Cenevre’ye hazırlanırken

BM Genel Sekreteri, iki tarafın liderlerine “devam eden anlaşmazlıkları bertaraf edebilmek için pratik bir plan hazırlamalarını istemiş ve mutabakat gereken temel (esas) konuları da tespit ediniz” demiş.
Hristofyas “taraflar iki kesimli, iki toplumlu, BM kararlarında tarif edildiği şekilde siyasi eşitliği içeren bir federasyonda uzlaşmışlardır; bu federasyon tek devletten, tek egemenlikten oluşacak, tek vatandaşlığı bulunacak, tek uluslararası kişiliği olacak; bu federal devlet bir bütün olarak veya kısmen başka devletlerle birleşmeyecek, taksim olmayacak, bölünmeyecek” diyor. “Tek halk” görüşünü koruyor.
1977-79 “iki toplumlu, iki kesimli federasyon” anlaşması yapıldığında eli kanlı, geçmişi bozuk, anayasa dışı, gayri meşru Rum idaresi henüz AB tarafından “Kıbrıs” olarak üye yapılmamıştı ve henüz Türk tarafı, Rum liderlerin görüşmelere taktik icabı katıldıklarını, bizimle yeniden eşit şartlarda yeni, garantilenmiş bir ortaklık kurmak niyetinde olmadıklarını tespit ederek Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni ilan etmemişti; iki ayrı referandum ile toplumların (daima Türk tarafının kabul ettiği anlamda) eşit egemen ve kendi kaderini tayin hakkı olan iki halk anlamına geldiği tescil edilmemişti. 1977-79 formülünde AB üyeliği yoktu. Hristofyas  ve destekçileri bu gerçekleri unutuyorlar. Bu büyük bir aymazlıktır, bilinçli şekilde takındıkları bir cahillik rolüdür.
O halde Cenevre’de Türk tarafı, iki eşit egemen, kendi kaderini tayin hakkı olan halkların var olduğunu; federasyonu bunların kuracağını, bunun da yolunun Fikirler Dizisinde de yer aldığı gibi merkezi hükümetin iki kurucu, egemen devletten geçeceğini, iki devletin merkeze vereceği egemenlik yetkilerinden arda kalan yetkilerin egemenlik yetkisi olarak kurucu devletlerde kalacağı iyice anlatılmalı, Hristofyas’ın saçmaladığı “Kıbrıs Devletinin anayasasını tadil ederek, üniter 1960 Devletini iki eyaletli federasyona dönüştüreceğiz” tuzağına düşülmemelidir.
Cenevre’de Genel Sekreter’e 1960’da uluslararası antlaşmalarla kurulan Kıbrıs Cumhuriyetinin iki eşit halkın ortaklığına dayandırıldığı ancak bu zeminin temelinde Türk-Yunan (Lozan) dengesinin bulunduğu da anlatılmalıdır. Bu nedenle Kıbrıs meselesi bu denge korunarak halledilebilir. “Kıbrıslılar halletsin” çağrısı, ortada bir Kıbrıs milleti bulunmadığına göre geçersiz bir çağrıdır. Bizim “Rum” dediğimiz karşımızdakiler “Kıbrıslı Yunanlılar - Ellino Kipriyo”lardır, biz de Kıbrıs’ta yaşayan Türkleriz. Kıbrıs bir Yunan adası değildir. Kıbrıs’ta iki halk veya millet yaşamaktadır. Rumların, iki milli halkın yaşadığı Kıbrıs’ı Yunan toprağı yapmak eylemi, Türk direnişi ile evvela, adada bir ortaklık devleti meydana getirmiş, bunu yıkarak aynı sonucu elde etme gayreti ise, yirmi yıl devam eden bir mücadeleden sonra, 1960’daki eşit egemenliği Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin ilanı ile kalıcı bir şekilde koruma ortamını yaratmıştır.
Bu nedenlerle, Hristofyas’ın “Cenevre’ye iki kesimli, iki toplumlu federasyonda anlaşmış olarak gidiyoruz” sözleri, federasyon’a ulaşma yöntemlerinin 180 derece ayrılığı nedeniyle anlamsız kalmaktadır.
Hristofyas’ın formülünü kabul etmek demek, 47 yıldır “meşru hükümet” olmadığını savunduğumuz  Rum idaresinin meşruiyetini kabul etmek anlamına gelir. Bu kabul edildiği takdirde bize yazılı bir anlaşmada ne hak tanırlarsa tanısınlar durumumuzun nereye varacağını bilmek için kahin olmak  gerekmez.
Böyle bir tanımanın sonucu, Kıbrıs’ın
bir bütün olarak AB üyesi  olduğunu da teslim etmektir. Bunun da anlamı kendi imzamız ile garantilerden ve Türkiye’nin Kıbrıs üzerindeki haklarından (Rumların istedikleri gibi) vazgeçmektir. Vatana, millete açıkça hıyanettir.

Yazarın Diğer Yazıları