CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, KRT TV'de soruları yanıtladı

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, KRT TV'de soruları yanıtladı
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, KRT TV Özel Yayınında, Türkiye'nin gündemine ilişkin açıklamalarda bulundu. Kılıçdaroğlu, Türkiye İstatistik Kurumu'nun mucize yarattığını söyledi.

CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, KRT TV'de canlı yayında açıklamalarda bulundu. Kılıçdaroğlu, Türkiye İstatistik Kurumu tarafından açıklanan verilerde mucizeler olduğunu belirterek, "TÜİK rakamları niye düşük gösteriyor? Emekliye, memura nasıl daha az aylık veririm diye. Bunu emekli bilmiyor mu? Bunu memur bilmiyor mu? Kuru fasülyenin fiyatı %36 artmış. Siz diyorsunuz ki, %11. Değişecek bu.  Buhrandan çıkış yolu, biz iktidar olduğumuzda neleri yapacağımızın yoludur. Üretime destek vereceksiniz, rantın önünü keseceksiniz. Devleti soyan düzeni değiştireceksiniZ" dedi. 

CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu'nun açıklamalarından satır başları şu şekilde:

Ben, bir milletvekili arkadaşımı Sağlık Bakanı ile konuşması için görevlendirdim. Sayın Bakan, cenazelerin İstanbul’dan taşraya gönderilmediğini ve bu nedenle hasta sayılarının yüksek olduğunu açıkladı.

Bütün doktorlar Türk Tabipleri’nin üyesi, onlar verileri aldılar ve açıklamalara başladılar. Hastanede çalışan bir doktor, her şeyi görüyor. Vaka sayısı, hasta sayısı derken doğruların söylenmediği ortaya çıktı. Hiç sayı açıklamazsanız eleştiri gelir, vak sayılarını açıklama toplumda moral bozukluğuna neden olabilir bunu anlarım ancak doğru açıklamalısınız. 

'Türkiye'nin menfaati için yalan söylüyoruz' derseniz, ülkenin saygınlığına gölge düşürmüş olursunuz. Devlet dediğiniz aygıtın doğruları söylemesi lazım. Bilim Kurulu gerçekleri biliyor ama sözcü konumundaki sayın Bakan, Erdoğan'ın talimatı gereği yanlış bilgi aktarıyor. Eğer bir Bakan, sağlıkla ilgili bilgileri açıklıyor ve lafa da 'Erdoğan'ın talimatları doğrultusunda' diye başlıyorsa, balık baştan kokmuş demektir. Türkiye'nin saygınlığını korumak zorundayız, devletin toplumu doğru bilgilendirmesi lazım.

"KORONAYA YAKALANAN ARKADAŞLARIMIZ OLDU" 

Bazı arkadaşlarımızda virüs çıkınca onlar kendilerini karantinaya aldılar. Faik Öztrak, İzmir'de bir toplantıdan sonra pozitif çıktı, orada kaldı. İstanbul'daki arkadaşlar İstanbul'da kaldılar. Bir iki personelimizde de çıktı, onların da tedavileri yapıldı. Şu anda herhangi bir sorun yok. 

Başlangıçta zaten çalışıyorduk fakat bir süre sonra sokağa çıkma yasağı ile birlikte bizde de personel evindeydi, telefon ile görüşme sağlıyorduk. MYK toplantılarımızı, Parti Meclisi toplantılarımızı internet üzerinden gerçekleştirdik.

Belli aralıklarla test yaptırıyoruz. Bana bulaşırsa, benim de başkasına virüsü bulaştırmama sorumluluğum var, dikkat ediyoruz. Kent dışına çıktığımızda uçağı tercih etmiyoruz, karayolunu tercih ediyoruz.

"CUMHURBAŞKANI İLE TARTIŞMAYA HAZIRIM" 

Cumhurbaşkanı ile bir tartışma ortamımız olursa, zoom üzerinden de, stüdyoda da olur. Ben Trump kadar cesur olacağını düşünmüyorum. Ama Trump yapacaksın derse, Erdoğan mecburen yapar.

Hocalardan düzenli olarak bilgi alıyorum. Makineye bağlı, akciğerde sorun var. Umarız iyileşir. Durumunun kritik olduğu ifade ediliyor, doktorlar her türlü çabayı gösteriyorlar. Özel hastanedeydi, üniversite hastanesine geçti.

