CHP'li Faik Öztrak'tan saldırılara sert tepki

CHP'li Faik Öztrak'tan saldırılara sert tepki
CHP Sözcüsü Faik Öztrak düzenlediği basın toplantısında, Gelecek Partili Selçuk Özdağ ve Yeniçağ Ankara Temsilcisi Orhan Uğuroğlu'na yönelik saldırılara sert tepki gösterdi...

CHP Sözcüsü Faik Öztrak CHP MYK gündemi ile ilgili basın toplantısı düzenledi.

Geçtiğimiz hafta gerçekleşen, Gelecek Partili Selçuk Özdağ ve Yeniçağ Ankara Temsilcisi Orhan Uğuroğlu'na yönelik saldırılara sert tepki gösteren Öztrak açıklamasında; "Bu yaşadıklarımız sıradan olaylar değildir. Demokrasiye darbedir, terördür. Bunlar vakayı adiyeden değildir. Biz bu saldırıları lanetliyoruz. Saray hükümetinin failleri bir an önce yakalayarak, yargıya teslim etmesini, yargının da hızla gereğini yapmasını bekliyoruz." ifadelerini kullandı.

CHP'li Öztrak'ın açıklamalarından satır başları şöyle:
"Bu gün Merkez Yönetim Kurulumuzun gündeminde 2018’de tek adam vesayet rejimine fiilen geçildikten sonra Hızla derinleşen; “Devlet krizi”, “ekonomik kriz” Bunlara geçtiğimiz yıl eklenen “korona salgını” yla, ülkemizin içine düştüğü “ağır buhran”, ve bunun yarattığı “toplumsal tahribat” vardı. Tek adam vesayet rejimi, devletimizi felç etti Bundan 2 bin 300 yıl önce yaşamış büyük bir bilge, Aristo; “Devlet, Toplumun tam ve doyurucu bir yaşam sürmesi için vardır. Devletin amacı yalnızca yaşamayı olanaklı kılmak değildir, yaşamaya değer bir yaşamı kurmaktır” diyor.

Bu ucube vesayet rejiminde devlet, bırakın vatandaşlarımıza “yaşamaya değer bir yaşam” kurmayı, vatandaşlarımızın yaşamını dahi koruyamıyor.

Devlet krizinin zirve yaptığı son yıllarda, Türkiye’nin göbeğinde, başkentimizde,
Ana muhalefet partisi liderine linç girişiminde bulunuluyor.

Mafya artıkları ve çeteler, siyasetçilere, gazetecilere olmadık tehditler savuruyor. Yetmiyor kalleş saldırılar düzenleyebiliyor. Hükümet ise bu terör saldırılarını seyrediyor. Ufak ortağı ise mafya bozuntularına sahip çıkıyor. Bıyık altından sırıtarak olan bitenden keyif alıyor.

"UZAKTAN KUMANDALI ÇETELER..."
Geçtiğimiz Cuma günü uzaktan kumandalı çeteler, Gelecek Partisi Genel Başkan Yardımcısı Selçuk Özdağ’a, Orhan Uğuroğlu ile Afşin Hatipoğlu’na kalleşçe saldırdılar. Aynı gün içinde gerçekleştirilen ve organize olduğu açıkça belli olan bu saldırıların amacı; Demokrasimizin, basın özgürlüğünün ve siyasetin özgürce yapılmasının önünü kesmektir. Bu yaşadıklarımız sıradan olaylar değildir. Demokrasiye darbedir, terördür. Bunlar vakayı adiyeden değildir. Biz bu saldırıları lanetliyoruz. Saray hükümetinin failleri bir an önce yakalayarak, yargıya teslim etmesini, yargının da hızla gereğini yapmasını bekliyoruz.

Çok açık söylüyorum: Bu saldırıları cesaretlendiren, saray ortaklarının kirli siyasi dilidir. Saldırganlara ve tehdit savuranlara gösterilen hoşgörü, hatta esirgenmeyen siyasi himayedir.

Bu ülkenin ana muhalefet partisi lideri tehdit edilince, sinsice el ovuşturup, sessiz kalanlar, Cumhurbaşkanı zırhına sığınan AK Parti Genel Başkanına “sözde” denince
Bir bardak suda fırtınalar kopardılar. Sayın Genel Başkanımıza, Çubuk’ta düzenlenen linç girişiminden sonra ne yapıldı? Yine çok yakın zamanda, bir mafya bozuntusunun tehditlerine karşı yargı ne yaptı? Siyaset kurumu ne yaptı?

Beylerden tehditlere karşı bir ortak tavır almalarını bıraktık, Sarayın küçük ortağı, tehditler savuran mafya artığını sahiplendi.

İşte bugün mafya artıkları ve çeteler, başkentte terör estiriyorsa, bu kadar pervasızca sahne alabiliyorsa, bunun arkasında sarayın, bu olaylar karşısındaki meflûç tavrı, yurttaşların güvenliğini sağlama konusundaki yetersizliği vardır.

