Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Durmuş HOCAOĞLU

Durmuş HOCAOĞLU

Büyük Manevra ve Psikolojik Harekât: (I)

İmdi; çeyrek asırdır  “ferman pâdişahın dağlar benimdir”  diyerek Devlet’e ve Millet’e kabaca ve pervâsızca meydan okuyan PKK oluk gibi kan döküp Türkiye’nin belirli bir bölgesinde devlet otoritesini ciddî şekilde zaafa uğratıp yurt dışında da Türkiye Cvumhuriyeti ile başabaş politika geliştirirken, bugüne kadar, üniversite kapılarındaki başörtülü mâsûm kızlar karşısında arslanlar gibi kükreyen Devlet’in kılıç çekeni kılıçla düşürmek, üstüne zinhar farz-ı ayn olduğu hâlde bunu yapabilmekte,  “dağlarda dahi fermânın pâdişahda olduğunu”  isbat edebilmekte âşikâre, gizlenemez, saklanamaz, örtbas edilemez, te’vil kabûl etmez, utanç verici bir acze dûçâr olması çok şeyin raydan çıkmasına yol açtı. Bu  “Bir” . Bir; ama çok mühim bir  “Bir” . Çünkü ondan sonraki birçok şey işbu  “Bir” e bağlı ve bağımlı. Gelelim  “İki” ye: İnsanlar bükemedikleri bilekler karşısında ne yaparlar? İki şey: Ya bükemedikleri o bileği öpmeye temâyül eder ve yavaş-yavaş da kendilerini buna alıştırmaya çalışırlar, veya azimlerini daha çok bilerler ve değil ki o bileği öpmek, kökünden bile koparırlar. Ancak bunun için de devletin sâhici  “devlet”  olması îcap eder. İşte  “iki”  bu. Türkiye şimdi  “iki” nin birine doğru meyillenmiştir. İmdi, aslında  “Büyük Manevra” nın tamâmı bu kadar basit değil ama, şimdilik kabaca bundan ibârettir diyebiliriz. Tabiatiyle, bu noktada, bir de  “Üç”  var ki o da kısaca şu: Türk toplumu,  “iki” nin  “bir” ine değil  “iki” sinde ısrarcıdır, tâ bidâyetinden beri; ammâ siyâsetçisi değil, o da tâ bidâyetinden beri - bundan yirmi sene önce  “Türkiye federasyonu tartışmaya alışmalıdır”  diyen Özal unutuldu mu yoksa?-. Aksi olaydı, îcap edeni îfâ etmek üzere bütün güçleriyle - ama yalancıktan değil, sâhiden - bütün güçleriyle asılırlardı; olmadı, uzun vâdeli, stratejik düşünemeyen, politikayı taşra politikası olarak anlayan çapsız, sıradan ve hattâ sıra altı siyâsetçilerin - bu memleketin en kalitesiz insanlarının siyâsette kümelendiğine hiç dikakt ettiniz mi? - elinde ülke heder oldu ve oluyor da. Ve  “Dört” : Bu arada, 28 Şubat süreci, toplum ile devlet arasında onulması çok müşkil yaralar açtı ve tam da bu noktada  “milliyetçilik”  adına siyâset yapan - aynı derecede çapsız - siyâset ekiplerinin ufuksuzluğu, toplumun büyük ekseriyetinin millî hassasiyeti zayıf siyâsî ekiplere kaymasına yol açtı.

Ve  “Beş” : İşte şimdi bu ekip, Türkiye’ye bükemediği bileği öptürmenin hazırlıkları içinde.
Herşey  “iyi”  gidiyor; en azından şimdilik öyle: Toplumun büyük kısmı “kan dökme” ye şartlandırldı, dikkatler oraya odaklandırıldı ve kan dökmenin kesileceği bir “barış”  sürecinin kapıları aralanıyor.

Artık işbu  “barış”  süreci, büyük ihtimâlle kan dökülmesini bitirecek, daha doğrusu tolere edilebilir bir sınıra çekecek; çünkü buna lüzum kalmayacak. Ne var ki yine de kan döken gücün - hîn-i hâcette lâzım olabileceği hesap edilerek - bir kenarda mahfuz tutulacağını bilmemiz lâzım gelmektedir.

Niçin kan dökmeye lüzum kalmayacak? Çünkü, kanla alınmak istenen kansız verilecek, ama damardan girerek değil, yavaş-yavaş. Sırrı Sakık ile Şemdin Sakık kardeş; birisi kan dökücü diğeri değil, ama ne fark var aralarında? Hiç! Lâkin fark şu ki birisi Meclis’te, diğerinin Dağ’da yapmak istediğinin daha âlâsını yapıyor, damla kan dökmeden.

İşte, Türkiye üzerine uygulanan ve Hükûmet’e merkezî bir yer verilen Büyük Manevra’nın psikolojik harekât faslı bu ve bu noktada Hükûmet’in kitle psikolojisini iyi kullanmasına bakarak, siyâsî danışmanlarının kitle psikolojisini iyi bilen insanlar olduğunu düşünmek gerekiyor.
Nedir kitle psikolojisi?

Çok kısaca şu:
1. Kitle, herşeyi blok olarak görür, blok olarak kavrar; detayla ilgilenmez, dinlemez ve dinlese de anlamaz. Kitle, ismiyle müsemmâ olarak, kitlevî olanı kavrar; teferruat, yâni - teferruat’ın kökünün ’dal’ olduğuna dikkat edersek- dallı-budaklı kısımlar ulemânın ve ulemâdan da ziyâde intelijansiyanın işidir; onları da halletmek kolay zâten. 

Yazarın Diğer Yazıları