"Çukur"sa atlamayın…

Sosyal medyada, önceki geceden başlayarak dün neredeyse gün boyu malum televizyon kanalının, malum programında sergilenen malum terbiyesizlikler kınanıyordu; keza sanal olmayan ortamlarda, eş dost sohbetlerinin bahsi de aynıydı;

- Böyle seviyesizlik mi olur?

- İyice çukurlaştılar…

- Kimseye saygıları kalmadı…

- Kahvehane tartışması entelektüel kalır bunlarınkinin yanında…

- Sokak ağzı…

Bu yakınmaları beni muhatap alarak yapan herkese aynı şeyi söyledim. Bir de burada tekrar edeyim;

İzlemeyin kardeşim! Bir sürü alternatif kanal/mecra var onları izleyin, onları takip edin.

Madem "çukur"; düşmeyin. Niye balıklama atlıyorsun gönüllü olarak hem de!

***

Gazeteci, yazar, çizer, aydın, uzman, siyasi, analist diye davet edilenlerden iseniz maruz kalacağınız iftiraları, taraflılığı, lakaytlığı bile bile gitmeyin o kanallara, katılmayın o programlara, adınızı, sıfatınızı bir meşruiyet aracı olarak kullandırmayın o bayağılığa.

Mazeret hazır:

- Meydanı hepten onlara mı terk edelim…

Terk edin efendim; tek "meydan" orası mı yani? Hiç mi "er meydanı" kalmadı bu medya mahallesinin?

***

Mevzu "şöhret bağımlılığı"ysa; "unutulmak"tan, "tanınmamak"tan korkuyorsanız…

Nagehan Alçı, devlete "katil" dedi diye, Alçı'yı el üstünde tutan kanalın yayınlarına katılmama kararı alan ve bu kararını da uygulayan Emekli Tümgeneral Ahmet Yavuz'un hatırlayın. Yıldızı mı söndü o kanala çıkmadı, o tiyatroya dahil olmadı çıkmadı diye; yoksa daha çok mu parladı? Daha mı saygı uyandırdı? Güvenilirliği daha mı arttı? Girdiği ortamlarda daha mı içten kucaklandı?

Üç gün ekrana çıkmadınız diye kıyamet kopmaz meraklanmayın; ifade ettiğiniz kadar rahatsızsanız gerçekten dahil olmayın. Bırakın kendileri çalsın, kendileri oynasın…

SORU-YORUM

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun -bu tercihi onaylayıp onaylamıyor olmaktan bağımsız olarak soruyorum- Erzurum'da ailesiyle yaptığı kayak tatilini eleştiren "kanaat önderleri(!)"nin kaç tanesi, "Elazığ'da deprem oldu" deyip de kendi seyahatini erteledi, gece gezmesine çıkmaktan vazgeçti, arabasında çalan şarkıya eşlik etmedi, gülmedi, eğlenmedi, yemedi, içmedi; devletin "ulusal yas" ilan etmediği günde kaçı "bireysel yas" ilan etti ve buna sonuna kadar riayet etti? Bir "kanaat önderi" de topluma karşı en az bir "belediye başkanı" kadar hatta -yönlendirme makamında olduğundan- belki daha da fazla hassasiyet/sorumluluk hissetmek durumunda değil mi?

"Aşkın Yolculuğu"

Ağır siyaset, derin strateji, askeri, politik, ideolojik içerikli hatıratlar, inanç çatışmaları hiçbiri değilse en azından komplo teorisinin ete kemiğe bürünmüş hali olmayan kitabın konuk olmuşluğu nadirdir bu köşeye. Ama Asena bizim kıymetlimiz; benim "yazı kahramanım" dediğim merhum Necdet Sevinç'in kızı.

***

Böyle yazınca,"aslında bir numarası yok da babasının hatırına" gibi oluyorsa, aman ha olmasın; zira, daha ilk kitabı Hiç'li Aşk'ta itiraf etmek durumunda kaldığım gibi, dile ve kelimelere hükmediş biçimiyle beni sahiden de kıskandıran, güçlü bir yazar Asena. Ayrımcılık gösterdiğim tek nokta, herhalde şu hengamede kolay kolay bir aşk romanı okumazdım o yazmış olmasa; aklıma gelmezdi, zaman ayırmazdım vs…

***

Hayli gecikmeli de olsa okudum; havam değişti, içim yumuşadı. Nasıl bir mesleki deformasyona uğradığımızı hatırlattı biraz da Sahra ve Mihman'ın aşkı. 7/24 "başkalarının" duygularını hissetmeye/hissettirmeye, başkalarının düşüncelerini anlamaya/anlatmaya çalışırken kendi duygularımızı nasıl bastırdığımızı, sıradanlaştırdığımızı…"İnsani" olan ne varsa, başkalarının hayatlarından çalınmasın diye savaşırken kendi hayatımızdan çaldığımızı fark etmeden… İnsanın kendisiyle yüzleşmesinin, kendisini dinlemesinin, dinlendirmesinin gerekliliğini…

***

"Aşkın Yolculuğu"nun böyle bir konusu da, iddiası da yok ama bir vesile oluyor insanın soluklanıp biraz da kendi içine bakmasına, ruhuna kulak kabartmasına.

Yazarına "kıymetlimiz" dedik diye yalan yazacak halim yok, spiritüalizm çok öyle hakim olduğum, ilgimi çeken bir konu değil ama "spritüel aşk romanı" olarak sunulan "Aşkın Yolculuğu"nda, "aşk"ı da, "yolculuğunu" da tadını okurun kalbinde bırakacak lezzette anlatmış Asena.

Roman okuma engelli biri olarak okuduğuma pişman değilim; arada böyle küçük kaçamakları size de tavsiye ederim!

Yazarın Diğer Yazıları