Darbe - muhtıra - müdahale

12 Eylül 1980 Askeri Müdahalesi’nin, 27. Yıldönümü... Önce, terimleri doğru tanımlayalım: 27 Mayıs 1960 hareketi bir “albaylar cuntasının” klasik bir “darbesi” idi... Buna karşılık, 12 Mart 1980 “Muhtıra” uyarı idi. 12 Eylül ise, komuta zinciri içinde yapılmış, askeri bir “müdahale” idi.

27 Mayıs
“Darbe”, Deniz Baykal’ın da dediği gibi elbette sorunlarımıza çözüm değildir. “27Mayıs darbesinin” çözüm olmadığı, bütün değerleri ve dengeleri alt üst etmesinden belli oldu. Hemen sonra, 1961 Anayasası’nın “bolluğu” yüzünden, kaynatılan “Cadı kazanından” APO, PKK başta olmak üzere terör ve bugünkü sorunların tohumları üredi.
Şimdi herkes, sağdan ve soldan, “12 Eylül’e ve zamanın komutanlarının yargılanmalarını isterken, olanları biraz da fazla dramatize ederken 27 Mayıs darbesinden sonra yaşananlar ve bu ” darbenin “ suçluları unutuluyor... 27 Mayıs ” darbecilerinin “ de yargılamasından söz edilmiyor. Galiba o ” darbe “ bazı gönüllere göre bir ” darbe “ idi! Gerçi, o ” darbecilerin “ çoğu mevlalarını buldular ve kalanların da ” cezai ehliyetleri “ kalmadı ama hiç olmazsa tarihi hakkaniyet gereği, bunları belirtmek gerek!
Komutanlar, 12 Eylül Müdahalesi’ni yapmaya zorlanmışlardı, çünkü 12 Mart muhtırası siyasileri uyarmaya yetmemişti. Sokaklarda, her gün, onlarla genç öldürülürken, terör kol gezerken, onlar gereken tedbirleri almak yerine, kısır çekişmeler sen-ben kavgasına dalmışlar ve bir iç savaşa, ordunun da bölünmesine ramak kalmış, ” müdahale “ kaçınılmaz olmuştu.
Sormak gerek: 12 Mart ve 12 Eylül olmasaydı, ne olurdu ve bugün ülke nerede olurdu?
Komutanların, amacı iktidarda kalmak değildi; ” süngünün üzerine oturulamayacağını “ biliyorlardı ve samimi olarak istedikleri demokrasiyi gene rayına oturtmak istiyorlardı. Metotları, uygulamaları yanlıştı... İş şirazesinden çıktı,  büyük yanlışlar, haksızlıklar yapıldı. En başta ” devleti korumak “ için mücadele edenlerle ” devleti yıkmaya çalışanları “ aynı kefeye koydular.
Solcuların çektikleri, sonra filmlere vb konu oldu, ama milliyetçilerin çektikleri unutuldu.
Doğrudur: bu dönemde, binlerce kişi  gözaltına alındı, fişlendi, yargılandı, idama mahkûm oldu, 50 kişi idam edildi. Ama terörün öldürdüklerinin  ve zararlarının ise çetelesi tutulmuyor!
“Fidan gibi gençler” elbette idam edilmemeliydi ancak bazı geçlerin, ülkeye terör dehşeti yaşattıkları, masum insanları öldürdükleri, Kızıldere vb olaylar unutuldu... Ve bazı gençlerin ” bağımsızlık “ -” Kürt ve Türk halkları “ demekle, ülkenin bölünmesinin ilk işaretlerini verdikleri gerçeği de unutuluyor. Bu gençleri, aydınlar yazarlar dolduruşa getirmişlerdi ve ” yeraltında “ da, muhakkak Sovyet KGB’sinin parmağı vardı. Deniz Baykal 1980’deki acı hatıralarından söz etmiş.
Çoğumuzun da 1960 ” Darbesinden “ sonra yaşananlar yüzünden, acı hatıralarımız var. Yüzlerce insan işkence gördü, dayak yedi. Kendileri aileleri ve hatta çocukları ” düşükler “ diye hakarete uğradılar. Banka hesapları, dövizleri didik didik edildi. Aile hayatları alt üst oldu. Aylarca hapishanelerde, Yassıada’da en güç manevi -maddi yaşam koşullarında, hapis kaldılar ve ” makabiline teşmil edilmiş “ hükümlere göre,  düzmece, sadece adı ” Yüksek “ Adalet Divanı’nda yargıladılar, hüküm giydiler ve üç değerli insan -Menderes- Zorlu ve Polatkan, idam edildiler. 12 Eylül’ü hatırlayalım ama bunları da unutmayalım.
Rahmetli Bal Mahmut’un Balmumcu tutukevinden, ” koyuverilirken “ kendisinden helâlık isteyen komutana söylediği gibi: ” Günahımız sevaplarımıza denk geldi - çektiklerimiz, yediğimiz dayaklar da yanımıza kâr kaldı. 

Geçmiş ve gelecek

Evet, hepimiz 1960’da ve 1980’de çok çektik. Ama artık bu yaraları kaşımak, kanatmak neye yarar. Eğer bu geçmiştekilere takılıp kalırsak, geleceğimizi tehlikeye düşürürüz. Ve - “geleceğimiz”  için - bütün gerçek vatanseverlerin, Cumhuriyetçilerin ve Atatürkçülerin artık asgari müştereklerde “Kuvvay-ı Milliye cephesinde” birleşmemiz, lazım: tehlike her zamankinden büyük!  
“Darbeler, müdahaleler” muhakkak ki,  çözüm değil. Ancak birileri, entel ukalalık yapmadan, soyut kavramlarla değil somut önerilerle söylesinler; şu bağlamda “Çözüm” nasıl olacak?  AKP, iktidarıyla mı? AB ve ABD yardımlarıyla  ve soyut temennilerle mi?  Söyleseler de, rahat uyusak!

Yazarın Diğer Yazıları