Mafya ve çeteler başkentte, peki devlet nerede? Devletin polisi nerede? Yargısı nerede? Bu saldırıların tüm failleri ve azmettiricileri nerede? Şüphelilerin gözaltına alınıp bırakılması tiyatroları yetmez. Bu organize terör saldırılarının, en kısa sürede tüm yönleriyle aydınlatılması gerekir.

Diğer taraftan, Genel Başkanımızın TBMM kürsüsünden yaptığı konuşmaları içeren
“FETÖ’nün Siyasi Ayağı” kitapçığımız nedeniyle MYK’mızın en genç kadın üyesi olan
Ve milletvekili olmayan arkadaşımıza açılan dava da Saray’ın şahsım vesayet rejiminin muhalefete siyaset yaptırmama, demokratik siyasetin önünü kesme çabasının en müşahhas örneklerinden biridir.

Terörden medet umanları çok açıkça uyarıyoruz. Dikişleri tutmayan bu ucube rejim elbisesini, memleketimizin üzerine uymayan bu deli gömleğini, silahla, sopayla, tehditle, şantajla, Türkiye’nin üzerine uyduracağınızı sanıyorsanız, çok yanılıyorsunuz. Bu çabanız beyhudedir.

“Yanlış bir haritayla, Doğru bir hedefe ulaşılmaz.” Biz, milletimize güveniyoruz.
Gücümüzü milletten alıyoruz. Milletimiz sizlerin ne yaptığını görüyor. Notunuzu veriyor. Sabırsızlıkla beklediği sandıkta, bu beceriksizliğe, bu rezilliklere, bu pespayeliğe dur diyecek. Emaneti işin ehline, Cumhuriyet Halk Partisi’ne ve Millet İttifakına verecek.

AŞI SÜRECİ ÇOK KÖTÜ YÖNETİLİYOR
Ülkemizde insanlarımızın canını tehlikeye atan, bir diğer önemli tehdit ise salgın…
Salgın da çok kötü yönetildi. Salgının yükü fedakâr sağlık çalışanlarımızın omuzlarında kaldı. Saray ise vaka sayısı hasta sayısı oyunlarıyla kendine vitrin yapmaya çabaladı. Yüzlerce sağlık çalışanımızı kaybettik. Aşı süreci de çok kötü yönetiliyor.

Aşıda tüm dünya zamana karşı yarışıyor. Bazı ülkeler nüfusunun yüzde 20’sini aşıladı bile. Ama biz bu yarışta maalesef çok geride kaldık. Aşıların 11 Aralık’ta geleceği söylendi. Ama aşılama ancak 13 Ocak’ta başlayabildi. 11 Aralık’tan bu güne, 8 bin 20 yurttaşımızı kaybettik. Bu gerçekten çok korkunç bir tablo…

Hani bu ucube tek adam vesayet rejiminde; Kararlar son derece hızlı alınacaktı?
Maalesef “şahsım vesayet rejiminde”, her alanda olduğu gibi aşıda da tam bir fiyasko yaşandı.

Tüm dünya hükümetleri aşılamadaki yarışı görerek, yurttaşlarına pek çok farklı kaynaktan aşı tedarik etti. Saray ise sadece Çin’den yani tek bir kaynaktan, o da topu topu 3 milyon doz aşı getirmiş gözüküyor.

Yani gelen aşı sadece 1,5 milyon yurttaşımıza yetecek kadar. Maalesef ne yeterince aşı bağlantısı, ne de aşı çeşitlendirmesi yapılabildi. Neden yapılmadı? Para mı yoktu?
Planlama mı yapılamadı? Gelen aşılar için kaç para verildi? Bunları bilmiyoruz. Ama ortada bir beceriksizlik, yeni bir yandaş kayırma çabası olduğu açık...

Alman aşısının gelip gelmeyeceği konusunda, hükümetin kafası hala karışık...
Bakan “Anlaşmayı yaptık” dedi. Erdoğan “Nihai kararı henüz vermedik” dedi. Yani tam bir curcunadır gidiyor. Salgına karşı toplumsal bağışıklık kazanmamız için, Nüfusun en az yüzde 60’ını aşılamak gerekiyor. Yani, 4,5 milyon Suriyeli ile beraber, en az 105 milyon doz aşıya ihtiyaç var.

Peki, gelen ne kadar? Sadece 3 milyon doz.Geriye kalan 102 milyon doz aşı ne zaman gelecek? Onu kimse bilmiyor. Hükümet de bilmiyor. Oysa Sağlık Bakanı geçtiğimiz Aralık ayının başında, “Aralık ayında 10 milyon, Ama muhtemelen 20 milyon temin etmiş olacağız. Ocak ayında 20 milyon, Şubat ayında ise 10 milyon doz aşı temin etmiş olacağız” diyordu. 

