Çok fantastik!

Muhalefet, ABD'ye hesap vermek olarak yorumlayıp esefle kınarken, iliştirilmişlere göreyse "Türkiye, Kürt devleti kurma projesinin peşini bırakmadığı" içindi "millî istihbaratçımız"ın Washington gezisi!

Keşke öyle olsa...

Yorum yapmayacağım.

Havsalam yetmediği için sadece şunu soracağım:

-"FETÖ" metö derken ortalık karışınca, bir gece ansızın "yol arkadaşları(!)"nın da kapısı çalınmaya başlayınca, -adeti olduğu üzere- tası tarağı toplayıp Avrupa'ya kaçan, ay pardon yerleşen Cengiz Çandar'ın, TESEV için hazırladığı "Kürt Sorununun Şiddetten Arındırılması (siyasallaştırılmasına çıkıyor sonu)" raporuna katkı sunan,

-Oslo'da, PKK'lı Mustafa Karasu, Sabri Ok ve Zübeyir Aydar ile yaptığı "müzakere"de İmralı'daki caniyi tekraren "Sayın Öcalan" diye anan...

-PKK'lı teröristlerle, "İmralı'daki caninin sağlık durumunun oldukça iyi olduğunu, zihninin fevkalade iyi çalıştığını, artikülasyonlarının oldukça sağlıklı olduğunu, hapishanede geçen on senenin ve okumanın verdiği çok ciddi bir transforme edici gücü bulunduğunu, yıllar boyu belli olayları yaşamış, belli noktalara gelmiş, belli dersleri çıkarmış olarak bulunduğu yerden çok daha sağlıklı, çok daha objektif, çok daha nesnel çözümlemelere ulaştığından duyduğu memnuniyeti" paylaşan...

-Öcalan'ın bölgeye yönelik, ülkeye yönelik vizyonunun yüzde doksan, doksan beş oranında iktidar sahiplerinin vizyonuyla örtüştüğünü kaydeden...

-Güneydoğu'da haklarında "örgüt mensubu/sempatizanı" diye "resmî görüş" bulunan kişilere yayın hakkı tahsis ettirdiğini "verdik gitti" diye gururla anlatan ve "örgüt sempatizanıdır, destekçisidir şudur budur, bir noktaya kadar bunlar tolere edilebilir" diyen...

-PKK'nın, Meclis'teki siyasî uzantılarının "teşekkür"ünü kazanan biri için;

Fazla "fantastik" bir misyon yüklemesi olmamış mı!

"Putlarınızı yıkacağız"

Tam yazıyı yazmış, gazeteye yollamak üzereydim ki haber geldi:

 "İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'nca yürütülen soruşturma sonucunda, Sözcü gazetesinin yazarları Emin Çölaşan ve Necati Doğru'nun da aralarında bulunduğu 5 şüpheli hakkında, 'FETÖ'ye üye olmamakla birlikte örgüte yardım etmek' suçundan 7,5 yıldan 15 yıla kadar hapis istemiyle iddianame düzenlendi."

Biliyorum, "son dakika"ya sığdırmamın imkânı yok düşüncelerimi, ama böyle garabet bir gelişme olmamış gibi davranmak da "meslek ahlakı"ma aykırı geldi;

Meslektaşlarımız onlar bizim;

Ustaları, üstatları, erbapları bu işin...

Bir işin ehli olmak kişiyi "suçtan muaf" kılmaz elbette de;

Yok artık yani!

Yahu daha 10 sene geçmedi;

Hem Emin Çölaşan, hem Necati Doğru, "millî ordu"ya kurulan "FETÖ kumpası"nın "bavulcu", "iftiracı", "tetikçi"si olan TARAF'ın yayınladığı "Balyoz darbecilerinin faydalanacağı gazeteciler listesi"ndeydi.

Hâlâ hatırlıyorum Necati Ağabey'in o gün Ahmet Altan'a verdiği cevabı:

-Çakal boya küpüne düşmüş, kendisini tavus kuşu zannetmiş!

Ve demişti ki:

- Ben darbeciliğe karşıyım.

 Sizin gibi kibir düşkünü, kendisine âşık, böbürlenme balonu, şımartılmış, narsisizmin batağına düşmüşlerin kalemimin namusuna leke sürmesine izin vermem.

Putunuzu yıkacağım.

***

Şimdi FETÖ'yle etkin mücadele edildiğinin iddia edildiği bir dönemde, iktidar sahipleri dahi FETÖ'ce kandırılırken kanmayan, onları uyandırmaya çalışan, bu sebeple hemen her gün Silivri'yle korkutulan, canı gönülden inanıyorum ki meslek hayatının hiçbir döneminde "tiyatro oynamayan", zaten keskin tabiatı itibarıyla da, sadece FETÖ değil hiçbir "cemaate, egemene, güce, sermayeye tabi" olmasına imkân bulunmayan bu insan "FETÖ'ye yardım"la suçlanıyor...

Hakaret gibi gelmiştir ona.

Emin Çölaşan'ın cep telefonuna sahip değildim ama -ne denir onu da çok bilemeden, moral olsun refleksiyle-  Necati Doğru'yu aradım dün:

"Bu çamur bizde tutmaz" dedi.

***

Yarın öbür gün, "FETÖ'ye üye olmamakla beraber, FETÖ'ye yardım etmekle suçlanan gazeteciye moral vermek"ten benim de başıma bir şey gelir mi bilmiyorum...

Ama...

 "Kaleminin namusunu koruyamayan gazetecinin, başka hiçbir şeyi savunamayacağını (ki bu da Necati Doğru'nun öğüdüdür meslektaşlarına) biliyorum.

Devletin hâkiminden savcısına, polisinden askerine, öğretmeninden siyasetçisine topunun FETÖ'nün "maşası" haline geldiği yıllar boyunca böyle organize bir tehdide karşı savunabildiğimiz o kalemin namusunu şimdi devleti o musibetten temizlediği, yani nihayet, sonunda "bizim çizgimize geldiği" iddiasındakilerden korumak durumunda olmamız evet, çok acı.

Ama onu kaybetmek kadar değil.

 

Yazarın Diğer Yazıları