Çelik konserveden taptaze çıkan Apo

Son günlerde gündeme gelen  “Anadolu Federe Devleti”  ile ilgili anımı belirtmemin yeridir. Ben o sıralarda Cumhurbaşkanı Özal’ın danışmanlığını yapıyordum. Özal’ın PKK ve Kürtler konusunda farklı düşünceleri olduğu da şahsi bir izlenimimdi. Bir gün Çankaya’daki toplantı odasının duvarındaki haritayı işaret ederek  “Bir Kürt-Türk federasyonunun güzel olabileceğini” söylediğinde hiç cevap vermemiştim. O da  “Sen galiba buna pek taraftar değilsin”  dedi ve bir daha bana bundan söz etmedi.
Turgut Özal, PKK-Kürt konusuna  “barışçı çözüm”  getirmek yanlısıydı ve bunun için de Cengiz Çandar’ı Apo’ya postacı olarak gönderip, onunla uzlaşmaya teşebbüs etmişti. Yani günümüzde açılım denen garabetin tohumları ta Özal zamanında atılmış, bol kan ve gözyaşı ile sulanarak şimdilerde yeşertilmeye başlandı.
Apo, 31 Haziran 1999’da idama mahkum edildi. O gün ben Mudanya rıhtımında televizyona ve basına bu adam eğer asılmazsa başımıza Mandela kesilecek demiş ve bu fikrimi zamanın Başbakanı Bülent Ecevit’e ifade etmiştim. Bunun üzerine Ecevit bana bu adamın çelik bir konserve içine konulacağını ve artık bir daha kımıldayamayacağını ifade etmişti. Ama sonunda Apo konserveden taptaze çıktı ve bugün Türkiye Cumhuriyeti hükümetinin muhatabı olarak karşımızda ve İmralı’dan yol haritasını belirliyor, CHP’ye yön vermeye çalışıyor ve sürece katılmazsa sonunun geleceğini söylüyor. Şu işe bakın!
Bebek katiline heyetin(mektupçuların) biri gidiyor biri geliyor. Apo’nun mektubu Kandil’e gidiyor, Kandil’in cevabı Apo’ya geri dönüyor. Daha sonra  AB’ye gidiyor. Yahu bu kadar zaman kaybına ne gerek var. İmralı’ya git gel, sonrasında Kandil’e, haydi oradan da AB’ye, tekrar İmralı’ya. Ne baş döndürücü bir trafik. Bütün bunlara ne hacet; Apo’yu Kandil’e gönderemeyeceğinize göre Karayılan’ı İmralı’da misafir edin. Görüşsünler baş başa olsun bitsin. Sen sağ ben selamet!.. Zaten Karayılan Aslı kadınla Milliyet’te yaptığı röportajda “Mektuplar yeterli değil, telefon da olmaz” diyerek Apo’yla yüz yüze görüşmeleri gerektiğini belirtmiş. 1992’den beri görüşmemişler. Hasret kalmışlardır, bu hasretlerini gidermek lazım!.. Gerçi tevazu(!) göstermiş, Oslo’ya gitmedim buraya da gitmem doğru olmaz demiş. Burada uyanıklık yapıyor; kendisinin gitmemesinin nedenini güvenliğe bağlıyor ve arama durumu az olan arkadaşlar var onlar gitsin diyor... Teröristin ağzına bakar olduk. Allah encamımızı hayreyleye...

 


***

 


Daha önceki yazılarımda bugünleri işaret etmiştim.  “Büyük Kürdistan”  emellerinin sözün bittiği yer olduğunu söylemiştim. Şimdi geldik o noktaya. Bölücüler bütün taleplerini teker teker kabul ettiriyorlar. Şimdi sıra geldi anayasa yazılımına. Onda da başroldeler!.. Sevgili okuyucularım, bugün geldiğimiz noktayı; daha önce  “Gaflet ve İhanetin Uzun Öyküsü” adıyla yayımlanan kitabımın Buğra Yayınevi tarafından  “Büyük Kürdistan Büyük İsrail”  adıyla piyasaya çıkarılan yeni baskısında etraflıca anlattım. Orada bütün gerçekleri bulacaksınız.

Yazarın Diğer Yazıları