Demek olurmuş! (1)

Cumhurbaşkanı Talat’ın hatıratı (Adam) kitabının 42. sayfasında Sayın Talat  “CTP kurulur kurulmaz çözümü federasyonda gördüğünü açıklamıştı. Denktaş Klerides’le anlaşmış, belediyelere daha fazla özerklik verilecek, yani Kıbrıslı Türklerin veto hakları da kaldırılacak”  diyor.
Sayın Talat, 1968-70 yıllarında Kıbrıs Türklerinin dize gelmek üzere olduğunu;  “Türkiye müdahale edemeyecek, ne anlaşma yaparsan yap, bizi bu durumdan kurtar”  dediğini unutuyor. Bu şartlarda dahi Kıbrıs Türklerinin kurucu ortaklık statüsünden ve 1960 Antlaşmasının temelini teşkil eden Garanti sisteminden (Türk-Yunan dengesinden) vazgeçmiyorum. Kıbrıs Türklerine azınlık statüsünden fazla bir hak vermeyen ve garantilerden kurtulmayı milli hedefi haline getirmiş olan Makarios, bunlardan taviz vermediğim için uzlaşmaya yanaşmıyor.
Sayın Talat’ın bilmek istemediği bir şey var. Kıbrıs Türklerinin  “kurucu ortaklık”  statüsü, Kıbrıs Türklerinin egemenlikteki ve bağımsızlıktaki haklarını da içermektedir. Yine Sayın Talat  “belediyelere daha fazla özerklik”  istediğimi düşünüyor. Bu da yanlış. İstenen Türk köylerini gruplaştırarak bölgesel otonomidir. Anayasaya göre bu bölgelere Türk memurlar, Türk polisler hizmet edeceklerdir. Yani, 1960 Antlaşmaları ile oluşan  “iki toplumlu ortaklığa” , coğrafi bir zemin getirilmektedir. Sayın Talat, CTP’nin ilk günden federasyon istediğini söylüyor. Nasıl bir federasyonmuş o? Coğrafyaya dayalı mı? Değil. Fonksiyonel federasyon istiyorlarmış. 1960 kuruluşu zaten fonksiyonel federasyon değil miydi? CTP federasyon öngörüyorsaydı, Kıbrıs Türk Federe Devletini ilan ettiğimizde niye yine karşımızda yer almıştı? Yine kendisi söylüyor. Makarios’un bağımsızlıktan yana olduğuna, Enosis’ten vazgeçtiğine inanmışlardı. Aldandık diyor. Şimdi de, Annan Planı’na Akel’in de  “evet”  diyeceği konusunda aldatılmıştı. Akel’in Türklerin haklarını vereceğine inanmıştı. Şimdi  “ellerinden gelse oksijeni de kesecekler... bizi azınlık olarak görüyorlar”  diyebiliyor, buna rağmen tek halk, tek devlet, tek egemenlik yolunda ilerlemeğe devam ediyor.
Sayın Talat  “Makarios Denktaş ile Klerides’in önerisini kabul etmedi. Bunları bile fazla gördü Türklere”  dedikten sonra  “Makarios bunları kabul etseydi kim bilir Türklerin durumu ne olurdu?”  diyor. Unuttuğu bir şey var. Garanti Anlaşması, fiili ve etkin bir şekilde devam edecekti. Halbuki 2004’de Papadopulos da Annan Planı’na evet demiş olsaydı, Kuzey de AB’ye girmiş olacak ve Garanti Anlaşmasının fiili kısmı (asker bulundurma) ile etkinliği (müdahale hakkı) hayal olacaktı. Şimdiki Talat-Hristofyas görüşmelerinin sonunda olacağı gibi. Asıl o zaman Kıbrıs Türklerinin durumu ne olacak? diye düşünmesi gereken kişi kuşkusuz Sayın Talat ile Türk Hükümetidir.
Sayın Talat  “tabii biz gençlik yıllarımızda Makarios’u (ki çektiğimiz acıların baş sorumlusudur) uluscu olarak gördük. Yanıldık”  diyor. O halde Makarios’un gerçek yüzünü ne zaman keşfettiler diye sormak hakkımız oluyor çünkü  “Makarios’un izindeyim, EOKA’dan ilham alıyorum, EOKA bize yön gösteriyor”  diyen ve Kıbrıs’ın tümüne (Makarios gibi) Helenizm adına sahip çıkmanın ötesinde bir siyaset gütmeyen Hristofyas ile bu kol kola gidiş, nereye kadar ve niçin?

Yazarın Diğer Yazıları