Fotoğrafı görmüyorlar mı, Emir nerede, o nerede? Göz varsa, objektif olarak bakarlar ve görürler.
İki taraf da oturup selamlama yapabilir. Öbür tarafta hiç böyle bir şey yok, sadece Erdoğan'da var. Kendine özgü selamı olabilir. Ama siz devleti temsil ediyorsunuz. Saygı gösterilebilir, önünüzü iliklersiniz. Diplomasinin kuralları vardır. Katar'a para aramaya gidiyorsunuz zaten.

Mektubu beraber götüreceğim diyor. Sen sıradan bir memur musun, o sana hangi yolla geri göndermen gerekiyor. Çıkışta da mektubu Trump'a takdim ettim diyor, takdim etmek bir üst makama arz etmektir. Alt makama rica edersiniz, eşitine ise gerektiğinde arz ve rica edersiniz. Sen gidiyorsun oraya, mektubu Trump'a takdim ettim diyorsunuz. 

"KENDİLERİ DIŞINDAKİ PARTİLERİ TÜRKİYE DIŞINDA GÖRÜYORLAR" 

Ak Parti'yi Türkiye, kendileri dışındaki partileri de Türkiye dışında gibi görüyorlar. Aklın ve mantığın alamayacağı, biz ne yapıyorsak Türkiye için diyorlar. İçeride 10, 50 tane adam mı öldü, Türkiye için. Türkiye ayrı bir şey, Türkiye herkesin ortak çatısıdır. Yanlış yaparsa, ben o yanlışı söylerim. Benim her söylediğim Türkiye'nin çıkarları içindir. Bu ülkenin huzura ve birlikte yaşamaya ihtiyacı var. Bu ülkede hiç kimse kendisini Türkiye yerine koyamaz. 

Her leyi dolarla alıyoruz ama devleti yönetenin haberi yok. Bebek maması bile dolarla geliyor. Saray bekçiliği yapan kişi de dolar üzerinden borçlanın diyor. Yakında bunlar doları milli para ilan ederlerse şaşırmayın. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı, Türk lirasına güvenmediği için yatırımını dolar olarak tutuyor. 

İçimizde dolar lobilerinin ötesinde, iktidar destekçileri gibi bir grup var. Ekonomiyi deneme ve yanılma yolu ile yönetmeye çalışıyorlar. Bunlar devleti yönetemiyor, Türkiye şu anda yönetilmiyor, savruluyor.  

Bizim açımızdan sorun yok ama onlar için var. Bunlar gidecekler. Türkiye'yi bu hale getirdiler, yazık, günah. İktidarı seçim ile göndereceğiz.

"DIŞARIDA PARA ARIYORLAR" 

Sorunları anlatmadığımız zaman Türkiye çok daha kötüye gider. Bizim görevimiz doğruları söylemektir. Yanlışımız varsa, özür dileriz. Söylediğimiz rakamlar, kullandığımız cümleler özenle seçiliyor.
Siz vatandaşa yanlış bilgi veriyorsunuz. Pandemide yalan söylüyorsunuz. Türkiye şaha kalktı diyorsunuz, dışarıya yalvar yakar koşup para arıyorsunuz.
'Maaşı dolarla mı alıyorsunuz' diyor devleti yöneten adam. İçeride borçlanıyorsun, dolarla. Biz de 'Biz yerli ve milliyiz' diyorlar. Biz de 'Hayır, siz ne yerli, ne de millisiniz' diyoruz.
Vatandaş devleti yönetene güvenmiyor, güvenmediği için de 'dolar üzerinden borçlanayım' diyorsunuz. Bu mudur milliyetçilik? 
Saray üzerinden milliyetçilik bekçiliği yapan arkadaş da 'aferin' diyor. 

"VATANDAŞTA PARA YOK, PARA ONLARDA" 

Şu anda Türkiye bankalarındaki tasarruf mevduatının yarısından fazlası dolar. TL'ye güvenmiyor insanlar. 120 milyar dolar para sattılar, dolar 7 lirayı aşmasın diye. Kim aldı bu 120 milyar doları? Manav, kasap, simitçi almadı. Kim aldı?

İktidar destekçileri yapıyorlar bunu. Vatandaşta para yok, para onlarda. Dolar lobileri diyebiliriz. Bunların yurtdışı uzantıları da var. Londra'da da bir avuç tefeciye dünyanın parasını veriyorsunuz.
Reel sektörün şu anda borcu, üretim yapan, istihdam sağlayan sanayicinin borcu 162 milyar dolar. Son iki ayda dolar 66 kuruş arttı. 66 kuruşluk artışın reel sektöre maliyeti 107 milyar lira.

