Çözüm: Kök hücre tedavisi!

Günümüzün psikiyatri uzmanları, özellikle psikosomatik hastalıklarda uzmanlaşanlar, bağışıklık sisteminin, insanın ruhi dengesi ile paralellik arz ettiğini söylüyor. Hatta,“Mutluluk, umut, soğukkanlılık ve hayata bağlılık, bağışıklık sistemini güçlendirir. Korku, huzursuzluk, çaresizlik, umutsuzluk, karamsarlık halleri, bağışıklık sistemini zayıflatır” diyor.
Bu tespitler, acaba toplum için de geçerli midir?
Korkuya kapılan, huzursuzluk içinde bulunan, kendisini çaresiz, umutsuz hisseden karamsar bir toplumun da bağışıklık sistemi çöker mi?
Çağımızın emperyalistleri, son zamanlarda psikolojik savaşa ağırlık veriyor. Maneviyatını çökerttikleri toplumları rahatlıkla teslim alabileceklerini hesaplıyorlar. Tabii bunu yaparken sadece maneviyatlarını değil, maddi güçlerini de zayıflatıyorlar.

* * *

Gumilev’in deyimiyle biyosferin eseri olan etnosun ruhu, insanların plan ve programları ile çökmez!
Bilge Kağan, bu gerçeği bildiği için olsa gerek ki, “Ey Türk, üstte mavi gök çökmedikçe, altta yağız yer delinmedikçe senin ilini ve töreni kim bozabilir ki? Öykün ve kendine dön” demişti.
Buradaki “kendine dön” vurgusunu “köklerine dön” diye algılarsak, bir milletin veya etnosun sıkıştığı zaman başvuracağı en güçlü kaynağın kendi kök kültürü olduğu sonucunu çıkarırız.
Tıpkı insanda veya canlılardaki kök hücre gibi!
Bugün kök hücre tedavisi henüz emekleme dönemindedir ama anlaşılıyor ki, bütün hastalıkların hakkından gelecek kadar güçlü bir yöntem olacak.
Demek ki toplumsal bağışıklık sistemine yönelik saldırılara karşı başvurulacak en önemli kaynak, kök kültürdür.
Fakat yeni sömürgeciler, bunu da iyi bildikleri için toplumun kök kültürüne saldırıyor!
Kök kültürümüzün temeli olan Ergenekon kavramı bu sebeple kirletiliyor! Kendi gizli kültür kodlarına göre hareket eden bazı virüsler, meselenin bu yönü üzerinde durmamızdan işte bu sebeple rahatsız oluyor!
Çünkü kitlelerin, kendi kültür köklerinden tiksinmesi ve aşağılık kompleksine düşmesi öngörülüyor!
Aşağılık kompleksine düşmüş insanlardan oluşan bir toplumdan da hiçbir varlık göstermesini bekleyemezsiniz!

* * *


Fakat Bilge Kağan’ın “Öykün ve kendine dön” çağrısı, bugünkü psikolojik savaşa karşı da tam bir panzehirdir.
“Titre” diye bilinen o kelime “öykün” dür!
Öykün; yani atalarından örnek al!
Hani Azerbaycanlı şair ve milletvekili Zelimhan Yakup’un “Atilla’dan ayna tut Atatürk’ün vahtına” dediği gibi!
Zelimhan Yakup, Türkiye’ye giden bir arkadaşının “Sana ne getireyim?” sorusuna “Tapşırık” adlı şiiriyle cevap vermişti. İki kıtası şöyledir:

“Türkiye’ye gedirsen, uğurlar olsun sana,
Dumanlı suallara aydın bir cevap getir!
Biz neyi düşünürük, bizi ne düşündürür,
Lap yerin deşiyinden aktar onu, tap getir!”

Yunus’u ne ucaldıp söz mülkünün tahtına,
Mevlana hardan doğup milletimin bahtına.
Atilla’dan ayna tut Atatürk’ün vahtına,
Kayalar sır vermese sinesini çap getir!”

* * *


Demek ki yürünen yol zahmetlidir, yürek
gerektirir!
Türk tarihinin hakkından gelmek isteyenlerden daha yürekli olmak gerekir!
Üstelik, toplumun en küçük ortak katlarını bulup yine kendi toplumuna hitap etmek, en büyük ortak bölenleri bulup Türk Milleti’nin bağışıklık sistemini çökertmeye çalışmaktan daha zor değildir! Böyle bir kolaylık da vardır!
Bu sebeple, toplumsal kök hücrelerimize yönelik saldırıya karşı, devletimiz, belediyelerimiz, işadamlarımız milli kültür köklerimiz ile ilgili projelere destek vermelidir! Başarı kesindir!
Kök hücre tedavisi olmazsa, silahlı kuvvetlerin elinden bile hiçbir şey gelmez!
Çünkü ordu da kök kültüre dayanır!

Yazarın Diğer Yazıları