Çılgın Alışveriş Haftasının Ardından

Çılgın Alışveriş Haftasının Ardından
“Kara Cuma” diyerek başlayan tüketim çılgınlığı hane ve ülke ekonomisini nasıl etkiliyor. Bu kampanyalardan kimler kazançlı çıkıyor ve kredi kartı borç yükleri nereye savruluyor. İşte o analiz.

Ekonomist Dr. Neslihan Vural, Yeniçağ için hazırladığı analizinde “Kara Cuma” ile başlayan tüketim çılgınlığının kısa ve uzun vadedeki etkilerini değerlendirdi.

Ekonomideki şu anki göstergelerin “tüketim” ve “lüks düşkünlüğü” ile çok daha büyük sorunlara yol açacağını vurgulayan Vural, çarpıcı değerlendirmeler yaptı.

İşte Neslihan Vural’ın Yeniçağ için kaleme aldığı o analiz:

Çıkış noktası Amerika olan “Kara Cuma” ülkemizde de son bir kaç yıldır hızla yaygınlaşmaya başladı. Bu vesile ile tüketimin ülkemiz ekonomisi üzerindeki etkisine bakmakta fayda var.

Tüketim çılgınlığını körükleyen bu indirim günlerinin ekonomi ve halkın refahı üzerinde nasıl bir etkisi var?

Bir ülkede tüketimin artıyor olması nasıl değerlendirilmeli?

Her ülkede tüketim artışı aynı sonuçları meydana getirir mi?

BÜYÜMENİN YANSIMALARI

Ülkemizin artan nüfus ve kırılgan ekonomik yapı ile baş edebilmesinin en önemli yardımcısı yüksek büyüme rakamlarıdır. Nitekim en son açıklanan rakamlara göre, Türkiye ilk çeyrekte %7,4, ikinci çeyrekte ise %5,2 büyüme gerçekleştirdi.

Sadece bu rakamlara bakacak olursak harika bir büyüme gerçekleşmiş durumda.

Ancak bu durumu örnek ile açıklayacak olursak, 2 kardeşsiniz ve 2 odalı bir evde kirada oturduğunuzu varsayalım. Ebeveynleriniz, kardeşiniz ve sizin ayrı odalarınız olsun diye, ev kredisi çekerek 3 odalı bir ev alıyorlar. Bu alım sonucunda eviniz büyüdü, refah seviyeniz arttı. Tıpkı Türkiye’nin mevcut durumu gibi.

Ancak bu borç nasıl ödenecek?

Şu an yapıldığı gibi bu borcun ödeme vadesi geldiğinde başka bankadan kredi çekip bu borç mu ödenecek?

Yoksa borcu ebeveynleriniz çalışarak, gelirlerini artırarak mı ödeyecekler?

İşte kırılma tam da burada yaşanıyor.

Hane halkında maalesef ve mecburen sık yapılan hata, borcu borçla kapatmaktır. Artan faiz yükü ödenemez boyutlara ulaşana kadar da bu durum sürdürülebilir gözükür ama aslında en baştan borç ile alım yapılmamalıdır.

Aynı hata ülke ekonomisi için de geçerlidir. Bir ülkenin sürekli borçlanarak refah seviyesini artırması kışın ortasındaki pastırma yazı gibidir, geçici ve kısa süreli.

KARA CUMA ÇILGINLIĞI

Ülkemizde harcamaların özellikle kredi kartı ile yapıldığını bildiğimiz için kredi kartı verilerine bakmakta fayda var.

BKM’nin verilerine göre; 2017 ilk 6 ayda yurtiçinde 149 milyon işlem ile 40 milyar TL kredi kartı harcaması yaparken, bu sene aynı dönemde 196 milyon işlem ile 54 milyar TL harcadık. Türkiye’de şu anda aktif 65 milyon kredi kartı var. Kartların en yoğun kullanıldığı sektörler; market, giyim, elektronik, vergi ödemeleri ve hizmet sektörü. 2017 yılında 875 bin kişi ise kredi kartı borçlarından dolayı yasal takibe girmiştir.

