Dava arkadaşlığından davalık vaziyete…

Hukukun askıya alındığı bir ortamda yapılan referandumla dayatılan Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, AKP iktidarının kendisine yaptığı en büyük kötülük oldu.

Bugünkü ekonomik kriz,

Dolayısıyla işsizlik,

Toplumdaki huzursuzluk ve yakınma hali,

Yerel seçimlerde AKP'nin uğradığı yenilgi…

Hepsinin temelinde Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi adı verilen bu sistem yer alıyor.

Ve şimdi de AKP'deki dava arkadaşlığının davalık duruma gelmesi yine Cumhurbaşkanlığı Sistemi yüzünden…

Dolayısıyla AKP'nin 17 yıllık iktidarı boyunca kendisi açısından yaptığı en büyük hata, 2017 Anayasa değişikliği ve bu değişiklikle getirdiği işe yaramaz sistemdir.

Şimdi de kibirlerinden dönemedikleri bu yanlış yüzünden kaybediyorlar ve öfkeleri, soğukkanlılıklarının önüne geçiyor. Yeni düşmanlarına çamur sıçratmak için attıkları her sert adımda kendi paçaları da çamurlanıyor.

AKP bünyesinden doğacak iki parti için gelecek tepkiler hepimiz için merak konusuydu ve beklenen oldu:

AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan, Ahmet Davutoğlu'nu, Abdullah Gül'ü, Mehmet Şimşek'i ve Ali Babacan'ı hedef alarak, onları "dolandırıcılıkla" suçladı. Davutoğlu'nun başbakanlığı döneminde, Ali Babacan'ın imzasını taşıyanlar kararla Kurucuları arasında Davutoğlu'nun da olduğu Şehir Üniversitesi'nin tahsisli arazisini mülkiyete çevirdiğini, Halk Bankası'ndan alınan krediye karşılık gösterilmediğini ve geri ödenemediğini belirterek "Bunlar Halk Bankı dolandırmaya çalışıyorlar" dedi.

Yaşananların buraya kadar olan kısmıyla ilgili açıklamalar şunlar:

Şimdiye kadar neden sustunuz?

Tam da Davutoğlu'nun bu hafta içinde parti kurması beklenirken mi ortaya çıktı tapu devrinin usulsüzlüğü? Davutoğlu, yeni bir parti kurmaya kalkmasaydı hiçbir zaman öğrenmeyecek miydik bu meseleyi?

Söz konusu olay, AKP iktidarında yaşanmadı mı? Neden daha önceden hukuken gerekenler yapılmadı?

Davutoğlu ve Babacan parti kurmasa, sorun değil miydi usulsüzlükler?

Devletin malı olan kamu arazileri, üç beş imza ile böyle kolayca ve bedelsiz devredilebiliyor mu yani?

Tüm bu akılları kurcalayan soruların sayısı, Davutoğlu'nun cevabıyla daha da arttı. Şöyle ki, Davutoğlu:

"Kimin nereye savrulduğunu, kamu kaynaklarının hangi amaçla nasıl kullanıldığını, servet oluşturma bakımından kimin nasıl statü değiştirdiğini milletimiz daha iyi bilir", "Ben o arazi üzerinden kızımı, oğlumu, gelinimi, torunlarımı zengin etmedim" dedi.

Üzerine bir de Erdoğan'a büyük bir rest olarak yorumlanan şu hamleyi yaptı: "Şu an görev yapanlar da dahil olmak üzere", yaşayan bütün Cumhurbaşkanları, başbakanlar, bakanlar, özelleştirme yüksek kurullarında görev yapmış yetkililer ve onların birinci ve ikinci derece hısımları ile akrabalarının mal varlıklarındaki değişimin araştırılmasını talep etti. TBMM'de gerekli komisyonlar oluşturulsun çağrısı yaptı.

Tüm bu açıklamalardan özetle şu manayı çıkarmak mümkün: "Ben yolsuzluk yapmadım ama aranızda yolsuzluk yapanların, kızını, oğlunu zengin edenlerin, servet bakımından statü değiştirenlerin olduğunu biliyorum."

Bu devlete başbakanlık etmiş biri böyle bir imada bulunuyorsa, bu imanın altında yatan iddia muhakkak ki araştırılmalıdır. Yine aynı şekilde, Cumhurbaşkanının ortaya attığı iddia tüm kamu bankalarının verdikleri tüm krediler nezdinde araştırılmalıdır.

Hukuk ve adaletin olduğu bir ülkede bu araştırmaların yapılacağından şüphe olmaz, zaten bu iddialar sonucu yer yerinden oynar; ancak Türkiye'de, hızlı değişen gündemin arasında kaynar, unutturulur ve unutulur gider…

 

Yazarın Diğer Yazıları