CHP'li Aytun Çıray, AKP'nin Kürt devleti için yol açtığını söyledi

CHP'li Aytun Çıray, AKP'nin Kürt devleti için yol açtığını söyledi
CHP İzmir Milletvekili Aytun Çıray, Türkiye’nin Ortadoğu ve özellikle Suriye politikasını eleştirerek, AKP’nin bir sözde Kürt devleti için içten ve dıştan güçlendirildiğini öne sürdü

Fatih Erboz'a konuşan CHP İzmir Milletvekili Aytun Çıray, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Özgür Suriye Ordusu’na verdiği destek ile başlattığı Fırat Kalkanı operasyonunun iç politikaya yansımalarını Yeniçağ için değerlerdi. Türkiye’de Batılı devletlerin ve ABD’nin Türkiye’yi bölmek için zemin hazırlayacak siyasi yapıları var ederek, bölgeyi şekillendirmek istediğini dile getiren Aytun Çıray, Türkiye’nin Suriye topraklarından çekilmesinin de dış faktörlere bağlı olduğunu söyledi. Gazetemizin sorularını yanıtlayan Çıray, “Kürt devleti için AKP içten ve dıştan güçlendirildi” dedi. “Türkiye’nin Suriye’ye müdahalesi Batı’nın oyununa gelme anlamı taşır mı? Suriye’ye gerekli olan operasyonda geç mi kalındı siz nasıl düşünüyorsunuz?” AKP, 2002 yılı Kasım ayında AKP’ye alternatifsiz bir parti görünümü verildi ve böylece tek başına iktidara gelmesi sağlandı. Toplumun siyasi ağırlık merkezini teşkil eden partiler de beceriksizlikleri ile kaçınılmaz seçim bozgunuyla yerle yeksan oldular. Sonuçta AKP, 3 milletvekili daha kazanabilseydi Anayasa’yı tek başına yapabilecek bir kudrete erişebilecekti. Bu hatırlatmaları neden yapıyorum?Türkiye’nin2003Kasımında bir erken seçime götürülmesi esasen Ortadoğu’nun siyasi haritasının yeniden şekillendirilmesine ilişkin uzun erimli bir projenin ara ama önemli aşamalarından birisiydi. Bush’un gözde Dışişleri Bakanı Condaleezza Rice, henüz ABD Başkanı’nın güvenlikten sorumlu danışmanıyken 7 Ağustos 2003’te Washington Post’ta “Ortadoğu’daki dönüşümün kolay olmayacağı ve zaman alacağını” belirtmişti. Bugün geride bıraktığımız 14 yıllık AKP iktidarlarının dış politikasına baktığımızda Türkiye’nin Ortadoğu’da Kürt devletinin kurulmasına uygun bir şekilde yönlendirildiğini görüyoruz. Tayyip Bey bunu fark ettiğinde partisi içinden destek alamadı ama biz CHP olarak Suriye operasyonuna rezervlerimize rağmen destek verdik.

Davutoğlu tarihe çok kötü geçecek

Bu yönlendirmede AKP iktidarının önce dış politika danışmanı, sonra Sayın Erdoğan’ın Başbakanlık döneminin Dışişleri bakanı ve nihayet Başbakan olarak Ahmet Davutoğlu’nun tarihe çok kötü geçecek bir payı bulunmaktadır. Davutoğlu radikal İslamist ideolojisinin gereğini yapmış ve Türkiye’nin kurucu lideri Atatürk tarafından büyük bir isabetle belirlenen dış politikasını rayından çıkarmıştır. Bölgenin siyasi haritasını yeniden şekillendirmeye çalışanlar işte bu zihniyetin bütün zaaflarını kullanmıştır. Suriye’de ve Irak’ta geldiğimiz noktayı tüm Ortadoğu’yu yeniden haritalandırmak isteyenler Tayyip Erdoğan’ın 5 Eylül 2012’de “Şam’a gidip Emevi Camisi’nde namaz kılacağız” demesini de, şu anda özellikle 15 Temmuz işgal harekatı sonrasında belli manevralarla Suriye’ye girmiş olmasını da kendi projelerine pekala uygun bulabilirler. Dolayısıyla, “Suriye’ye girmek Batı’nın oyununa gelme anlamını mı taşır, yoksa gerekli operasyona gitmekte geç mi kaldık?” sorusu içinde bulunduğumuz koşullarda neredeyse anlamsızdır. Çünkü iktidarın muhatapları karşısındaki düştüğü durum dış politikayı tekrar rayına oturtma ihtimalini yok denecek kadar düşürmüştür.