Bu rakamları görünce aklımıza şu soru geliyor, harcıyorsak paramız var mı?

Tüketiyorsak gelirimizden mi? Yoksa kredi kartları, tüketici kredileri ve diğer borçlar ile mi?

Maalesef Türk halkı elinde olmayan parayı harcıyor, borçlanarak tüketiyor.

Ülkemizde büyüme rakamları da tüketim harcamaları ile artıyor ve en önemlisi gözüken refah seviyesi suni. Harcıyorsak borçtan, gelirden fazla tüketiyorsak ya hayatta kalma savaşında mecbur kalıyoruz ya da artan gösteriş merakımıza yenik düşüyoruz.

Türkiye’de büyüme rakamları, kamunun ekonomiyi canlandırmak için yaptığı harcamalar (ne yazık ki burada en yüksek kalem inşaat harcamaları, en açık ifade ile parayı sürdürülebilir ekonomik yapıya değil de betona veriyoruz) ve yapılan özel tüketim harcamaları ile besleniyor. Dolayısıyla çok net söyleyebiliriz ki; Türkiye’de büyüme TÜKETİME dayalı.

Hane halkı ve devlet bu kadar tüketime odaklı iken, ülkemizin sınırlı üretim kapasitesi ve kalitesi bu ihtiyacı nasıl karşılıyor? Karşılayamıyor!

İÇ PİYASADAKİ ÜRÜN KISITLILIĞI İTHALATI ARTIRIYOR

Hem kapasite hem de kalite olarak maalesef ihtiyaca cevap verebilen bir yapıya sahip değiliz. Dolayısıyla ihtiyacımızı ülke dışından sağlıyoruz. Enflasyon ve cari açık verileriyle döviz kurları da bu durumu destekler nitelikte.

Eğer üretimimiz, tüketimdeki artışı karşılasaydı, fahiş fiyat artışları ile karşı karşıya kalmazdık. Çünkü iç piyasadaki ürün ve hizmetler, talebi karşılayamadığı için Türkiye mecburen ithalata yöneliyor. Bu da cari açığın daha da hızlı artmasına sebep oluyor.

Hem enflasyon üzerinde baskı yapan hem de cari açığı artırıcı etki yapan tüketim artışı mevcut yapıda muhakkak hız kesmelidir. (Mevcut üretim yapısı kısaca şöyle; Ülkemizin sanayisi ağırlıklı olarak montaj yaparak üretim yapıyor ya da fason ürünler üretiyor ve her iki üretimin de katma değeri düşük.)

Yerli malı ürün alalım dediğimizde de ülkemizde üretilen nihai malların %70’i ithal ara mallardan oluşuyor. Dolayısıyla biz zaten yerli ürün tüketirken bile ithalata sebebiyet veriyoruz.

Tüm üretim süreçleri ağırlıklı yerli olmadan, üretim - tüketim dengesi kurulmadan, tüketimi artırıcı çalışmalar, ülkenin faydasına değildir. Tüketmeden önce üretmeli, harcamadan önce kazanmalıyız. Türkiye, bilişim ekonomisine yatırım yapmaz, sanayileşme sürecini tamamlamazsa Kara Cuma’lar gerçekten kara günlere dönüşmemize neden olacak.

Son bir kaç cümle de tüketici olarak, bazı firmaların indirim günlerindeki etik olmayan davranışlarına gelsin. Birçok ülke tüketimi canlandırmak için bu tip günler icat ederken, sizin hedef kitleniz zaten tüketim odaklıyken, artırılmış fiyatlar üzerinden yapılan sahte indirimler, maddi durumu müsait olmayan insanları bile sanki gerçek ve bir defaya mahsus indirimmiş gibi tüketime sevk etmeye çalışmanız son derece yanlış ve utanç vericiydi.

İlgili Haberler