Çok sorunlu bir sorumluluk hali

Bakan Bey, Tunceli'de iki askerimizin donarak şehit olması trajedisiyle ilgili açıklama yaptı ve "sorumluluk bizim" dedi, "sorumluluğumuz var" dedi, "sorumluluğumuzu hissediyoruz" dedi.

Haksızlık etmek istemem. Kimsenin sorumluluk almadığı, kendi sorumluluğundaki olaylara başka gezegende yaşanıyormuş mesafesinde/yabancılığında kaldığı bir ortamda, en azından "sorumluluğun" kabul edilmiş olması bile ülkemiz için hayli "yeni" bir gelişme, büyük bir aşama.

Ve fakat...

"Sorumluluk" dediğimiz şey bunu beyan etmekten ibaret midir?

"Sorumlu" olunduğu bildirilen olayın "sonuçlarını" da üstlenmesi gerekmez mi "sorumlular"ın?

İki askerin, Ekim ayında, donarak şehit olması, "her şey olması gerektiği gibiydi ama işte hava koşulları, takdiri ilahi, olur böyle vakalar" tonunda geçiştirilebilecek bir olay mıdır?

Ya da bunun "sorumluluğunu üstlenmek" demek, "araştırmak, soruşturmak" mı demektir?

Sorumluluğunu üstlenen kişilerin "hesap sormak" üzere "sorumlu" aradığı bir ortamda bu elim olayın hesabı kimden sorulacak son tahlilde?

"Hesap vermek", "bedel ödemek" de "sorumlu olmaya" dahil değil midir?

Yanlış anlamayın...

Hollanda Savunma Bakanı Jeanine Hennis, Mali'de üstelik de BM adına görev yapan -yani sorumluluğu BM'de olan- iki Hollandalı askerin kaza sonucu yaşanan patlama nedeniyle ölmesinin "siyasi sorumluluğunu" üstlenip, istifa etti ya geçenlerde, ondan soruyorum!

***

"En büyük"ler üzerine...

 

"En büyük havaalanı olunca ne oluyor" diye sormuştum ya dünkü yazıda.

Siyasi söylem ve eylem analizlerini psikoloji, sosyal psikoloji, felsefe ve dahi envai çeşit bilim dalıyla izah eden bir üstadın cevabı:

Büyüklenme.

Ve de -amiyane tabirle olacak ama- alemi ezikleme!

Üstat böyle söylemedi tabii, doğru düzgün bir Türkçeyle tane tane anlattı; size aktardıklarım, onun anlattıklarından anladıklarım!

***

Yeni havaalanı "dünyanın en büyüğü" olunca;

Mühendis Angelo Frisa ile mimar Enrico Del Debbio'nun, Tiber Nehri'nin hemen yanında yükselmesini ve İtalya'nın "en büyük", "en ihtişamlı" yapısı olması üzere planladıkları "Foro Mussolini", "Duce"nin hayal ettiği biçimde bitirebilseydi ne olacaktıysa, o!

Veya...

Görünürde sadece Almanya'daki fabrika işçilerinin "plaj tatili" yapabilecekleri bir otel olarak inşasına başlanan ama Hitler'in "o güne kadar yapılmış en görkemli ve en büyük bina/dünyanın en uzun binası" olarak tasarlattığı 20 bin odalı Prora tamamlanabilseydi ne olacaktıysa o!

Yahut...

Piramitler niye öyle göğü delecekmiş gibi dikildiyse o!

En güncelinden bir örnek:

Trump'ı, Meksika sınırına "devasa" bir duvar yaptırmaya heveslendiren neyse o!

Dünyanın diğer coğrafyalarını bilmem ama bize bunun da "Bizans'tan kalma bir hastalık" olduğu aşikâr;

Kendilerini "tanrı-imparator" varsaydıkları için kim olduklarını "göğe ulaşan" abidevi yapılarla göstermeye çalıştılar.

Özetle olan şey:

Güç gösterisi.

"Bakın ben nasıl da heybetliyim ve siz ne kadar küçük, ne kadar zavallı, ne kadar zayıfsınız buradan bakınca" psikolojisi...

Siyaset biliminde tek kelimelik, "cuk" oturan bir tanımı da var da, durduk yere iş açmayalım şimdi başımıza!

***

Bakırköy Belediyesi'nin füze kalkanı mı varmış!

 

İktidarın, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'na dönük "15 Temmuz gecesi Bakırköy Belediyesi'ne sığınan adam" suçlaması(!)ndan bayanlar kulübü kurmaya karar verdim.

Bakırköy Belediyesi yahut Belediye Başkanı'nın evi; Kemal Bey o geceyi her nerede geçirdiyse, "sığınmak" nedir Allah aşkına?

Sanırsın bütün diğer siyasi parti liderleri tankların önüne geçip "canlı kalkan" oldular 15 Temmuz'da!

Hayır, "sığınmak" nedir?

TBMM'nin bombalandığı, Emniyet Genel Müdürlüğü'nün, MİT'in hedef alındığı ortamda, insan niye "sığınmak" için bir belediye binasını seçsin!

Bakırköy Belediyesi'nin "füze kalkanı" mı vardı?

Yanmaz mıydı?

Yıkılmaz mıydı?

"Dokunulmaz" bir "özel tim"in korumasında mıydı?

"Yanınızda" olmadığını, yeterli desteği vermediğini savunabilirsiniz, sitem edebilirsiniz hepsine eyvallah da;

Karanlık güçlerin himayesinde, yüksek güvenlikli, tehlike anında görünmez koruma çemberince kuşatılan gizemli bir yerdeymiş muamelesi yapmayın artık şu adama!

Yazıktır.

Günahtır.

***

Açık ara "adalet"

 

Arada bir "nabız yoklayayım" diye sosyal medya hesabımdan soruyorum:

Ne yazalım?

Dün, en çok "KHK mağdurları" ve "ByLock mağdurları"ndan geri dönüş aldım.

Sadece mahkeme salonlarında, adliye binalarında değil demek ki gazete sayfalarında bile en çok aranan şey hâlâ "adalet"; ilgililere arz ederim.

Yazarın Diğer Yazıları