Değişiklik arzusu dalga dalga büyüyor
14 Mayıs 1950’de yapılan seçimde 27 yıldır iktidarda olan CHP, Demokrat Parti karşısında ağır bir yenilgi almıştı.
Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, yurt dışında olan oğlu Erdal İnönü’ye 22 Mayıs 1950’de gönderdiği mektupta seçim sonucunu şöyle değerlendiriyordu:
“...Seçimi fena nispette kaybettik.
Niçin kaybettik?
İnsaflı, insafsız bin bir sebebi var.
Fakat en başta geleni değişiklik arzusudur.
Bu da milletlerin hem masum, hem tabii bir arzularıdır.
En sıkıntılı zaman, kaybolmuş bir seçimden sonra geçen bir haftadır.
Şimdi bu bitti.
İki gün sonra yeni cumhurbaşkanı ve hükümet seçilecektir. Saat 18.30’da da ben, yeni cumhurbaşkanını tebrik edeceğim.
Bu bir hafta, çok şükür sarsıntısız geçmiştir...”
***
İsmet İnönü’nün iktidarı kaybetmelerine neden gösterdiği “değişiklik arzusu”nu ben bugünlerde başta gençler olmak üzere toplumun büyük bölümünde net biçimde gözlüyorum.
Ve bu arzu her geçen gün dalga dalga büyüyor.
Erken ya da zamanında yapılacak bir seçim Ak Parti iktidarını bitireceğe benziyor.
***
Gelinen noktada ana muhalefet partisi CHP’nin günlük polemiklerle vakit geçirmemesi, ciddi şekilde iktidara hazırlanması gerekir.
Bu partinin ekonomi politikası nedir?
Enflasyonu nasıl önleyecek?
İşsizliği hangi yöntemlerle azaltacak?
Konut sorununu çözmek için neler yapacak?
Bilen var mı?
Parlamenter sisteme dönüş planını...
Bağımsız yargı için atacağı adımları...
Eğitimde gerçekleştireceği reformları...
Bilen var mı?
Mafya ve çeteleri yok etmek için alacağı kararları...
Uyuşturucu kullanımı, şiddet ve bireysel silahlanmaya karşı yol haritasını...
İsraf ve yolsuzlukla mücadele stratejini...
Bilen var mı?
***
Avrupa Birliği’ne üyelik için çalışılacak mı?
Avrupa ordusu kurulursa asker verilecek mi?
Bugünkü iktidarın ABD, Rusya, Çin, Ortadoğu politikaları sürecek mi?
Bilen var mı?
***
Dostça bir uyarı:
CHP, “değişiklik arzusu”nun yarattığı dalgayla tek başına ya da koalisyonla iktidar olur ama onu sürdürmesi çağdaş, akılcı politikalarla gerçekleşebilir ancak.
Şunu bilmelerinde yarar var:
Hazırlıksız şekilde iktidara gelmeleri çok kısa bir sürede toplumda yeni bir “değişiklik arzusu” yaratır.
İNFAZ SONRASI SAATLER
Deniz Gezmiş ve iki arkadaşı 1972'nin 6 Mayıs'ında sabaha karşı idam edildiler.
O saatlerde Deniz Gezmiş'in evinde yaşananları kardeşi Hamdi Gezmiş'in anılarından yararlanarak özetleyeyim:
Meclis, üç gencin idam edilmesine ilişkin mahkeme kararını çıkardığı bir kanunla onaylamıştı.
Bu kanun, 5 Mayıs'ta Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girdi.
İnfazlar artık her an gerçekleşebilirdi.
5 Mayıs'ı 6 Mayıs'a bağlayan gece anne Mukaddes Gezmiş ile en küçük oğlu Hamdi Gezmiş evde birlikteydi.
Radyoyu açtılar, başına oturdular.
Gelecek korkunç haberi bekliyorlardı.
Mukaddes Hanım’ın başı bir ara önüne düştü, uykuya daldı. Saat 02.00'yi gösterirken sıçrayarak uyandı.
Hamdi, "Ne oldu anne" diye sordu.
"İçimden bir şey koptu sanki" yanıtını verdi Mukaddes Hanım. (Sonradan, daldığı uykudan sıçradığı anın Deniz Gezmiş'in darağacında can verdiği an olduğu anlaşıldı.)
Sabaha kadar radyonun başındaydılar.
Saat 07.00'de haberleri vermeye başladı radyo.
İlk haberde, "Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan idam edildi" dedi spiker.
Mukaddes Hanım, bunu duyunca kendini yere attı.
Hıçkırıklar arasında bağırıyordu:
"Gitti, oğlum gitti, Deniz'im gitti."
Hamdi, teselli etmek için annesinin yanına koştu.
Ama bir şey diyemedi.
Ana oğul hiç konuşmadan ağlaştılar.
Sonra akrabalar gelmeye başladı bir bir.
Akşam saatlerinde Deniz Gezmiş'in babası Cemil Bey ile diğer kardeşi Bora geldiler eve.
Dakikalarca konuşamadılar. Sadece ağladılar.
Neden sonra Mukaddes Hanım'la eşi arasında şu diyalog geçti:
"Gördün mü çocuğumu?"
"Gördüm, sarıldım"
"Nasıldı?"
"Boynunda bir morarmışlık vardı. İp izi..."
***
Hamdi Gezmiş, anılarında şunları da anlattı:
Abimin idamının travmatik etkisi yıllarca devam etti bizde.
Televizyonda bir darağacı sahnesi görsek seyredemez, kapatırdık.
Deniz Abim bir süre sonra bizi aştı, toplumun mülkiyetine geçti. 6 Mayıslarda biz bile kalabalıktan mezarlığa yanaşamaz olduk. “Ben kardeşiyim" diye yol istediğimde, "Hepimiz kardeşiyiz" cevabını alıp gururlanırdım.
Bora Abimin ve benim ikişer çocuğumuz oldu. Onlara "Deniz" ismi koymadık, çünkü doğar doğmaz böyle bir sorumluluk yüklemek istemedik omuzlarına. Ama on binlerce ailenin çocuklarına abimin ismini vermesine sevindik, her doğan Deniz'de abimin yeniden doğduğuna inandık.
İnfazın ardından annem bir süre izin kullandı, sonra öğretmenliğe devam etti, 1978'de emekli oldu. Babam, Milli Eğitim Bakanlığı'nda müfettişti. İnfaz sonrasında pasif bir göreve verdiler.
Netanyahu değil Nebelayahu!
İnsan 250 yıl yaşayabilir mi?
Göçmen kökenli ama göçmenlere düşman!
SİYASET VE ARGO
Partilerin adları değil tabanları önemlidir
CENAZE TÖRENİNİ YAZAN ŞAİR
Kadının erkeğe şiddeti
Darbe günlerinden trajik bir öykü
Hayat bazen kurguyu geçer!
Atatürk en çok gençlere güvenmişti









