Çanlar kimin için çalıyor veya bu salâ kimin için!

İnsanlığı felaketten felakete sürükleyen küresel kapitalizm, sonunda başaşağı yuvarlanmaya başladı. Kızılderililer,  “Son ırmak kuruduğunda, son ağaç yok olduğunda, son balık öldüğünde; beyaz adam paranın yenmeyen bir şey olduğunu anlayacak” demişti, işte bu öngörü gerçek oluyor. Kapitalizm, yeryüzünde her şeyi kirletti. Artık insanlar yediklerinden, içtiklerinden, soluduklarından kanser oluyor!
Başka bir Kızılderili sözü  şöyledir:
 “Üç barış vardır: Birinci barış, en önemli barıştır. İnsan ruhundadır o. İnsan, kâinatla ve kâinatın bütün güçleri ile olan ilişkisini, beraberliğini fark ettiğinde, kâinatın merkezinde Büyük Ruh’un durduğunu ve bu merkezin her yerde, her birimizin içinde olduğunu fark ettiğinde birinci barış sağlanmıştır. Bu gerçek barıştır, diğerleri sadece bunun akisleridir. İkinci barış iki fert arasında olan barıştır. Üçüncü barış ise iki millet arasında yapılır. Fakat hepsinden önce, anlamalısınız ki ’gerçek barış’dediğim birinci barış, insanın ruhundaki barış yoksa ne fertler ne de milletler arasında barış olabilir.”

* * *

Kazakların ünlü şair ve düşünürü Muhtar Şahanov, bu durumu bize şöyle anlatmıştı:
 “Bugün, karşılaştığı felaketler karşısında, üç temel dine karşı soğuk durmasını göz önüne alırsak, insanlığın bunalımdan çıkması nasıl mümkün olabilir? Bugünkü uluslararası serbest pazar dedikleri sistemi kuran insanlar, öyle değişimlere sebep olmuşlar ki, insanlık adına olumlu hangi değer varsa hepsini mahvetmişler. Her şeyi düşünmüşler ama dini unutmuşlar. Onlar insan ruhunun, insan gözünün ihtiyaçlarına göre değil, devletin zenginliğini sağlayacak ihtiyaçlara göre modeller geliştirmişler ve dinin bütün insanlığın mutluluğunu esas alan ruhunu bir tarafa bırakmışlar. Ben yakınlarda George Soros ile görüştüm. Biliyorsunuz dünyanın en zengin adamlarından biri. Kendisine, ’Bugünkü servetini 100’e katlasan, 1000’e katlasan ne olur, insanlığın ortak kültürü mahvedildikten sonra. İnsanoğlu, günde en fazla bir kilo et yiyebilir bir kilo da votka içebilir. Ama varlığı seven adam, tiranların zamanında durması gerektiği gibi zamanında durmayı bilmelidir. Durmazlarsa, büyük yıkımlara yol açarlar...’dedim...
Zamanında durmazlarsa ne olur? Devlet sahibi olmak, yani zengin olmak deniz suyuna benzer. Denizin ortasında kalmış da susuzluktan kıvranırken ne kadar canın su istese o kadar deniz suyu içersin. İçtikçe içersin ve sonunda ölürsün. Bugünkü serbest pazar ekonomisi, işte buna yol açıyor; insanlığı öldürüyor.
Eski Yunan ve Roma’dan sonra demokrasiyle ilgili birçok konseptler gelişti, ancak görüyorum ki bu gidişle gerçek demokrasi dünyada hiçbir zaman gerçekleşmeyecek. Çünkü insan demokratlaşmadan önce ruhen çok yükseklere çıkmalıdır, cemiyet de bununla birlikte çok yükseklere çıkmalıdır. Onun için biz gerçek demokrasiyi düşünmeliyiz. Demokrasi, bugün, çalma çırpma ve hırsızlık rejimi oldu...
Dinlere bakacak olursak, Allah’a giden yollar insanlık için ayrı ayrıdır, her din kendi yolunun doğru yol olduğunu göstermeye çalışır ama hepsinin amacı, kendi yolundan gidenleri Allah’a yakınlaştırmaktır. Yani kendilerinin Allah’a yakın olduğunu göstermeye çalışırlar. Bence bu yakınlık kendilerine hiçbir hayır veya üstünlük getirecek değildir.
Ben bugünkü pazar ekonomisi sonucu uygulanan saldırganlıktan, bütün insanlığın korunması gerektiğini düşünüyorum. Dinler, kuruluş amaçlarına hizmet etmiyor bugün, siyasete hizmet ediyor. Din, bugün politikanın özü olmuş.”

* * *


Tıpkı türban meselesinde olduğu gibi değil mi? Peki ama insanları kandıranlar, Allah’ı da kandırabileceklerini mi düşünüyor?
Ayrıca ülkesini satanlar da kendilerini  “Serbest pazar ekonomisine uyum sağlıyoruz” diye savunuyor.

Yazarın Diğer Yazıları