Şöyle bir sorunumuz var; sanayimizin büyük kısmı ithalata bağlı. Dışarıdan gelmeden içeride üretemiyoruz. Dolayısıyla dolar arttıkça fiyatlar artıyor. Olayın tanığı olduktan sonra gerceği görüyor ekonomiyi yönetenler. Kararı veriyor ama sonucunun ne olacağını bilmiyor. Deneme - sınama yöntemiyle ekonomiyi yönetiyorlar. Bilen insanlar uyarıyorlar, 'hayır, deneyeceğiz, faizi indirdik' diyorlar. Bir bakıyorlar olmadı. 'Yanlış yaptık, faizi yükseltiyoruz' diyorlar. Devlet yönetilmiyor, Türkiye savruluyor. Geldiler emeklilik yaşını 65'e çıkardılar. SGK'daki açık duyurulmuyor. SGK'de Cumhuriyet tarihinin en büyük kara deliği oldu. 

Bilim var, akıl var, bilgi var. Bu konuylarda uzman olanlara yetkiyi verirsiniz, sorun çözülür. 
Pandemi sürecine girdikten sonra, iktidara doğduran eleştiri yapmamaya özen gösterdim. 2018 yılında, ekonomik krizin başında İstanbul'da bir toplantı yaptım. 13 madde halinde önerilerde bulundum. Merkez Bankası'nı söyledim, devlette savurganlığı engelleyin dedim, bağımsızlığa özen gösterin dedim. Dolar bazında verdiğiniz ihalelerden vazgeçin dedim. Bir krizin başındaydık ve bu giderek büyüyecekti, bize düşen görev de eleştirmek yerine öneri getirmekti. Öyle bir eleştiri yaptılar ki, sanki biz terörü teşvik ediyormuşuz gibi.
Arkasından kriz buhrana dönüştü, bugünkü duruma geldik.

"18 MADDELİK BUHRANDAN ÇIKIŞ LİSTESİ HAZIRLADIK"

Bir buhran yaşıyoruz, buhranı nasıl aşarız diye 18 maddelik öneriler açıkladım. Bu maddelere hiçbir eleştiri gelmedi, demek ki dinliyorlar. Ama söylediklerimizin hiçbiri yapılmadı.
Birinci madde olarak dedim ki, ekonomik buhranı kim yaşıyor, esnaf, sanayici, tüccar, çiftçi, emekçi, emekli... Siz bir çözüm arayacaksınız, önce buhranı yaşayanların temsilcilerini çağırın ve dinleyin. Ekonomik ve Sosyal Konseyi çağırın, oturun, konuşun. Bir dönem kanunda yazardı, 3 ayda bir toplanır diye. En son 5 şubat 2009'da toplandı.
Çünkü Saray diyor ki, "Ben bilirim" kardeşim. O kadar sorunlardan uzaklar ki, birileri öneri getiriyor, o öneriyi kendi aralarında bile tartışmıyorlar.

"MUHALEFET ÖNERDİ DİYE TERSİNİ YAPIYORLAR" 

Pandemi sürecinde dediler ki, uçaktaki vergiyi düşürüyorum, arkasından uçakla seyahat yasaklandı. Devlet yönetmek bu kadar sıradan bir şey midir? Devleti yönetenlerin etrafında bir sürü adam var, ilkokul çocuğunun sağduyusundan uzaklar. 

Muhalefet önerdi diye tersini yapacaksanız, söyleyin biz öneriyi resmi açıklamak yerine yazılı gönderelim.

Okmeydanı hastanesi o çekimler yapıldığında onarımdaydı. 
Benim Genel Müdürlük yaptığım dönemim iğneden ipliğe onlarca denetim elemanı tarafından denetlendi. Hiçbir şey bulamadılar. Toplu iğne ucu kadar bir şey bulamadılar, bulamazlar da zaten.
Ben bir bürokratım. Kişinin emeklilik yaşı kaç? Ben 'sana emekli aylığı veremem' diyebilir miyim? Erken yaşta emeklilik doğru değildi, bunu dönemin bakanına söyledim. Ne oldu? Geldiler ve emeklilik yaşını 65'e çıkardılar.

