"Dava…"

İşte sorunumuz tam da bu. Nedir o derseniz söyleyeyim: Suçlama, karalama, kabullenmeme ve kesinlikle özeleştiriye açık olmama.

Böyle yapılanmış bir beyinin demokrasiyi taşıması mümkün mü? Buradan özgürlükler, fikir farklılıklarına tahammül çıkar mı?

Çıkmıyor zaten.

11.Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, ayda yılda bir kısık sesle ağzını açtı ve İstanbul seçimleriyle ilgili bir açıklama yaptı: "Demokrasiye zarar vermeyelim…"

Vay sen misin bunu söyleyen.

Bir anda geçmişin bütün izlerini sildiler.

Hal hatır kalmadı.

İçilmiş bir yudum kahvenin, koklanmış havanın, kısacası geçmişin bütün tatlı hatıralarının hiçbir önemi kalmadı ve üstüne bir sünger çekildi.

"İhanet.."

"Fırıldak"

"Bizi sattı.."

Say sayabildiğiniz kadar. Hakaretin biri bin para.

Bu yapılanların adı nedir? Buradan nasıl bir zihinle karşı karşıya olduğumuz belli olur mu?

Önce ikinci sorudan başlayalım: Olur.

Bu zihniyet, eleştiriye, hür düşünceye, adaletle hükmetmeye, doğru söze kapalı bir zihniyetin dışa vurumudur.

Adına "dava" dedikleri şey, nasıl bir şey ise, bir kere kabullendin mi artık geriye dönemiyorsun. Giriş var çıkış yok.

Girerken mübarek adamsın, çıkarsan (yasağa rağmen) elbette hainsin. Velev ki o " dava", bizzat dava adamı denilenler tarafından tersyüz edilmiş, içi boşaltılmış, değerleri çökertilmiş olsa bile, harabeyi dava diye sahiplenip bekleyeceksin.

Sadece beklesen iyi, bir de Abdullah Gül gibi en zirve kadroları arısında yer alsan bile hataları eleştirmeyeceksin. Aksi halde "AK Partiye ihanet" etmekten yerin dibine batırılırsın. Yemediğin hakaret kalmaz.

Ben merak ediyorum: sizin şu "dava" dediğiniz şeyin bir ahlakı, değerler sistemi, fikir namusu, var mı acaba?

Biriniz çıkıp şunları tek tek bize açıklayın da davranışlarınızın tutarlığını ya da tutarsızlığını anlayabileceğimiz ölçütleri ortaya koyalım ve sizi öyle değerlendirelim.

Mesela İslam ahlakı sizi bağlıyor mu?

Eğer "evet" diyorsanız, doğruluk, dürüstlük, kul hakkına riayet, millet malını koruyup kollama, kamu atamalarında işi hak edene verme (liyakat), temsilde adalet, hukukta adalet, yönetimde adalet hem ilkeleriniz ve hem de yaşam tarzınız olmuş demektir.

Eğer bu söylediklerimize de "evet İslam bizim davamız ve ahlakımızın kaynağı, hayatımızın yol göstericisi" diyorsanız, iddianız da bu ise biz, bugüne kadar yaptıklarınızda İslam'ın hiçbir emaresini neden göremedik?

Bugüne kadar ortaya çıkan manzara şu: Sözde davanız İslam, özde davanız kapitalizmin sömürge düzenini kurmak. Ve buradan kendinize dünyalık temin etmek.

Başka?

Başta anayasa olmak üzere yemin ettiğiniz bütün sadakat sözlerinizin tersine davranmak.

Toplumu bütünleştirmek yerine ayrıştırıp kutuplaştırmak.

En önemlisi de milleti işsiz, güçsüz aç bırakmak.

Milletin emek gücünü asgari ücret seviyesine küçülterek boğazı tokluğuna çalışmak için iş arayan dev kitleler yaratmak.

Atadan kalan mal varlığını satıp savurmak.

Halkı yabancı sermayeye borçlandırmak.

Milli kazanımları tek tek yok etmek.

"Dava…" Öyle mi?

Buruk bir tebessümle izliyoruz..

Yazarın Diğer Yazıları