Bu vebal hiçbir hainler mezarlığına sığmaz

Bu vebal hiçbir hainler mezarlığına sığmaz
Hakkı Topal hakkında bütün bildiğimiz şu 3 cümleden ibaretti. 19 yıllık polis memuruydu. Çorum'da yaşıyordu.Biri 12, öteki 16 yaşında iki çocuğu vardı. Bildiğimiz dördüncü bir cümle daha vardı ve o da şuydu:

"FETÖ'cü olduğu iddiasıyla görevinden alındı..."

 20 Ekim günü arabasına bindi. Şehrin kenarındaki bir göletin kıyısına gitti. Elindeki ipi bir ağaca geçirdi, boynunu da elindeki ipe... Sonra kendini bıraktı...

Eşi Ç.T. arkasından, "Bizi bitirdiniz, eşimin hiçbir suçu yoktu" diyerek baygınlık geçirdi.

 Kızı "Ben babamı istiyorum. Bana babamı geri verin, benim babam suçsuzdu" diyerek gözyaşı döktü.

(...)

 Ben aklı hâlâ başında AKP'lilere hatırlatayım.

 15 Temmuz'dan bu yana görevinden alınanlar arasında 18'inci intihar vakasıydı...

(...)

 Ortada bir darbe girişimi var ve kimseyi suçlamıyorum. Ama hepimiz bilmeliyiz ki, bu, üzerinde dikkatle durulması gereken çok ağır bir bilançodur...

 Siz...

Sayın siyasetçiler, sayın polisler, sayın savcılar ve sayın hâkimler....

Siz aklı başında köşe yazarları...

Adil olun...

Vicdanlı olun...

Kurunun yanında yaşın da yanmasına izin vermeyin...

Yoksa bu vebal hiçbir "hainler mezarlığı"na sığmaz...

Ertuğrul Özkök Hürriyet

 

 

***

 

Jet motoru

----

Hemen her gün bir Bakan bir yerlerde konuşuyor ve "Başkanlık sistemi gelirse Türkiye uçar" diyor. Başkanlık sisteminin bir tür jet motoru olduğunu düşünüyor olabilirler mi diye düşünüyorum ben de bu demeçleri okurken.

Mehmet Y. Yılmaz Hürriyet

 

***

 

OHAL oysa bu, ne hal?

------

Fransa İçişleri Bakanı'nın Türkiye ziyareti vesilesiyle iki ülkedeki OHAL uygulamalarındaki fark da gündeme geldi.

1) Fransa'daki OHAL, hükümete KHK çıkarma yetkisi vermiyor.

2) Fransa'daki OHAL, meclisi denetim dışı bırakmıyor.

3) Fransa'daki OHAL'de kitlesel gözaltı ve tutuklamalar yok.

4) Fransa'daki OHAL, hükümete mala mülke el koyma yetkisi vermiyor.

5) Fransa'daki OHAL hükümete kayyum atama yetkisi vermiyor.

6) Fransa'daki OHAL hükümete binlerce kişinin işine son verme yetkisi tanımıyor.

 7) Fransa'daki OHAL'de gazetecilerin, aydınların toplu halde tutuklanması, yayın organlarının kapatılması söz konusu değil.

 Demek OHAL öyle bir şey... Bizimki ne hal o zaman...

Melih Aşık Milliyet

 

***

 

"Rejim krizi" bahane

------

Bahçeli'nin 'AKP başkanlık sistemiyle ilgili inadını sürdürecekse anayasa değişikliğini Meclis'e getirsinler, ya 367'yı aşarak kanunlaşacaktır ya da 330'u aşarak referandum yoluyla milletin kararına sunulacaktır' çıkışıyla başkanlık sistemini gündeme getirmesinin sebebi rejimin krize girmesiymiş..

İki başlı olmasıymış..

Cumhurbaşkanı'nın başkan gibi davranmasıymış..

MHP çözüm arıyormuş..

***

İşin ilginci, Başbakan da rejimin krizde olduğunu söylüyor.. Krizi aşmak için başkanlık sistemini öneriyor..

Başbakan'ın elini tutan var mı diye sorarsanız; yok..