Eğer MİT, MİT olmazsa çok büyük acılar yaşanır

Suriye’ye düzenlenen operasyonun yurt içindeki etkileri sadece terör boyutunda mı kalır, yoksa başka boyutları da olabilir mi?

Suriye’de düzenlenen operasyonun birbirleriyle adeta koordineli çalışan radikal İslamist IŞİD’le PKK’nın terör eylemlerini azdıracağını söylemek için terör uzmanı olmaya gerek yok. Bu tandem çalışan iki kanlı radikal ve fundemantalist örgüt eylemlerinde çeşitlendirmeye de gidebilirler. Günümüz dünyası bunun için her türlü bilişim ve teknoloji desteğini arz ediyor. Bu örgütler, uluslararası istihbarat teşkilatlarının çok çeşitli şekillerde kullandıkları amorf yapılar. Umudumuz bu gerçeğin öncelikle MİT tarafından gerektiği gibi değerlendirilmesi. Bunun için MİT derhal MİT haline geri dönüştürülmelidir. Aksi halde çok acılar yaşarız.  Çünkü yaşadığımız adeta sonu gelmeyen terör faciaları bu konuda çok vahim zafiyet sergilediğimiz ortaya koyuyor.

Yönlendirici raporlar hala FETÖ etkisinde

“Suriye operasyonunun Türk siyasetine direkt olarak bir etkisi söz konusu olur mu?”

Hiç şüphesiz olacak ama hangi aktörleri ne ölçüde ve ne şekilde etkileyeceğini söylemek ve belli sonuçlara varmak için henüz çok erken. Bu büyük ölçüde önümüzdeki gelişmelere ve bu gelişmelerin başarısına veya başarısızlığına bağlı. Bakalım hükümet kalkışma sonrasını nasıl yönetecek. Çünkü gördüğüm kadarı ile hükümeti yönlendiren raporları yazanların içinde hala önemli ölçüde FETÖ elemanı var. Yeniçağ yazarlarını gözaltına alınmalar, Sözcü gazetesine yapılanlar ve bana yapılan saldırılar bunun delili.

Tam bir belirsizlik sürecine girildi

“Türkiye’de olağanüstü hal dönemi uygulanırken böyle bir harekatın gerçekleştirilmesi bir siyasi rant olarak görülebilir mi?

İktidar partisi bundan nemalanmak isteyebilir mi?” Harekatın başlatılmasında, yaşanılan acı gerçekler sonucunda bu tür hesapların olabileceğine inanmıyorum. Ayrıca bu hesapların tutması ve iktidarın açıkça nemalanabileceği bir sonuç üretmesi hiç de kolay değildir. Üstelik 15 Temmuz’da karşı karşıya kaldığımız hem çok vahim hem de çok utanç ve acı verici gerçekler bu tür ucuz hesaplardan kaçınılmasını zorunlu kılmaktadır. Çünkü artık tam bir belirsizlik sürecine girdik. Tevfik Fikret’in İstanbul’a izafe ettiği ’Sis’ şu anda bütün Türkiye’yi kaplamış durumda. Dolayısıyla iktidar partisi bu operasyondan nemalanmak istese de bunun mümkün olamayabileceğini hesaplamış olmalı; hesaplamadıysa vay hallerine diyeceğim.

Türkiye, bir özerk siyasi aktör değil

“Türk Silahlı Kuvvetleri Özgür Suriye Ordusu’na destek verip müdahale ettikten sonra oradan çıkmak istediği zaman hemen çıkabilecek mi?

