Cumhuriyet ve Jandarma

Günün iki konusunu birleştirerek bir dönemi kendi renkleri ve tatlarıyla anlatmak istiyorum bugün. Eskiden diye başlayacağım yine yadırgamayın. Benim eskidenlerime alıştınız. Zaten benim yaşım da epey eskidi.
‘Eskideni’ abartıyorum idealize ediyorum sanmayın. Eskiden pek çok şey süslü temiz ve güzeldi. Annelerimiz Cumhuriyetin taravetine uygun bir gençlik ve güzellikte olurdu. Tabii güzel olacaklar, gençtiler demeyin. Ben de zaten onu anlatmaya çalışıyorum. Her şeyin genç ve taravette olduğu bir dönemdi cumhuriyetin ilk yılları.
Annelerimiz sabah namazlarından sonra kapılarının önlerini süpürürlerdi sonra evlerimizin arkasındaki bahçelerden bir gül, bir sardunya kopararak bir bardak suyla masanın üzerine koyarlardı. Hele bir Türkmen gelini olan ninem, çiçeklerini yemenisinin şakağına gelen tarafına sokardı. Bunu neden böyle yaptığını düşünürdüm, meğer kokusu burnuna gelsin diye yaparmış.
Cumhuriyet bayramlarında tramvaya biner Taksim’e gider, sadece Sular İdaresi’nin renklendirerek akıttığı sulara bakardık. Öyle büyük eğlencelerimiz yoktu ama işte bunun için onca zahmete katlanır, onca yol teperdik. Kitap okur, işleme yapar, günün ‘kendi’ işleriyle uğraşırdık.
Polisi, jandarmayı, subayı severdik. Sokakta onları gördüğümüz vakit asker selamı verirdik. Dedemin Ezine’de bir evi vardı. Onu bir subaya kiraladığı için övünürdü. Yani neredeyse bir ilahi düzen sürüp giderdi. Kırmak, dökmek, parçalamak gibi bir kaygımız ve eğlencemiz yoktu. Gerçekten dediğim gibi temiz, güzel ve taze yıllardı. 
Ay ışığı jandarmanın süngüsünü yakıyor.
Jandarma biz arkadaşız dostuz yalnız  biz sana.
Kurtuluşun bizimledir elini uzatsana. 
Jandarma türküsünü başka bir gazetede yazdığım zaman Akıncılardan (Erbakancılar) bir mektup aldım. O türkü solcuların değil, biz Akıncıların yaptığı bir türkü diyordu. Her neyse...
.......
Nasıl ahlaklı bir dönemdi. Gerçekten abartmıyorum. Sadece bir şeyi hatırlıyorum o da sevgilisiyle bir olup kocasını öldüren kadını ve adamı Çanakkale Meydanı’nda astılar. Çanakkale yıllarca bu kâbusu konuştu
.......
Modaya, eşyaya heves yoktu. Şimdi alınan bir eşya, 10 sene olmadan kapının önüne atılıyor. Evlerimizi dantellerle, işlemelerle süslerdik. Annemin büyük bir perdeyi bile işlediğini hatırlarım. 
Siz şimdi jandarmanın elbisesini ve buna bağlı olarak pek çok şeyi değiştirecekmişsiniz. Ne olacak değiştireceksiniz de, isterseniz kısa pantolon giydirin jandarmaya. Ahlaklı bir jandarma toplumu oluşturamazsanız bu ne işinize yarayacak? O zamanlar herhalde jandarmada bir ahlaki bozukluk gibi şeyler görülmemişti. Görülse duyardık. Yalnız köylerin koruyucusu olduğunu bilerek ‘jandarmaya haber verirsem’ diye kendimizi güçlü hissederdik.
Cumhuriyetin ay yıldızını, kurumlarını, rengini, tadını, ahlakını bozdunuz. Ne oldu? Ne kazandınız? Bütün suçlarda görülmemiş oranda bir artış olduğunu siz de okuyorsunuzdur. Kendinizi bile sevmiyorsunuz. Çok beceriksizsiniz...

Yazarın Diğer Yazıları