Demokrasi ve özgürlük

Yassıada’nın ismi  “Demokrasi ve Özgürlükler Adası”  olarak değiştirilmiş. Bu haberi okuyunca yıllar öncesine gittim. 27 Mayıs 1960 darbesinin sonucu olarak; Basın Yayın Genel Müdürü ve radyolardan sorumlu olmam hasebiyle beni de tutukladılar. Eskişehir’de başlayan serüven Ankara’da Harp Okulu’nda dipçikli karşılama töreniyle devam etmişti. İstanbul Yeşilyurt askeri havaalanında da biraz okşandıktan sonra Yassıada’ya postalanmıştık.

 


***

 


Burada aylarca ada komutanı yarbay Tarık Güryay’ın yönetiminde cehennem hayatı yaşadık. Adada Nazilerin toplama kamplarındaki uygulamalarına benzer muameleye maruz kalıyorduk. Ada dışarıdan gelecek tehlikelere(!) karşı, denize döşenen mayınlarla korunuyordu. Mayınlı bölgenin dışında savaş gemileri geceli gündüzlü devriye geziyorlardı. Sahillerde toplar ve makineli tüfekler ve havadan gelebilecek tehlikeye(!) karşı da uçaksavarlar mevzilenmişti. Bu tedbirler, Demokrat Parti taraftarlarının adaya saldırıp mebusları kurtaracaklarından korktukları için mi yoksa bizlere ve efkarı umumiyeye psikolojik dehşet havası yaşatmak için miydi bilemiyorum. Yassıada’da 8 ay tutuklu kaldım. Yüksek Adalet Divanı’nda Radyo Davası’ndan yargılandım ve ilk beraat eden sanık oldum. Oradayken hayatım artık sona erdi diye umutsuzluğa kapılmıştım. Oradan çıksam bile gelecek için hiçbir umut besleyemiyordum. Bu adadan çıksam küçük şeylere üzülmeyeceğim diye de düşünürdüm.

 


***

 


27 Mayıs, bayram olmaktan çıkarıldıktan sonra şimdi de Yassıada’nın  ismi değiştirildi. Heyhat adanın ismi ha yassı olmuş, ha dik ne fark eder.
İsminin  “Demokrasi ve Özgürlükler Adası”  olmasıyla orada yaşananlar unutulacak mı? İsim değişikliğinin benimsenmesi için aradan nesiller geçmesi lazım. Yassıada kötü bir kâbustu. Bu kâbusu Yassıada’da yatan Faruk Nafiz Çamlıbel ne kadar güzel ifade etmiş:
Bilmiyor gülmeyi sakinlerin
binde biri;
Bir vatan derdi birikmiş bir avuçluk karada
Kuşu hicran getirir, dalgası
hüsran götürür;
Mavi bir gölde elem katrasıdır Yassıada
Hoş geldin Balbay
Önce gazeteci sonra milletvekili Mustafa Balbay tamı tamına 4 yıl 277 gün tutuklu kaldıktan sonra anlamlı bir günde tahliye edildi. CHP İzmir Milletvekili gazeteci Balbay, 9 Aralık’ta tahliye edildi ve 10 Aralık İnsan Hakları Günü de parlamentoda yemin ederek resmen milletvekili oldu.
Yıllarca evvel 1950’li yıllarda medya sahasına atılırken oradaki kadim Amerikalı gazeteci dostlarımdan biri Fletcer Knazill,  “Bana bak Altemur, eğer matbuat alanda kalmaya karar vermişsen iyi düşün. Seçenek değiştirmek, medya alanında kalmakla mesela bir yayın evinde kitap satmak kadar aynı değildir. Cesaret ister” demişti.
Mustafa Balbay’ı Cumhuriyet gazetesinde çalışırken tanımış ve sevmiştim.
Rivayete göre daha doğrusu yandaş bir gazetenin uydurmasına göre Balbay “bu bana ders olsun” demiş. Benim bildiğim Mustafa asla böyle bir şey söylemez. Mustafa’nın söylediği şu: Bir girdim bin çıkıyorum. Bu halka, bu topluma hep inandım. Hapisteki en kara günlerde bile toplumdan umudu kesmedim. Ben haksızlıklara, hukuksuzluklara karşı bundan sonraki yaşamımda sonuna kadar mücadele edeceğim. İçinden geçtiğimiz süreç, ’bir sünger çekelim, her şeyi unutalım’denilecek bir süreç değil. Ama kin güdülecek bir süreç de değil.
Ama onun öyküsü bundan sonra yazacakları bir sürü insana muhakkak ders olmalıdır. Şimdi anlaşılan mahkemeler arasında bir savaş var. Bir tarafta Balbay kararlarını bozan Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç’ın kararı. Diğer taraftan da bakalım asıl mahkemeyi kübrada adalet nasıl tecelli eder. Aynı kıstas diğerlerine mesela, Silivri’dekilere uygulanacak mı?

Yazarın Diğer Yazıları