Davranın dostlar, vatan elden gidiyor

Geçen haftaki gelişmeleri televizyondan seyrederken, hep kendimi sorguladım, onlar bu Cumhuriyeti ve sistemi yıkmak istiyorlar da bizler bu sistemi korumak isteyenler çok mu suçsuzuz diye. Durdum beş gün hep bunu düşündüm. Evet, bizler suçluyuz zira onlar kadar inandığımız şeylere sahip çıkmadığımız için. Suçluyuz, onların memleketi parça parça yıkışını rahatımız bozulmasın diye seyrettiğimiz için.
Bizler, tuttuğumuz futbol takımlarının maçlarındaki kadar bile Atatürk ve devrimlerine sahip çıkmadık. Bizler, babalarımızın aç kalıp yarı çıplak, yedi düvelle dövüşe dövüşe kurduğu Cumhuriyeti ve topraklarını o yedi düvele hediye ediyoruz. Fenerbahçe, Beşiktaş, Galatasaray takımlarının oyuncuları ve fikstürleri, ligdeki durumları kadar ülkemizin sorunları ile ilgilenmiyoruz.
Cengiz Çandarlar, Mehmet Barlaslar, Mehmet Ali Birandlar, Hasan Cemaller, Altan ailesi ve tüm İkinci Cumhuriyetçilerin şimdiki türban tepkisine kanmayın, onlar hazırladı bugünkü olayları. Onlar değil miydi özgürlük özgürlük diye kurumların altına dinamit koyanlar. Onlar, türbanın işbirlikçileri aslında.
Neden Tayyip Erdoğan ile Devlet Bahçeli’ye kızıyor, ter ter tepiniyoruz? Onlara güvenmiyorduysak neden biz de karşılarına güvendiğimiz adamları partileri çıkarmadık? Onları başa getirmek için mücadele etmedik? Seçimlerde bile oy kullanamayanların bir kısmı, plajlardan dönmek istemedi, doğru değil mi? O zaman yiyecek poşeti için oy verenlerden farkımız ne?
Türk halkındaki genel eğilim olan her şeyde karşısındakini suçlama bu konuda da ortaya ne olarak çıktı. Biz popomuzu kaldırıp en az onlar kadar mücadele etmedik. Daha önce de yazdım, meydanlarda bağırmakla, internette birbirimize email yollamakla bu işin mücadelesini yapamayız.
Onlar yıllardır sahaya inmişlerdi. Yavaş yavaş bıkmadan, usanmadan, düşman bildikleri Cumhuriyetle ve kurumları ile kapı kapı, siper siper mücadele ettiler. Devlet kurumlarına nasıl sızacaklarını hoca efendi videoteypte anlatmıştı. Aynen öyle yaptılar. Biz sahaya inmedik. Meydanlarda toplanan milyonlar ne hikmetse oya dönüşmedi. Hiç unutmam, Demokrat Parti zamanı meydanları en çok dolduran rahmetli Osman Bölükbaşı idi. Ancak partisi Meclis’in en küçük üye sayısına sahip parti olur. Millet eğlencelik olsun diye gider seçim meydanlarında onu dinlerdi. 
Tabii ki biz suçluyuz. Adam ip attı sesi kısıldı diye sandık ki partinin kurucusu kadar laik ve gerçekten milliyetçi. Aslında bizlere gerekli sinyalleri vermişti vermesine ama bizler anlayamadık. Erdoğan ile birlikte Söğüt şenliklerine katılması, ülkücü gençleri yavaş yavaş yok etmesi... Şimdi ise dinci bir partinin kötü bir kopyası oldular. Unutulan, kopyalar her zaman kopya olarak kalır ve büyük ödülü her zaman asıllar alır.
Bizlerin artık saçma sapan yakınmaları, bahaneleri bir kenara bırakarak, ne yapacağımıza ne şekilde mücadele edeceğimize karar vermemiz gerek. Zaman Atatürk ve arkadaşlarının istiklal savaşını, kurtuluş savaşını başlattığı zaman gibi. Türkiye, gırtlağına kadar borç batağında. Topraklarında işgal ordusu yok ama bankalarında ve kurumlarında ekonomik işgal var. Gene medreseler ve mollalar ayaklanmış, irtica hortlamış durumda. Topraklarımız, askerle işgal edilmiyor, parayla satılıyor. Askerimin kafasına birileri torba geçiriyor. Asker fetva almadan ülke savunmasına gidemiyor.
Zaman, dedemin, Yemen’den gelip ülkesini kurtarmak için Mustafa Kemal’e katıldığı zaman. Zaman, nenemin, çocuklarına ve torunlarına bir ülke bırakamayacağı zaman gibi bir zaman. Davranın arkadaşlar, zaman, laga luga zamanı değil, ülkeye sahip çıkıp bu yolda mücadele zamanıdır. Kimse bu ülke yıkıldığı zaman senin benim kadar üzülmez ve yıkılmaz. Orası benim, anamın, babamın, atamın kanlarıyla canlarıyla alıp, ruhlarını harcayarak kurduğu mezarlarının bulunduğu bir ülkedir.
Dünyada hiçbir ulus bizim kadar bonkör ve gamsız değil. Bu türban olayını son zannetmeyin, belki de sonun başlangıcı.

Yazarın Diğer Yazıları