Hükümetin icraatına taş koyan var mı; yok..

Devletin zirvesinde itilaf var mı; yok..

Bu iktidar, OHAL'in de getirdiği yetkilerle 12 Eylül rejiminden sonraki en güçlü hükümet..

Ama dillerde rejim krizde sözü hiç eksik olmuyor..

Mehmet Tezkan Milliyet

 

***

 

Başkanlık ve "FETÖ sızması"

------

Bütün anayasa hukukçuları daha "başkanlık" sözü ağızdan çıkar çıkmaz "yargı bağımsızlığı"ndan söz ederler.

Bunun nedeni "kuvvetler (yasama-yürütme-yargı) ayrılığı"nın, yani "gücün gücü denetlemesi ve gereğinde durdurması"nın başkanlık siteminde çok daha fazla önem kazanmasıdır. ABD'de başkanlar önce çok güçlü ve bağımsız bir yargı, sonra 2 ayrı meclis ve eyalet valileri tarafından denetlenir.

Yani "bizde üniter yapı korunacak, tek meclis olacak" demek, buna da Türk tipi başkanlık demek "denetimsiz bir gücün en hayati konularda tek karar verici" olacağını gösterir. Bunun yanında, dünyadaki tek başarılı başkanlık uygulaması olarak gösterilen ABD'de başkanın sahip olmadığı bir başka yetkiyi "Meclis'i feshetme yetkisi"ni de Türkiye'de başkan olacak kişilere vermenin nasıl bir sisteme yol açacağını "konuya hakim" hukukçu ve siyaset bilimciler açıklamalıdır. Yıllarca "yargı kararlarına saygı, yargıya güvenin" denilen yargıda 4000 yargıcın "FETÖ ile ilişki" nedeniyle görevden alındığını düşünmek gerekir.

***

Bu yargıçlar ve devletin tüm kurumlarına sızan FETÖ, bir iktidarı ve Cumhurbaşkanı'nı, Genelkurmay başkanlarını aldatarak bunu yapabiliyorsa, başkanlık geldiğinde böyle bir sızmayı önleyecek güç ne olacaktır?

2010 referandumunda halk oylamasının sonucunda yargıda yapılan değişikliklerin hiç de doğru sonuç vermediği görüldü.

Bu sonuç bize yeni referandumlar ve sonrasında da hatalı kararlar alınabileceği konusunda bir uyarı sayılmaz mı? Sistem değişikliği yapmadan önce mutlaka tüm boyutlarıyla incelemeliyiz!

Güngör Mengi Vatan

 

***

 

Sapına kadarmış

---------

Bir dönemin dehşetengiz savcısı Fetullahçı Zekeriya Öz'ü yakalatana 750 bin lira ödül verileceğini dün okuyunca... Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı'nın "Balyoz, Ergenekon, Poyrazköy sapına kadar gerçekti" lafı aklıma geldi...

Yahu madem sapına kadar gerçekti, 750 bin liralık ödülü ihbar edene değil, "heykeli dikilecek temiz eller savcısı" Zekeriya Öz'e ikramiye olarak verin!..

Madem sapına kadar gerçekti, Türkiye'den tüyen bu davaların bütün savcı ve hakimlerini çağırın alınlarından öpün!..

Fakat Başbakan Binali Bey bir laf daha ediyor:

"Sapına kadar gerçekti, ama FETÖ'cüler sulandırdı."

Fetullahçılar hem "gerçekleri" ortaya çıkardılar, hem sulandırdılar öyle mi?..

17 Aralık operasyonunu da bu FETÖ'cü ekip yaptığına göre, demek o da sapına kadar gerçekti...

Dönemin Başbakan Yardımcısı ve RTE'nin danışmanı Yalçın Akdoğan Fetullahçılar için "Millî orduya kumpas kurdular" demişti... Akdoğan kabine dışı kaldı, Binali Bey Başbakan oldu, millî orduya kumpasın yerini "sapına kadar gerçek" aldı!..

* * *

 Türkiye bunların sayesinde sürekli ters takla atıyor!..

