Daha iyisi yapılana kadar en iyisi bu!

Yıl 2002... Milletvekili Mehmet Ağar, memleketi Elazığ'da miting düzenliyor... Sanatçı dostu İbrahim Tatlıses'i de mitinge davet etmiş, bir de konser versin diye...

Sahne hayatına Elazığ'da bir pavyonda başlayan ve çalıştığı ilk pavyondan kısa sürede kovulan İbrahim Tatlıses, yıllar sonra gördüğü kalabalık karşısında coşuyor... Mehmet Ağar'a öyle övgüler düzüyor ki, abartma sanatının sınırlarını delip geçiyor...

Meydandakilere şöyle sesleniyor Tatlıses: "Sizlere teşekkür ediyorum, Ağar gibi bir evladınıza sahip çıktınız. Mehmet Bey benim çok iyi dostumdur. Bana mütevazı bir şekilde 'Fuara gelir misin' dedi. Bana 'Gelir misin' demesi gerekmiyor, 'Geleceksin' demeli, bana emretmeli. Ben Ağar'ı çok seviyorum. Benden iki gözümü istese birini veririm. Neden birini? Çünkü kalan diğeri ile onu göreyim diye."

Allah'tan Mehmet Ağar kendisinden iki gözünü istememişti de bir gözü kurtulmuş oldu!.. Yoksa oracıkta operasyonu gerçekleştirecekti!..

***

Sanatçıların siyaset yapma, istediğini destekleme, dilediğine kızma ve tavır koyma hakkı olamaz mı? Elbette olur ve olmalı da... Ama bu alanda bilgisizlik ve yağcılık hiç çekilmiyor... Üstelik bu türden gayretlerin, destekledikleri siyasîlere katkısı da yok...

12 Eylül darbesi olmuş... Sezen Aksu ve Zerrin Özer gibi bazı sanatçılar o dönem pek popüler olan Hey Dergisi'ne destek açıklamaları yapıyorlar... En 'tarihî' açıklamayı yapan ise Bülent Ersoy: "Çok memnunum, ortam son zamanlarda iyice bozulmaya başlamıştı. Başta değerli komutan Enver Paşa olmak üzere tüm rütbeli ve rütbesiz büyüklerime ve arkadaşlarıma teşekkürüm sonsuz..."

***

Aynı Tatlıses bu defa sadece yalanın değil, tarihin de sınırlarını zorlayarak sesleniyor Erdoğan'ın yanından: "Ben bu insanın neyine tavım biliyor musunuz? İdo doğmuştu, iki aylıktı. Belediye başkanıydı İstanbul'da. Dedim ki 'Sayın Başkanım, bizim evimizde, yani orada bir koca villamız var ama üşüyoruz. Doğal gaz bağlanmış ama bizde yok.' Dedim ki 'İdo iki aylık, üşüyor.' 10 dakika sonra aradı dedi ki 'Yokmuş ama ben kendi şeyimden vereceğim.' Ve iki ay sonra doğal gazımız bağlandı ve İdo üşümekten kurtuldu..."

O tarihten sonra Türkçemize yeni bir beddua eklendi zaten: "Doğal gazsız villalarda soğuktan donasın!.."

Belli ki insanın içini dağlayan tam bir insanlık dramı yaşanmış!.. Koca villanız var ama ısınamıyorsunuz!.. İki aylık çocuk ayazda kalmış!.. Bu yürek parçalayıcı hikâye, ancak iki yıl sonra belediye başkanı olacak Erdoğan'ın zaman tüneline girmesiyle mutlu sonla tamamlanıyor!..

Aslında o sahneye baktığınızda Erdoğan'ın da pek memnun olmadığı vücut dilinden fazlasıyla anlaşılıyor... 'Villa' ve 'soğuktan donma' kavramlarının aynı cümlede kullanılarak buradan önce bir 'mağduriyet' sonra da 'kahramanlık' çıkarma düşüncesi zaten başlı başına komedi...

***

Biz ülke olarak İspanya'nın ödediğinden kat kat fazla bedeller ödedik teröre karşı ve hâlâ ödüyoruz... ETA'nın ve El Kaide'nin saldırıları karşısında İspanyol aydınlarının, gazetecilerinin ve sanatçılarının gösterdiği tepki ve hassasiyet bizimkilerde pek görülmedi...

Sanatçıların büyük destek verdiği 'teröre karşı' Madrid yürüyüşleri milyonlarca kişinin katılımıyla gerçekleşti... Bu yürüyüşlerin sonucunda büyük bir toplumsal mutabakatın çıkmasına ve bunun terörizme karşı büyük bir psikolojik üstünlüğe dönüşmesine yol açıldı...

Bizde ise 'ideolojik' takılanlar, terörü ve teröristi anlamaya, onunla empati kurmaya, hatta 'devlet terörüne tepki' olarak görmeye, hak vermeye çalıştılar... Bunu yapanlar daha çok 'radikal sol' eğilimlilerdi...

Çok küçük bir azınlık haricinde olan kumpanyacı takımı ise ömrünü siyasetçilere, belediyecilere, para kazandıracak mahfillere hizmete adadılar kendilerini...

Bu karakterin kendilerine katkısı olmuştur olmasına da, yağcılık peşine düştükleri siyasetçilere katkıları pek olmamıştır... Olmayacaktır da...

Yazarın Diğer Yazıları