Türkiye kendi siyasi kararıyla Suriye’den çekilebilir mi? Bundan sonraki süreci siyasi olarak nasıl görüyorsunuz?” Kasım sonunda CHP Parti Meclisi’nde yaptığım konuşmada, “Amerika ve Rusya, Ortadoğu’nun yeni haritası konusunda anlaştılar” demiştim. “İskenderun, Hatay tehlikede” demiştim. Popüler basın sakalımız olmadığı için dikkat çekmedi. Siz atılan havalara, hamasi nutuklara bakmayın; ne yazık ki bu haliyle Türkiye, Suriye konusunda özerk bir siyasi aktör değil.

IŞİD gerekçesiyle Suriye’ye girmek elimizizora soktu

“Suriye’de etkili, bağımsız bir aktör değil miyiz?”

Türkiye, Suriye batağına kendi belirlediği koşullar içinde girmedi. Esasen PKK’nın uzantısı olan PYD/YPG’nin bir Kürt devleti için oluşturduğu Kürt koridorunu engellemek için girildiyse de, görünüşte IŞİD’ı etkisizleştirmek hedefiyle girildi. Bu durum ’Ben uygun bulduğum ve misyonumu tamamladığım anda çekilirim, çekilebilirim’ demeyi de zorlaştırıyor. Türkiye 14 yıllık AKP iktidarları esnasında pek çok şeyi kaybetti. Ama en çok da dış politikada etkili ve itibarlı bir bağımsız aktör olma vasfını yitirdi. Biz, kendi inisiyatifimizle Suriye’den çekilmek istesek bile, öyle koşullar bir araya gelebilir veya getirilebilir ki bu konuda hiçbir şey yapamaz hale gelebiliriz. Özellikle işgal girişimi sonrası devletin yıkılmış olması ve hâlâ durumun vahametini kavramamış AKP kadroları nedeniyle bu tür bir güveni hayal kılıyor. Kısaca işimiz zor, çok zor.

FETÖ ile mücadelede AKP içinde sadece 3 isim samimidir

“Türkiye’nin Suriye’ye müdahalesi kendi topraklarında bir sorun çıkarır mı?

Örneğin ABD basınında yazdığı gibi Kuzey Suriye’de bir Kürt yapılanması oluştuğunda bu Türkiye’nin bölünmesi anlamına gelecek midir?” Bu müdahalenin bu tür sonuçlar doğurmasını hem isteyenler hem de bekleyenler var. Irkçılığını etnik bir mazlumluk kılıfıyla gizleyen işbirlikçi Kürt ayrılıkçı siyasetçileri bunu istiyor. Yine bu harekete eklenmiş ve onunla bir parazit ilişkisi içinde olan bazı eski sosyalistler ve komünistler de benzer beklenti içindeler. Kim kimi besliyor, kimin eli kimin cebinde belli değil diyeceğim ama güç ilişkilerinde kim belirleyici pozisyonda ise bu tür görüşlerin asli kaynağı da onlardır. Bu çerçevede Kuzey Suriye’de, ardından da Kuzey Irak ve Türkiye’nin Kürt nüfusunun ağırlıklı olduğu Güneydoğu sınır coğrafyası ile bir bütünleşme için harekete geçileceği açıktır. İki gün önce CIA Başkanı da bunu açıkça deklâre etti. Sanırım objektif durum bu. Bu durum değiştirilebilir mi? Evet değiştirilebilir. Ama meselemiz bunu AKP’nin bu kadroları ile yapmamızın imkânsız oluşu. Türkiye devleti fiilen yıkılmakta iken onlar hâlâ TBMM’deki büyük Atatürk’ün tablosunu indirmekle meşguller. ‘Cadı avı olacak diye avdan vazgeçemeyiz’ diyorlar. Sayın Cumhurbaşkanı’na doğru bilgi vereceklerine onu tahrik ediyorlar. Ve bugün görüyoruz ki, FETÖ konusunda AKP içinde Cumhurbaşkanı ve İçişleri Bakanı dışında samimi mücadele yapan biri yok. Kim yapacak, nasıl yapacak? Ki bunu Shakespeare ‘var olmak veya var olmamak!..’ diye ifade etmişti.