "ala" da...

Bazen, sırf dikkatimizi dağıtmak, toplumu "esas"tan uzaklaştırmak üzere oluşturulmuş bir kurgu bulunduğunu ve Diyanet'in de başka bir çok kişi/kurum gibi bu kapsamda kendisine verilen "rol"ü oynadığını düşünüyorum.

Hüsnükuruntum olabilir ama değilse; kendilerini hayli başarılı da buluyorum.

Baksanıza yine bir lüzumsuzluk menkıbesiyle "günün konusu"na aktör oldular; bunun için, yani bu kadar konuşulmak, bu kadar tartışılmak, bu kadar odaklanılmak için yanıp tutuşan ve fakat adlarını bir kere bile andıramayan yığınla insan varken az iş değil bunu becerebiliyor olmaları.

***

"Din istismarı" yoluyla "devlet" ele geçirilirken dahi gıkını çıkartmamış, "aldatılanları" uyarması, uyandırması gerekirken onlarla birlikte aldanmış bir yapı işi gücü bıraktı marka tesciline el attı; "ala" adını kullanan içki şirketine dava açtı.

Neden?

"Allah'ın sıfatlarından birinin marka olarak kullanılması doğru olmadığı"ndan, "Kur'an'ı Kerim'de sure ismi olarak geçmesi"nden, "Allah Teala'nın haram kıldığı bir nesneyi övme, yüceltme anlamı taşıması"ndan...

Sanırsın hırsızlığı, arsızlığı, dolandırıcılığı "helal" kılıyor Allah Teala!

Orantısız zekasının kıymeti bilinemeyen sevgili arkadaşım Ercüment Yahnici tokat gibi cevabı yapıştırdı:

"İhlas ismiyle dolandırıcılık yapabilirsiniz ama Ala ismiyle içki üretemezsiniz!"

***

Yanlış da anlaşılmak istemem; Diyanet İşleri Başkanlığı "sure isimleri"ne halel getirmemek gibi bir çaba içine girdiyse, seve seve katkı bile sağlarım kendilerine.

"Nisa Suresi" var mesela;

Ne güzel olur, Diyanet, "Kadınlar diye sure adı bile varken, onları dövmek, onlara sövmek, giyimleri, kuşamları üzerinden yaftalamak, onların kızlığına, kadınlığına, namusuna dair ahkâm kesmek, sapkın fantezilere -hem de din sosuyla- malzeme etmek ne haddinize bre densizler" diye bir ayar verse tez zamanda! Özgecan Arslan'ın katlini protesto yürüyüşüne katılan gençler değil de kadınları, kızları tecavüz edilebilir, katledilebilir yaratıklar olarak algılatanlar cezalandırılsa...

"Şura Suresi" var...

Ne güzel olur, kendini "danışman" sıfatıyla her nevi zırvalamaya hak sahibi görenlerin ağızlarını bir kapatsa!

"Zilzal Suresi" var...

Ne güzel olur, üç kuruş fazla kazanmak hırsıyla, "ben bu seçimi alayım da gerisi tufan" anlayışıyla "doğaya savaş açan"lara "veto fetvası" yayımlasa, kulak asmayan siyasi olursa, siyaset himayesindeki müteahhit olursa onlara "öteki dünya"yı hatırlatsa!

"İnsan Suresi" var...

Ne güzel olur, şu "insanlıktan çıkış" günlerinde "insan"ın haksızlık, hukuksuzluk, adaletsizlik, güç zehirlenmesinden kaynaklanan çilesine "dur" diyebilse!

***

Ha, mesele "Allah'ın adları"ysa...

Diyanet keşke işe Allah'ın adlarını, yağcılık yaptıkları siyasiler için "ona dokunmak bile ibadettir" diyenlere, "Allah'ın tüm vasıflarını üstünde toplayan bir lider" diyenlere, "ona itaat etmek farzı ayındır" diyenlerden koruyarak başlasa!

Onlar da kainatın tek "el-Vali"sinin, tek "el-Kâdir"inin, tek "el-Muktedir"inin Allah olduğu anlasa da inancımız bir an evvel bu "işgal"den kurtulsa...

***

SORU-YORUM

***

SEKA'yı devletin elinden çıkarıp, TEKEL'i devletin elinden çıkarıp, Şeker Fabrikalarını elden çıkarıp, PETKİM'i, TÜPRAŞ'ı, Et ve Balık A.Ş.'nin birçok ildeki bürolarını, mağazalarını, soğuk hava depolarını kapatıp, gübre işletmelerini, traktör işletmelerini, SÜTAŞ hisselerini elden çıkarıp seçime ramak kala cepteki yangın sandığa yansımasın diye doğrudan patates-soğan satınca "üreticiyi" teşvik etmiş, "tüketici"yi korumuş, "bu terörü estirenlere müsaade etmemiş" mi oluyorsunuz?

***

50 yıl sonra bugünler...

Umarım siyaset hâlâ bu üslupla yapılıyor olmaz ama ola ki hiçbir şey değişmez de, siyasiler hâlâ seçmeni bu yolla "kafalamaya" çalışıyor olurlarsa, çocuklarımız seçim meydanlarda şunları duyacak bolca:

Bu "A-KE-PE zihniyeti" meyveyi, sebzeyi karneye bağladı; tarım ülkesi olan Türkiye'de uygun fiyata sebze-meyve yemek isteyen vatandaşa kilo kotası getirdi...

Bu "A-Ke-Pe zihniyeti" vatandaşı, Şubat ayazında "tanzim satış" kurullarına mahkûm etti.

***

Daha çok var...

"İmar barışı" adı altında kendi ellerinizle bir nevi "cinayet izni" verdiğiniz bina çöktükten sonraki ilk işinizin, 5 yaşındaki Havva'yı kurtarmakla övünmek değil de 1,5 yaşındaki Eylül'ün ölümünün bütün sorumluluğunu üstlenerek, hesabını vermek olduğu gün Türkiye iyi olacak....

Yazarın Diğer Yazıları