Davutoğlu ve Bahçeli’nin rolü!

Tayyip Erdoğan, Meclis’ten, Cumhurbaşkanlığı için de örtülü ödenek çıkardı, bakanlıklara gönderdiği yazı ile her müdürlükte Saray’ın doğrudan irtibata geçebileceği bir memur seçilmesini istedi ve ABD Başkanı’ndan özenerek, “Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü”  diye bir görev icat etti! Sözcü, Türkiye adına, hükümet adına, Dışişleri Bakanlığı adına açıklamalar yapıyor! Hatta “Suriye sınırında tampon bölge mi kuracaksınız?” gibi soruları cevaplıyor.

Bunların tamamı, yetki tecavüzüdür!

Fakat Başbakanlık makamında bulunan Ahmet Davutoğlu da bu durumdan hiç şikâyetçi değil. Onun derdi,  “Nasıl Meclis Başkanlığı koalisyon ile irtibatlı değilse, Cumhurbaşkanlığı makamı da Cumhurbaşkanımız da koalisyon müzakerelerinin parçası değildir, olmayacaktır”  diyerek Tayyip Erdoğan’ın durumunu korumak!

* * *

Cumhurbaşkanı’nın kendi yetki alanına çekilmesini savunan Kemal Kılıçdaroğlu ise  “Geçici hükümetin Başbakanı olan Sayın Davutoğlu’na seslenmek istiyorum; senin adına başkaları konuşmamalı. Suriye konusunda önce sen konuşmalısın, sen konuşacaksın ki senin Başbakan olduğunun farkına varalım biz. Senin yerine başkaları konuşuyor ve sen sesini kesiyorsun ve sen susuyorsun, bunlar doğru değil”  diyerek uyarıyor ama faydasız. Çünkü Davutoğlu tam bir görev adamı! Kendisine verilen rolü harfiyen uyguluyor!

Hani Dışişleri Bakanı iken Tayyip Erdoğan ile birlikte uluslararası bir toplantıya katılmıştı... Obama, Tayyip Erdoğan ile ayaküstü sohbet ederken, işaret parmağı ile Davutoğlu’nu yanına çağırmıştı... Davutoğlu, yayından çıkmış ok gibi fırlayıp Obama’nın yanında bitmişti...

O görüntüden de anlaşılacağı gibi Davutoğlu, neyi ne zaman yapacağına, kime nasıl davranacağına dair rolünü iyi ezberlemiş olduğu anlaşılıyor. Davutoğlu, yetkisine tecavüz edildiğini göre göre, bile bile Başbakanlık makamında duruyor. Davul, Davutoğlu’nun sırtında ama tokmak Erdoğan’ın elinde!

Cumhurbaşkanı, Başbakan’ın yetkisine tecavüz ediyorsa, Anayasa’yı ihlâl ediyor demektir!

* * *

Davutoğlu, Suriye’deki fiili durumu kastederek, “Hiç kimse ve aziz milletimiz kaygı içinde olmasın. Biz Türkiye’nin ne oldubittilerle karşı karşıya bırakılmasına izin veririz ne de Türkiye’yi bir maceraya sürükleriz” diyor ama kendi makamı ile ilgili oldubittilere boyun eğen bir kişinin halka güven vermesi mümkün müdür?

Kendi yetkilerini, başkasına kullandıran bir Başbakan, uluslararası ilişkilerde ne yapabilir? Yetkilerini kime devrettiyse onun emir ve talimatlarını bekler ancak. Bu da Türkiye’nin bir kişi tarafından keyfi bir şekilde yönetildiğinin göstergesidir.

Tayyip Erdoğan’ın dış politikası, “NATO’nun ne işi var Libya’da?” diye sorduktan hemen sonra Amerika bastırınca, “NATO, Libya’nın Libyalılara ait olduğunu tescil etmek için Libya’ya gitmelidir” diyebilecek kadar hızlı dönüş yapma becerisinden ve “Biz Büyük Orta Doğu Projesi’nin eş başkanlarından biriyiz”  diyerek Orta Doğu satranç tahtasındaki durumunu dünyaya ilan etmekten ibarettir..

* * *

Zaten Türkiye’nin oldubittilerle karşı karşıya bırakılmasına ve maceraya sürüklenmesine sebep olan, teslimiyetçilik değil midir?

3 Kasım seçimleri için verilen ani karar bir oldubitti değil miydi? Oslo süreci tam bir oldubitti değil miydi? Habur rezaleti oldubitti değil miydi? Dolmabahçe mutabakatı tam bir skandal değil miydi? Abdullah Gül’ün Çankaya’ya gönderilmesi bir oldubitti değil miydi?

Çocuğun sünnetine hediye ile gidiyor  “oldu da bitti maşallah”  diyorlar ama toplumdan tepkiler yükselince anne ve babanın evliliklerinin meşru olmadığını iddia ederek, puan toplamaya çalışıyorlar!

Birinci turun sonundaki sözlerinden anlaşıldı ki Devlet Bahçeli de HDP’yi bahane ederek Meclis Başkanlığı için AKP adayının önünü açmaya uğraşıyor! Çünkü o da kendi rolünü oynuyor!

Yazarın Diğer Yazıları