Ocak ayının ortasını geçtik. Yaklaşık 40 milyon doz aşının şu ana kadar gelmiş olması gerekiyordu. Geldi mi? Hayır. Şahsım hükümetinin başı ayrı rakamlar üflüyor, bakanı ayrı rakamlar üflüyor.

Gelen çok sınırlı sayıda aşının ilk aşamada sağlık çalışanlarına, bakım evlerinde kalanlara, 85 yaş üzerinden başlayarak, 65 yaş ve üstü olanlara yapılacağı söylendi. Ama aşı konusunda herkesin gönlünü rahat tutacağı, bir aşılama takvimi hala ortada yok.

Peki, ne var? Özendirici kampanyalar var. Olmayan aşının tanıtım kampanyası mı olur? Millet aşıdan kaçmıyor ki, tam tersine aşıyı bekliyor. Siz getirin yeter. Devletin görevi aşıda özendirici kampanya yapmak değildir. Devletin görevi vatandaşına en kısa sürede aşı yapmaktır. Bu ülkede hükümet yalakası şarkıcıların, türkücülerin  aşıda ne önceliği var? Bu ülkede genç AK Parti MKYK üyelerinin ne önceliği var? Genç AK Partili Belediye Meclis üyelerinin ne önceliği var? Daha pek çok doktora, sağlık çalışanına, Güvenlik görevlisine aşı yapılmadan, bunlara aşı neden yapıldı? Bari aşıda kayırmacılık yapmayın.

Sayın Genel Başkanımız, “Vatandaş Kemal Kılıçdaroğlu” olarak,  mutlaka aşı olacağını ifade etti. Ama önceliğin sağlık çalışanlarının aşılanması olduğunu da söyledi. Genel Başkanımızın ve partimizin düşüncesi, eldeki sınırlı sayıdaki aşının önce sağlık çalışanları için kullanılmasıdır. 

Cumhuriyet tarihimizin en ağır buhranlarından birini yaşıyoruz. Ekonomimiz entübe. Çiftçilerimiz entübe. Emekçilerimiz entübe. Esnaflarımız entübe.

Esnaflarımız cinnet getiriyor. Bundan 20 yıl önce başbakanlığın önünde kasa atan esnaf, şimdi Ankara kalesinin duvarlarından kaldırıp kendini atıyor.

Çanakkale’de 28 yaşında bir genç, “Hayattan bir beklentim kalmadı, bundan sonrası için de ümidim yok” diyerek canına kıymaya kalkıyor. Bu ülkenin insanları, saraya canıyla ihtarname çekiyor. Ama duyan yok. Milletin feryadı Sarayın duvarlarını aşamıyor. Geçtiğimiz hafta, Cumhuriyet Halk Partisi Ekonomi Masası olarak, Ankara’nın Polatlı ilçesindeydik. Esnaflarımızla, çiftçilerimizle, üreticilerimizle bir araya geldik. Türkiye’de hangi sorun varsa Polatlı’da da o var.

Polatlı’da esnaf çok dertli… Esnaflarımız “sicil affı” istiyor. Bankalardan ve Esnaf Kefalet’ten alınan kredilerin, faizsiz ertelenmesini talep ediyor.

Esnafımız; “Bana göstermelik değil, yeterli destek ver” diyor. Polatlı demek aynı zamanda tarım demek, besicilik demek… Besici haykırıyor: “7 bin - 7 bin 500 liraya aldığım hayvana, yıl boyunca 5-6 bin liralık yem veriyorum. Buna karşın karkas etin kilosunu 33 liradan satıyorum. Ettiğim masraf 13 bin lira. Elime bir hayvandan geçen para 10 bin lira. Ben nasıl ayakta kalacağım” diyor. Besicilerimiz artık usanmış, köylerini terk ediyor.

Polatlı, ülkemizin soğan üretiminde en önemli merkezlerinden biri… Sezonda 1 lira 40 kuruşu gören soğan, şimdi 70 kuruşlara kadar düşmüş. Fiyat, üreticinin maliyetini karşılamıyor.

Bir çiftçimiz, “Kilosuna 90 kuruş masraf ettiğim soğan, 70 kuruşa satılıyor” diye şikâyet ediyor. Lokantalar kapanınca, Turizm sekteye uğrayınca, soğan talebinde de ciddi düşüş yaşanmış.

Bir başka çiftçimiz, “İki yıl önce Mısır’dan çöpe atılacak soğanları getirdiler. Getirdikleri paranın da altına sattılar. Tarım Kredi görev zararı yazdı. Bugün biz zararımızı nereye yazalım?” diye, Tarım Bakanı’na soruyor. Bu işin üretim tarafı… Bir de depoculuk tarafı var. Hani AK Parti Genel Başkanı tarafından terörist ilan edilen depocularımız…

Depocular geçen dönemde getirilen ihracat kısıtlamasının kendilerini köşeye sıkıştırdığını anlatıyor. “Tek kurtuluşumuz ihracat” diyor

Ayrıntılar geliyor...