Dağlara sor bir de…

Ay ışığında dağlar daha heybetli, gizemli ve ulu görünüyorlar. Dağlarla insanlar arasında duygusal bir ilişki doğuyor böyle dolunaylarda… Dağların; göğsünde, koyağında, kovuğunda, doruğunda, koynunda yaşayan hayvanlarla da bu tür sevgisel ilişkileri, bağları var mıdır acaba? Olmalı diye düşünüyor Azat.

Üç taşın arasında bir ocak, ocakta ölüp ölüp dirilen yaban tezeği közü… Bu köze kaynamama mesafesinde duran bir isli güğüm. Ocağın hemen yanında bulunan su gözesinden doldurup kaynattığı suyun içine bir avuç çay attı az önce çoban. Demini aldı hemen. Şimdi doldurdu bir büyük bardakla verdi Azat'a. Yaşamının ikinci en lezzetli çayını içiyordu. Birincisini buharlı bir kara trenin makinisti ile içmişti lokomotifte. Makinist, üstünde iki halka bulunan kapkara bir demir kaba su koymuş, halkalarına demir bir çubuğu geçirip lokomotifin o büyük ateşinin kapağını açarak içeri sokup hemen çıkarmıştı. Su kaynıyordu. Hemen çayı atmış, beş dakika sonra da ikram etmişti. O çayın tadı hâlâ damağında idi. Şimdi de bu çay… İksir gibi çay; düşün ve esin iksiri…

Yalnız bu özel çaylar değildir Azat'ın özledikleri. Tezek közünde "kartol" ve "lazut" da közlememişti nice yıldır. Birkaç kilo kadar kartol (patates yani) ve birkaç lazut, bildiğin mısır… Bunlar işte bu yaban tezeklerinin közünde közleme olacaklar… Bu özel tatlar, özle kokular, özel pişirmeler, bağımlılık yaratan dilektir, yaşamak istediğidir aslında her yaz. Şimdi yıllar sonra özüyle özdeş bu özlemi giderecek…

Azat, özellikle geldi buraya. Çıplak gecelerin (üstünde bina olmadan geceyi yaşadığı için böyle diyordu) gizinden hız ve esin alacaktı. Dağlarla, koyunlarla, köpeklerle, gündüzleri kuşlar ve kelebeklerle bir özel dille, çobanla insanca söyleşecekti.

Seherde dağların o serin sessizliği ve ilgi çekici uyanışına bakacak, tan yerine dönerek iletişim kuracak Görklü Tanrı'yla…

Akşamüstü son demin gösterisi gibidir dağlarda gün batımı… Gözleri esas duruşta o eşsiz gruba bakarken gönlü istim üzere olacak, kızıl hüznün dayanılmaz zevkine dalacak.

Ve kaval dinleyecek gündüzleri çobandan… Koyun yöneten kavalı, koyunla çoban arasında iletişim kuran kavalı, insanı da etkileyen kavalı. Sürü olmanın ne demek olduğunu da görecek bu vesile ile.

Rüzgâr bir orkestra bu dağlarda. Öğleden sonraları başlıyor bu mevsimde programına. Rüzgârın hep aynı ezgileri seslendirdiğini sananlar fena aldanırlar. İyi kulak verenler, müzik kulağı olanlar, rüzgâr orkestrasının farklı ve anlamlı ezgileri çalıp çığırdığını ve bunların insana düşünme alanları açtığını duyumsayacaklardır.

İşte böyle… Buralar da her şey bilinen bir ezberi yineleyip durmaktaymış gibi görünür ya, özel insanlar, bu görünmenin ardında ve özünde; hep bir sığınak, giz, yenilenme, bir meditasyon uzamı görür ve bulurlar onu.

Büyük ve çetin kararlara giden dönüm noktalarının imleri de buralarda.

Dönüm noktaları… Bir akıl ve cesaret dolu sapınçtır tekdüze gidişattan… Edilgenken etken olmak istencidir… Bilgi, kararlılık, yüce duygular ve büyük düşünsel sancıların götürdüğü yerdir… Ve büyük açılımdır yeni dünyalara ve sevdalara…

Buradan, bu dönüm noktasından döndüğünde Azat, bir dağ başı kadar göze-gelir, bir dağ başı kadar saygı ve yücelik uyandırır olacak.

 

Yazarın Diğer Yazıları