Darbenin değil Gökalp'in mirası

Anayasa Mahkemesi'nin kapatılması talebinin, gündemdeki darbe heyulasıyla senkronize biçimde "darbe mirası oluşu"na dayandırılması ve bunu yapanların da "Türk Milliyetçisi" olması karşısında diyecek söz bulamıyorum.
Anayasa Mahkemesi, evet, doğru, 27 Mayıs darbesinden sonra, 1961 Anayasası ile kurulmuştur. Ve fakat, Anayasa Mahkemesi fikrinin doğuşu, "Türk Milliyetçiliği" fikrinin de önemli teoriyenlerinden biri olan Ziya Gökalp öncülüğünde olmuştur!
***

Gökalp, 18 Aralık 1922'de, Küçük Mecmua dergisinde yayınlanan "Yüce Mahkeme" başlıklı makalesinde, yasaların Anayasa'ya aykırılığının denetlenmesi ihtiyacından bahisle şunları yazar:
- …Bir milletin kanunları arasında tenâkus bulunması, bilhassa, hususî kanunlarla kanûnu esâsî arasında hakikî tenâkusların mevcudiyeti anarşilerin en büyüğüdür... Bütün kanunların kanûnu esâsîye uygun olmasını nasıl temin etmeli?... Biz kanunları en karışık bir millet olduğumuz için, Türkiye'de de Amerika'da olduğu gibi bir (Yüce mahkeme) nin tesisine ihtiyaç var. Bu mahkeme, hem hususî kanunların teşkilâtı esâsîye kanununa muvafık olup olmadığını, hem de nizamnamelerin ve talimatların hususî kanunlara muvafakatini tedkik vazifesile mükellef olmalıdır.
***
Tarihini, 27 Mayıs'tan 38 yıl önce yazılmış bu satırlara dayandıran Anayasa Mahkemesi'nin, "misyonu" açısından, darbe yahut darbecilikle ne alakası var?

Af…

Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak'tan sonra, siyasi gündeme ilişkin yorumları tartışma yaratan Ayasofya Camii Baş İmamı Prof. Dr. Mehmet Boynukalın da "affını" istedi.
Hangi "suç"tan diye sormayacağım; Albayrak olayında tüketim tarihini doldurdu bu espiri.
Kişinin, yaptığı işten veya sürdürdüğü görevden "kendi isteğiyle ayrılması"nın adı "istifa"dır.

"Af" sözcüğünün "bir suçun, hatanın bağışlanması" şeklindeki birinci anlamı dışında, bu konu minvalindeki ikinci anlamı ise "görevden çıkarılma"dır;  "istifa"yı karşılamaz.
Hal böyleyken, Prof. Dr. Boynukalın, neden ayrılığını duyururken "istifa" değil de "af" sözcüğünü tercih etti acaba?

"İstifa", ayıplanacak, kınanacak bir tavır değil ki… Tam tersine erdemlilikle ilişkilendirdiğimiz ve ülkemizde özlemini duyduğumuz, örneğini gördüğümüzde takdirinde hayli cömert davrandığımız bir metod. Dolayısıyla bu manada bir çekince geliştirmiş olamaz herhalde.
Bir "hatip" olarak, dile hakimiyetle ilgili sorunu da olamayacağına, "istifa" ile "af" arasındaki farkın farkında olmaması beklenemeyeceğine göre…
Şeytanın sor dediği;

Boynukalın istifa etmedi de, tam da kendisinin işaret ettiği görevden affına mı karar verildi?
Ve, dün medyada bolca iddia edildiği gibi Cumhurbaşkanı mıydı, bu "af" kararını veren kişi?

SORU-YORUM
"Halen AYM Başkanlığı'nı işgal eden şahsın, geçmişte Polis Akademisi başkanıyken, PKK açılımına nasıl ev sahipliği yaptığını, 12 köadamı nasıl ağırladığını biz gayet iyi biliyoruz" diyen bir siyasi, sözünü ettiği o "PKK açılımı"nın hangi siyasi parti/iktidar eliyle yürütüldüğünü, PKK'lılarla müzakerenin hangi liderin "şahsi temsilcisi" tarafından yapıldığını filan bilmiyor olabilir mi?

Reva mı?

Emekli Tuğamiral Ali Sadi Ünsal, şimdi "FETÖ" diye anılan yapının kumpasına uğrayan askerlerden biriydi. 16 yıl hapis cezasına çarptırıldı. "Milli orduya kumpas" çökünce beraat etti.
Daha ortada ne 15 Temmuz, ne "Rabbim affetsin"ler hiçbiri yoktu; 2015 yılında Gölcük'te katıldığı "Sessiz Çığlık" eyleminde aynen şunları söyledi:

- Harp planlarını çalıp yabancı ülke ajanlarına servis edenler, camileri de bombalar, savaş uçaklarımıza, helikopterlerimize, tanklarımıza sabotajlar da düzenlerler…
- Donanma Komutanlığı'na sahte belgeleri, arazilere mühimmat gömenler, TSK'nın operasyonlarının başarısız olması için her türlü işbirliğini de yaparlar, komutanlarına suikastlar ve mevzideki, nöbet mevkiindeki askerlerimize pusu da kurarlar.
Hepsini de yaptılar.
Ünsal ve arkadaşlarının bu "uyarılarına" kulak verilmiş olsaydı yapamayacaktılar.
***
Ünsal, Montrö Bildirisi dolayısıyla gözaltına alınan amirallerden biri.
Kanser hastası.
Dün, ben bu yazıyı yazarken, kendisi için istenen 4 günlük gözaltı süresinin son saatleriydi ve hâlâ kendisine bir tek soru dahi sorulmuş değildi!
Avukatı Şule Nazlıoğlu Erol, sosyal medya hesabından adeta feryat etti:

- Başsavcı vekilinin odasının bulunduğu koridora bile alınmadığımız gibi katibine de ulaşamadık… Kovitin bu kadar azdığı bir zamanda, koşulları iyi olmayan nezaret ortamında, yaşları 65 üstü olan müvekkiller hasta olup, hasta olup hayatlarını kaybederlerse sorumlusu kimdir? Amiral Ali Sadi Ünsal kanser hastasıdır. Savcıya raporunu veremedik maalesef!
***
15 Temmuz olmadan olacakları bir bir sıralayıp uyarmanın madalyası mı bu?
Kim, hangi düşmanı sevidnirmiş oldu şimdi?

Yazarın Diğer Yazıları