Çifte standartlar ülkesi olarak Türkiye

Çifte standartlar ülkesi olarak Türkiye

Haziran ayının son günü, Cumhurbaşkanlığı "tasarruf tedbirleri" konulu yeni bir genelge yayınladı. Bu genelgeye göre, kamu kurumlarındaki taşıt sayısı, ihtiyaç analizi yapıldıktan sonra fazla bulunanlar ve ekonomik ömrünü tamamlamış olanlar üzerinden 2023 yılı sonuna kadar en az yüzde 20 oranında azaltılacak; hizmet binası, lojman, memur evi, kamp, kreş, eğitim ve dinlenme yerleri için arazi satın alınmayacak, kamulaştırma ve yeni kiralama yapılmayacak; kamu kurum ve kuruluşlarının basını izleme ile ilgili birimleri ve kütüphaneleri hariç olmak üzere günlük gazete alımı yapılamayacak ve hatta idari faaliyetlerini tanıtmaya yönelik dergi, gazete, bülten de basılamayacak; belediye başkanları kamu araçlarıyla il dışına çıkamayacak.

Çifte standartlar ve eşitsizlikler ülkesi Türkiye

Ülkede günden güne artan ve günden güne gizleme ihtiyacı bile duyulmadan, açıkça yapılan bir çifte standart söz konusu. Hükümet ve hükümete yakın olan kimselere veya kuruluşlara uygulanan kayırmacılık adeta normal bir şey gibi gözler önünde. Eşitsizlik hat safhada. Birkaç yıla bizi bekleyen, adil ve yarışmacı olması planlanan genel seçimler var ama siyasette ortam yarışmacı olmaktan uzak. Hükümetin her hamlesinde vatandaşın hizmet almak için seçtiği belediyelerin yıpratılması, geri plana itilmesi gayesi var.

Sebep, koltukta daha uzun süre kalabilmek elbet ama koltuğun cazibesi sadece sağladığı güçte değil, sunduğu şaşaa ve ihtişamda da…

Bu yazıda mevzubahis edilen tasarruf genelgesi kamuya yönelik ve kamu harcamalarını kısmayı planlıyor. Ancak detaylı incelendiğinde kamu harcamalarının kısılmasından farklı amaçlar taşıdığı da anlaşılıyor. Zira, Cumhurbaşkanlığı İdari İşler Başkanlığı ve TBMM Başkanlığı Genel Sekreterliği tüm bu tasarruftan muaf tutularak, onlara ayrıcalık tanınıyor.

Hatırlayınız, 2018 yılında da eski Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak, kamuya zorunlu haller dışında araç alınmayacağını, kamuda yüzde 30''a varan tasarrufu hedeflediklerini açıklamıştı. Böylelikle, kamuda araç saltanatına son verilecekti. Hatta 2019 yılı "tasarruf yılı" olacaktı.

Ancak elbette ki, Cumhurbaşkanlığı bu tasarruf kararının dışındaydı.

Herkes tasarruf etsin, saray etmesin

Geçtiğimiz günlerde, Cumhurbaşkanının eşi Emine Erdoğan''ın porsiyonları küçülterek tasarruf yapma çağrısı, herkesten tepki çekmişti ancak en çok da iktisatçılar tarafından eleştirilmiş, iktisat teorisi olan "tasarruf paradoksuna" dikkat çekilmişti.

Neydi tasarruf paradoksu?

Bireylerin şahsi refah seviyelerini yükseltmek adına harcamalarından kısarak tasarruf yapması, ancak bu şekilde ekonomideki tüketim harcamalarının düşmesine neden olarak gelir seviyesinin düşmesine neden olması.

Yani, vatandaşları tüketimden caydırmanın ulusal gelirde düşmeye sebep olması.

Bu tepki çeken ve hükümetin lüks harcamalarını akıllara getiren açıklama sonrası, hükümet de kaçınılmaz bir şekilde "kamuda gereksiz harcama yapmıyoruz" mesajı verme gayretine girdi.

Ancak bu mesaja kendisini dahil etmeye yüreği el vermemiş olacak ki, Cumhurbaşkanlığı ve TBMM tasarruftan istisna tutuldu.

Oysa bu istisnadan önce genelgede "kamu kaynaklarının maksadına uygun azami tasarruf prensiplerine riayet ederek kullanmasının her kamu kurumu ve görevlisi için bir görev ve aynı zamanda bir mecburiyet" olduğu yazıyor.

O halde, Cumhurbaşkanlığı kamu yönetiminin tepesinde yer alan kurum olarak kamudaki tasarruftan neden muaf tutuluyor?

Dahası, Cumhurbaşkanlığı tüm bu tasarruflardan muafken, diğer kamu kurum ve kuruluşlarının gazete alımı, kreş yapımı bile israf olarak görülerek engelleniyorken, neden hâlâ mega projeler peşinde koşuyor?

Yazarın Diğer Yazıları