"Ceren Damar Şenel'in yargılandığı" dava sona erdi!

Ceren Damar Şenel cinayeti davasının karar duruşmasında geçirdim dün neredeyse bütün bir günü…

Katılım, tahmin edilebileceği üzere yoğundu. Ankara 33. Ağır Ceza Mahkemesi salonu küçük geleceğinden, duruşma büyük salonda görüldü.

Yine tahmin edilebileceği üzere yoğun güvenlik önlemleri vardı; hem salonda hem dışında.

Sanık Hasan İsmail Hikmet, salona iki jandarmanın kolunda girdi; ayakta durmakta güçlük çekiyor gibiydi.

Çankaya Üniversitesi yöneticileri, Hukuk Fakültesi hocaları ve öğrencileri, eski CHP Milletvekilleri Mahmut Tanal, İlhan Cihaner, Mustafa Balbay, Aylin Nazlıaka ile çok sayıda sivil toplum kuruluşu temsilcisinin de izlediği duruşmada, zaman zaman "Acaba yanlış salona mı geldim" diye endişe ettim. Zira, öyle bir savunma vardı ki, sanıktan ziyade maktul Ceren Damar Şenel'in yargılanışına tanık olmak durumunda kaldık saatlerce; hemen sindirilemez, en bel altı, en provokatif ifadelerle.

***

Ceren, dünyanın en beter insanıydı savunmadan çıkan sonuca göre;

İhtiraslıydı…

Kıskançtı…

Takıntılıydı…

İftiracıydı…

Kumpasçıydı…

Musallattı…

Evlat olsa sevilmezdi, adeta melek yüzlü bir şeytandı!

Sonra…

Danışmanı olduğu öğrenciye "tecavüz" edecek kadar gözü dönmüş bir sapkındı… Bir türlü tatmin edilemeyen cinsel arzuları vardı… Sanığın, yüzme sporu yaptığı için gelişmiş vücudunu görünce de etkilenmiş, sanık kibarca reddetmesine rağmen, onu kendisiyle ilişki yaşamaya zorlamış. Hiyerarşik üstünlüğünü kullanarak, sanığı cinsel taleplerine boyun eğmek mecburiyetinde bırakmış… Velhasıl, sanığı bir cinsel istismar ve sömürü objesi olarak kullanmış.

Zaten hayatta olsaymış, "Görevinin sunduğu nüfusu kötüye kullanarak cinsel saldırı" suçundan, 18 yıl hapis istemiyle yargılanması lazımmış!

***

Sanığa gelince…

Elbette suç işlemiş ama sonuçta "katliam" yapmamış… "Çılgınca" cinayet işlememiş… Seri cinayet işlememiş…

Zaten Ceren'e de ateş etmemiş, kurşunlar denk gelmiş… Hani o malum üslup vardı ya, "mermiye kafa attı" diye; demek Ceren'in ölümü de öyle!

Aslında intihar etmeyi düşünüyormuş ama öfke ve tahrike kapılmış…

Eylemi kamuoyuna yansıtıldığı gibi "hunharca" değilmiş, "canavarca" değilmiş; kimse bu kavramları hukuki karşılıklarını bilmeden kullanmasınmış.

Sanık, neleri yapabilecekken yapmamış ona bakılmalıymış… Mesela okul kantinine girip öğrencilerin kimliklerine bakmaksızın hepsini tarayabilirmiş; taramamış… Öğretim üyelerinin odasına girip karşısına kim çıkarsa öldürmemiş…Olay yerine gelen iki bayan hocayı öldürmemiş… Önüne gelene silahını boşaltmamış….

Kopya tutanağı tutulurken ve sonrasında hocalarına son derece kibar, efendi, mahçup davranmış…

Ceren kendisine küfür edince, yüzüne tükürünce, tokat atınca cinnet getirmiş…

Şalterleri atmış; atmasa iyiymiş ama atmış!

Zaten herkes silah taşıyormuş…

Sonrasındaki süreçte, soruşturma ve kovuşturma boyunca, olgunluk göstermiş…

Pişmanlık göstermiş…

Asıl insanlık dersini sanık vermiş; davaya katılanlar da onun insanlığını örnek alsınlarmış!

Bu kadar dürüst, güvenilir, işlenebilir, topluma kazandırılabilir birinin demir parmaklıklar arkasında çürümesini istemek "katil ruhluluk"muş!

Bir "hata" yapmış, "hata"sını kabul ediyormuş, yargının da "biz nasıl ıslah ederiz" demesi lazımmış…

Kasıt yokmuş… Mecbur kalmış… Orantılı davranmış… Meşru müdafaa varmış…

Mazur görülebilecek bir heyecan, korku, telaştan kaynaklanmış…

Ayrıca, darbeleri de öldürücü değilmiş… Olay yerindeki yanlış müdahaleden dolayı ölmüş…

Bıçak darbesi dedikleri çizikmiş…

***

Sonuç:

İki üyesini, Ceren Damar Şenel'le neredeyse emsal yaşlarda genç kadın hukukçuların oluşturduğu heyet, "oy birliği" ile "ağırlaştırılmış müebbet" cezasına hükmetti…

Verilebilecek en ağır ceza verildi…

Ve fakat…

Damar ve Şenel aileleri açısından adaletin tecellisi anlamına gelir mi tartışılır elbette vicdanlardaki etkisi.

dfs-004-001-011.jpg

Yazarın Diğer Yazıları