Prim ödeme gün sayısı 9 bin güne çıktı. Onlarca karar alındı ama açık giderek büyüdü. Neden? Genel Müdürdüm; Başbakan değilim, Bakan değilim, çıkan yasaya uygun uygulama yaptım. Her kuruşun hesabını verdim. Ama bunlar SGK'nın açığını açıklamıyorlar. Zorundalar ama açıklamıyorlar. Soru önergesi veriyorsunuz, ona da cevap vermiyorlar. Onun da yaptırımı yok.

Ahıska Türkleri Derneği Başkanı kaza yaptı, devlet hastanesine kaldırıldı, malzeme olmadığı için tedavi edilemedi, ben arandım, oradan aldık özel hastaneye kaldırdık, tedavi edildi. İki günlük olay bu. 
Benim dönemimde böyle bir şey olmadı, bunu söyleyeyim.

Herkes şunu gayet iyi biliyor ki, boğazımdan aşağıya haram lokma inmez. Beş kuruşun hesabını veririm. Ama bunlar milyarların hesabını veremezler. Aramızdaki ahlaki fark budur.

TUİK mucizeler yaratıyor. Eğer yalan söylemeye başladıysanız, bunu her alanda sürdürürsünüz. Pandemide başladı da, TUİK doğruyu mu söylüyor? Vatandaş alışverişe giderken görüyor. Hatta diyorlar ki, "TUİK bu rakamları nereden alıyorsa, biz de gidip oradan alışveriş yapalım"... 
Eşim alışveriş yapıyor, bir yazar kasa fişi veriliyor, aynı mağazadan aldığımız ürünleri bir önceki ayla kıyaslıyor ve görüyoruz.

"İKTİDARDA KALMAK İÇİN HER YOLU MÜBAH GÖRÜYORLAR" 

İktidarda kalmak için her türlü yolu mübah olarak görmeye başladılar. O zaman Türkiye'de demokrasimizde sorun var. Belki bizde de kabahat var, iyi anlatamamış olabiliriz. Ama bunların hepsini söyledik, söylemeye devam ettik.

Bu ülkede konteynerlerden, Pazar artıklarından beslenen 10 binler var. Hayatımın yarısını al, Tayyip’e ver diyen yaşlı kadın, artık bunlar gitmeliler diyor.

 Biz iktidara gelince ne yapacağız. Bakın, 18 maddelik buhrandan çıkış planı açıkladık. İktidara geldiğimizde devletin soyulmasına izin vermeyeceğiz ve her kuruşun hesabını halka vereceğiz. 

Ancak aşırı kutuplaşmış toplumlarda, insanların oy verdiklerini partiyi değiştirmesi çok zor. Bizim oylarımız düşmüyor ancak beklediğimiz ölçüde artmıyor. 

Fezlekeler gelir, görmeden bir şey söyleyemeyiz. Arkadaşlarımız bakarlar, doğru mudur, yanlış mıdır, bakılır, ona göre karar verilir.  Dokunulmazlıklar kaldırıldıktan sonra Milletvekili sayısı düşerse bir ara seçim olur mu, kaçınılmaz olursa olur. Belki hükümet bir erken seçim bile yapabilir.

Zaten biz seçime hazırız. Diyelim ki zorladık. MHP ve AKP de gitmiyoruz dediler. Kim karar alacak? Parlamentodan bu karar çıkmadan nasıl yapacağız? Gerçekleri görmeden, söylemle sonuç elde edilirse, söylemde bulunalım. Yarın seçime gidilecekmiş gibi bütün hazırlıklarımızı yapıyoruz. Seçimde açıklayacağımız projeleri bile hazırladık. Çünkü her an olabilir. Bunlar taşıyamayacaklarını görüyorlar, biliyorlar. Bu piyasa, bu yönetim tarzı milyonları açlığa mahkum edecek.

Bunlar Türkiye'yi taşıyamazlar. İki ayda dolar 66 kuruş arttı, reel sektörün üzerindeki yük 107 milyar lira. Bu fatura kime çıkacak? Bu toplum, bunu ne kadar kaldırır?
Konteynerlerden, pazar artıklarından beslenen 100 binler var. 'Hayatımın yarısını al, Tayyip'e ver' diyen Hatay'daki yaşlı kadın 'Yeter artık, bunun gitmesi gerek' diyor.

TÜİK rakamları niye düşük gösteriyor? Emekliye, memura nasıl daha az aylık veririm diye. Bunu emekli bilmiyor mu? Bunu memur bilmiyor mu?

