Dalkavukluk ve siyaset...

Koca Ragıp Paşa'nın şu beytini sanırım çoğunuz duymuşsunuzdur:

"Râgıb, müdâhaneyle riyadır zamânede//Dünyâyı sanma cevr ü sitemdir harâb eden." (Ey Ragıp, zamanımızda dünyayı harap eden zulüm değil, dalkavukluk ve riyakârlıktır.)

Sadrazam (başbakan) Ragıp Paşa'nın 18. yüzyılda büyük bir tehlike olarak gördüğü devlet yönetimindeki dalkavukluk hastalığı, maalesef kar topu misali büyüye büyüye günümüze ulaşmıştır.

Cemiyet bir bütündür, hastalık girdi mi toplumun her tarafını sarar. Yani her alanda dalkavukluk hastalığına rastlayabilirsiniz. Lakin devlet teşkilatına sirayet eden bu hastalığın faturası çok daha ağır olmaktadır. Tabir caizse fert için beyindeki habis ur ne ise devlet yönetimi için dalkavukluk da odur. Doğru söyleyenin dokuz köyden kovulduğu, dalkavukluk yapanların ise baş tacı edildiği bir sistemde devlet nasıl ayakta durur? Montesquieu haklı: "Dalkavukluğun sağladığı çıkar, dürüstlüğün getirisinden daha fazla ise o ülke batar."

Benzetme pek hoş olmasa da Yenişehirli Avnî'nin tespiti doğru:

"Dünyâ vü âhirette budur nakd-i kâr-sâz//Mahlûk için müdâhane, Hallâk için namâz." Şairin dediği gibi maalesef insanlar için dünyada en kârlı iş dalkavukluktur.

Şunu da unutmayalım ki dalkavukluğu besleyip büyütenler iktidar sahipleridir. Emeksiz sömeğin talipleri elbette çok olur. Burada sorumluluk güç sahiplerinindir. Çalışmadan, alnı terlemeden tabasbusla makam-mevki elde etmek isteyenlere yahut servetine servet katmak için takla atanlara gerekli tepki gösterilmez ve kör nefse hoş gelen bu şaklabanlıklar teşvik edilir hatta ödüllendirilirse mayası bozuk kişiler şüphesiz dalkavukluğu gelir kapısı haline getireceklerdir.

Televizyonlarda izlediniz mi bilmiyorum, geçenlerde Sayın Cumhurbaşkanı "İstihdam Şûrâsı"nda konuşurken bir vatandaş "Sayın Cumhurbaşkanım, sizin sözünüz bizim için kanundur" diye bağırdı. Keşke Cumhurbaşkanı, bu zata "Bir dakika, benim sözüm nasıl kanun olur? Kanunu Türkiye Büyük Millet Meclisi yapar. Lütfen ağzınızdan çıkanı kulağınız duysun" diyebilseydi. Eminim o zaman hiç kimse bir daha öyle uluorta dalkavukluk yapmaya kalkmazdı.

İnsanız, hepimizin birtakım zaaflarımız var. Eleştiriye tahammülümüz yoktur ama övülme hoşumuza gider. Şairin söylediklerine katılmamak mümkün mü?

"Can sıkar dersin eğer bir kimse doğru söylese//Bir müdâhin bin yalan söyler de sıkmaz cânını."

Gerçekten de birisi kusurumuzu söylese canımız sıkılır. Lakin bir dalkavuk yağ yakmak amacıyla binlerce yalan söylese hiç canımız sıkılmaz, aksine nefsimize hoş gelir.

Her kim olursa olsun, bir kişi büyük bir makama geldi mi hemen etrafını dalkavuklar sarar. İmtihan başlamıştır, ya o dalkavuklar zincirini kırarak devlet adamı olacaksınız ya da o halka içinde kalarak siyasetçi olacaksınız. Aslında siyasetçi olarak kalabilmek de bir başarı sayılmalıdır. Belki de dalkavukların yalanlarına inanarak kendinizde olağanüstü bir güç vehmetmeye başlayacaksınız. Allah korusun bu işin sonu diktatörlüğe kadar da gidebilir.

Sözün kısası; dalkavukluk sosyal yapıyı çürüten bir hastalıktır. Hele bir de devlet yönetimine bulaştı mı çöküş mukadderdir. Bu habis ur temizlenmeden ne kalkınma olur, ne huzur, ne de adalet... Yıllardır niye hep patinaj yapıp durduğumuzu hiç düşündünüz mü?

***

ACZİMİN GİRYESİ:

Dalkavukluktur hakkı, adaleti bitiren,

Ülkeyi uçurumun eşiğine getiren.

                                 (Li-müellifihî

Yazarın Diğer Yazıları