Balyoz, Ergenekon, Poyrazköy gibi davalar kumpas değil de sapına kadar gerçek ise... Mahkemeler nasıl beraat kararı verdi?..

Yargıtay nasıl onadı?

Recep Bey nasıl "Kandırıldık" dedi?..

* * *

Binali Yıldırım'ın bu hesabına göre emekli kuvvet ve ordu komutanları, generaller, amiraller, seçkin subayların ve Türkiye'nin 26. Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ'un tekrar cezaevine girmesi gerekiyor...

Zira boru değil, bu lafı Başbakan söylüyor!..

* * *

Millî orduya kumpastan, bugün "sapına kadar gerçekti" iddiasına geldik...

Bunu söylediğine göre, demek Binali Bey'in elinde bir takım belgeler, deliller var... Bir Başbakan böyle iddialı ve önemli bir lafı söyler de nasıl havada bırakır?.. Delilleri ortaya koysun, bildiklerini açıklasın!..

 * * *

Balyoz'dan üç-beş yıl yatan bazı albay, general ve amiraller 15 Temmuz'dan sonra en güvenilir komutanlar olarak kritik görevlere getirildiler... Bunların hem sapına kadar suçlu olduklarını söyleyeceksin, hem bu kritik görevlerde tutacaksın!.. Asıl sulandırmak bu olmasın?..

* * *

Bir Başbakan söylediği her sözden sorumludur!.. "Sapına kadar" ise, gereğini yapmakla yükümlüdür... Eğer yapamıyorsa özür dilemelidir.

Mehmet Türker Sözcü

 

***

 

Ya kötü olsaydı!..

-----

... Bizim efendiler "Ekonomimiz çok iyi" diyorlar. Dilin kemiği yok, her şey söylenebilir! At atabildiğin kadar!

Durumumuza bir bakalım:

Devletin iç ve dış borç stoku yaklaşık 600 milyar dolar...

Özel sektörün döviz borcu 200 milyar dolardan fazla...

Millet borç batağında çırpınıp duruyor. İnsanlarımız geçim zorluğu altında inliyor... 25 milyon vatandaşın 400 milyar lira borcu olduğu hesaplanıyor...

58 milyon kredi kartı hamili var. 2.5 milyon kişi, kredi kartı borçlarını ödemediği için icra takibinde...

110 bin 371 kişinin ise, borçlarını ödeyemedikleri için hapse atıldıkları belirtiliyor.

Büyüme istenen düzeyde değil.

Büyüme beklentisi yüzde 4.5'ten yüzde 3.2'ye çekildi.

Dış piyasalarda rekabet gücümüz zayıfladı.

(...)

İyisi böyleyse, kötü olsa halimiz kim bilir ne olurdu?

Rahmi Turan Sözcü

 

***

 

Yıldırım espri mi yaptı, bilinçaltı dışarı mı vurdu?

---------

... Yandaş medyada "ne güzel, uyumlu, esprili bir başbakanımız var, halk da çok seviyor" diyerek şişirirken Yıldırım esprinin dozunu biraz artırdı galiba.

Çanakkale Köprüsü ile ilgili açıklamalar yaparken "Çanakkale geçilmez, tarihte kaldı. Çanakkale geçilir, her türlü geçilir hale geliyor. Denizden geçiliyor, havadan geçiliyor, şimdi karadan da geçilmiş olacak" deyiverdi.

Bunu espri olarak mı yaptı yoksa bilinçaltının bir dışa vurumu muydu, anlayamadım.

"Çanakkale geçilmez" sözü 1918'de dünyanın en büyük donanmalarının Mustafa Kemal'in de aralarında bulunduğu bir avuç kahramanın insanüstü direnişi karşısında yenilmeleri üzerine söylenmiştir. Şimdi bu sözü alıp da "Çanakkale Boğazı'nın bir köprü ile geçilecek olmasına" monte etmek espri olarak kabul edilse olmaz gülünecek bir tarafı yok.

 Eğer bir bilinçaltının dışa vurumuysa pek fena. Yıldırım'ın espri uğruna "gaf" yapmış olabileceğini kabul etmek istiyorum.

Can Ataklı Korkusuz

 

kari-med-002.jpg