Kurufasülyenin fiyatı %36 artmış. Siz diyorsunuz ki, %11. Değişecek bu.  Buhrandan çıkış yolu, biz iktidar olduğumuzda neleri yapacağımızın yoludur. Üretime destek vereceksiniz, rantın önünü keseceksiniz. Devleti soyan düzeni değiştireceksiniz. Devletin kiracı olduğu ve dolar bazında ihale edilen bütün kurumları alacağız ve kamulaştıracağız. Önce maliyetini çıkaracağız. Bu köprüyü kaça yaptın kardeşim? Ben bilmiyorum, halk da bilmiyor. 5 liraya mı yaptın, sana %25 zam yaptım, al, bundan sonra bu köprü devlete aittir diyeceğiz.
Oradan elde ettiğimiz parayla göreceksiniz ki, devlet ne kadar güzel yönetiliyor. Her kuruşun hesabı verilecek.

Ankara Şehir Hastanesi kaç paraya yapıldı, kimse bilmiyor. Niye bilmiyor? Parayı ben veriyorum, halk veriyor.

Parasını ben ödeyeceğim, kaça yaptığını söylemiyorlar. 1 liralık işi 50 liraya yaptılar, üzerine kar payı koydular. Yoksulun, garibanın boğazından alıp beylere verdiler. 
Niye fiyatları indirin demiyorlar? Beyler fiyatları neden indirmiyor? Yoksa onlar da mı ortak? 

Bu süreçte, ekonomik buhran sürecinde en ciddi sıkıntıyı esnaf çekti. Hizmet sektörü... Okul kantininde diyor ki adam, okulu kapattınız, malı aldım rafa koydum, süresi geçti. Bunu ben çocuğa satamayacağım, bari benden kira almayın. Hayır, kirayı da alacağım senden diyor, kiraya da yüzde yüz zam yapıyor.

Sosyal devletin ne olduğunu da, zenginin yanında olan, dolar üzerinden garanti alanların sosyal devletle alakadar olmadıklarını anlatacağız.

Aşırı kutuplaşmış bir toplumda insanların oy verdikleri partileri değiştirmeleri kolay olmuyor. Ama ne zaman ki, iktidar partisinin kendisini ezdiğini, kendisinin çıkarları lehine karar almadığını görürse kararını değiştirir. Bunun için de zaman dilimine ihtiyaç var.

Bizim oyumuz düşmedi, artıyor. Beklediğimiz ölçüde artmıyor. Bir kararsız grup var, bu grup doğal olarak siyaset kurumunu ve iktidarı sorguluyor. Bizim beklediğimiz de vatandaşın sorgulaması ve düşünmesidir. 

Hepimiz oturup düşüneceğiz; memleket bu hale niye geldi, nerede yanlış yaptık? Gazete okuyacağız, internete gireceğiz, bunlar doğru mu söylüyor diye sorgulayacağız. Ben bunu çok önemsiyorum. CHP de sorgulanacak doğal olarak. Ve biz çok eminim ki, ilk yapılacak seçimde Türkiye demokrasisini güçlendiren, böyle bir siyasi iradeyi iktidara getiren bir ülke olacağız. Bizim tarihimizde ilk kez bir otoriter rejimi demokratik yollarla iktidardan indireceğiz. 
Aslında yerel seçimlerde biz dünya siyaset tarihine bir şey armağan ettik. Nedir o? Çok farklı yelpazedeki siyasi partiler, bir dikta yönetimine, otoriter yönetime karşı 'Biz buradayız ve buna izin vermeyeceğiz' dedi.

"SİZİN YAPTIĞINIZ DÜNYA SİYASETİ İÇİN ÇOK ÖNEMLİ DEDİ" 

Ak Parti'de Milletvekilliği yapmış, şu anda Fransa'da hocalık yapan bir arkadaşımız görüşmek istedi. 'Siz ne yaptığınızın, dünya siyaseti için ne kadar önemli bir iş yaptığınızın farkında mısınız? Ben bunu anlatmak için geldim. Siyaset tarihinde bir şey oldu, Türkiye'de oldu ve olağanüstü bir şey bu' dedi. 
Aslında biz de anlatamadık. Biraz dışarıdan bakınca, Türkiye'nin demokratik açıdan çok farklı bir başarı kazandığını görüyorsunuz. 

Sayın Bahçeli, bu ülkenin bekasını düşünüyorsan, çık yarın sabah yeter de ve Türkiye’yi seçime götür. Kendisini sorumluluk sahibi hisseden insanlar, gelir bu ülkeyi yönetirler.