Demek biliyorlarmış (2)

Çalınan belgelerde şunu görüyoruz: (1) İki taraf arasında güvensizlik ve düşmanlık var. (2) Nüfus bakımından birinin diğerinden fazla olması nedeniyle Federasyon daha da zor bir formül. (3) Federasyon yetki paylaşımı gerektirir. (4) Çoğunluk (1960’da olduğu gibi) bunu kendisine haksızlık olarak algılar. (5) Azınlık ise çoğunluk tarafından bertaraf edilme olasılığı endişesi içinde yaşıyor. “Bu şartlarda federasyon olsa da ömrü az olur”  sözlerini de biz ekleyelim. Nereden mi biliyoruz? 1960’ı ve sonrasını yaşamış olanlarız. 16 günlük bebekleri bile acımasızca toplu mezarlara gömmüş olanların Rum tarafında kahraman olarak dolaştıklarını görenlerdeniz. Okullarında dün ne okutuyorlarsaydı bugün buna “en iyi Türk ölü Türktür” vecizesini de eklediklerini görüyoruz. Dün Ortaklık Devletini Helen Devleti yapmak için silâha sarılmışlardı. Bugün Kıbrıs’ın bir Kıbrıs Helenlerinin devleti olduğuna inanarak hareket ediyorlar. Ve BM yetkilileri bu gerçekleri bildikleri halde “iki toplumlu, iki kesimli federasyon öngören görüşmelerin kalıcı bir uzlaşma ile sonuçlanması beklenemez; Rumların %60’ı, Türklerin %77’si, iki ayrı devlet diyor, bu şartlarda kalıcı bir uzlaşma da ancak böyle olur” diyemiyorlar. Görüşmelere devam ve en erken bir zamanda uzlaşma istiyorlar. Niye istemesinler? Sn. Talat, bütün bu gerçeklere rağmen köyleri dolaşıp “doğru politikayı sürdürdüğümüz takdirde hedefe varacağız” diyor.  “Süreç bizim yüzümüzden çökmemeli. Bu çok önemli” diye de ekliyor. Hedef  “tek halk, tek egemenlik, tek devlet”  yani KKTC’nin ortadan kalkması, daha kötü şartlarda 1960’a dönüş, Garantilerin sulandırılması veya feshi de cabası! AB normlarının kâğıt üzerinde bize verilmiş görünen hakların çoğunu ortadan kaldıracağı bilinen bir gerçek. Masada “uzlaşma mecburiyetindeyiz” diyerek oturulduğu sürece veren taraf olmaya mahkûm olduğumuzu göremiyoruz. BM, gerçekleri görse de, bilse de ne yapsın?

Yazarın Diğer Yazıları