Demokrasinin Ana Tamamlayıcı Unsuru Olarak Milliyetçilik

Demokrasinin Ana Tamamlayıcı Unsuru Olarak Milliyetçilik
Siyaset bilimi literatüründe milliyetçiliğin baskıcı ve dışlayıcı bir düşünce olduğu ve bu sebeple de demokrasi ve özgürlük ile tezat oluşturduğuna dair görüşler belli kesimlerce sıkça dile getirilmiştir.

YENİÇAĞ ANALİZ / KÜRŞAT GÜÇ

            Özellikle de Türkiye’de Türklüğe ve Türk milli kültürüne mesafesi ve hatta husumeti olan kesimlerce bu iddia hem akademik hem de siyasal alanlarda fazlaca dile getirilmiş ve getirilmeye de devam edilmektedir. Bu şekilde düşünenlerin ortaya koydukları en önemli gerekçe ise özellikle 20. Yüzyıl içerisinde bazı devletlerde ortaya çıkan milliyetçi hareketlerin diktatörlüğe kayan eylemleridir. Bu durum bir vakıadır ve doğrudur. Bazı baskıcı rejimlerin ideolojileri milliyetçi temellere sahip olmuştur. Fakat gözden kaçırılan veya kaçırılmak istenen önemli bir detay söz konusudur: Bugün dünyada, istisnasız bütün işlevsel demokrasiler birer milli-devlet olarak milliyetçi temellere sahiptirler. Bu nedenle aşağıda detaylandırılacağı üzere bir demokrasinin sağlıklı bir şekilde işleyebilmesi için milliyetçilik vazgeçilmez bir unsurdur. Milliyetçiliğin demokrasi açısından ne denli önemli olduğunu Batı’da Ernest Renan ve John Stuart Mill, Türkiye’de de Mümtaz Turhan ve Erol Güngör çalışmalarıyla ortaya koymuşlardır.

            Demokrasi ve milliyetçiliğin kader birlikteliği ilk olarak kendisini Fransız İhtilâli ile ortaya koymuştur. Halk, kendi kaderini tayin edecek yegane dünyevi gücün kendisi olduğunu ortaya koymuş ve başka hiçbir otoriteyi mutlak güç olarak görmeyeceğini göstermiştir. Daha önce büyük insan kitleleri üzerinde mutlak otoriteye sahip olan kral, aristokrasi, soylu ve ruhban sınıfları gibi otoritelerin mutlaklığı yerle bir edilmiş yerine millet iradesi getirilmiştir. Artık millet, devleti yönetmeye bizzat katılmaya başlamış ve geleceğini kendi ellerine almıştır. İhtilal sonrası yayınlanan Fransız İnsan ve Vatandaş Hakları Beyannamesi’nin Üçüncü Maddesi, açıkça “Hakimiyet Milletindir” ifadesini ortaya koymuştur. Fransız İhtilali’nden sonra başta Avrupa’da olmak üzere bütün devrimci hareketler hem millet iradesine dayanan milliyetçiliği hem de halkın kendi kaderine kendisinin hakim olduğu demokrasiyi savunmuşlardır.

MİLLİ KİMLİK

            Milliyetçilik, dünyevi otoriteyi kraldan millete indirmiştir. Millet ise devleti oluşturan bütün vatandaşlardır. Milliyetçilik devleti oluşturan bütün vatandaşları ortak tek bir milli kimlik altında birleştirmeyi vaat etmektedir. Böylece etnik, dinsel, kültürel vs hiçbir ayrım gözetilmeksizin bütün vatandaşların demokratik süreçlere dahil olarak devlet yönetiminde söz sahibi olması sağlanmaktadır. Bu açıdan bakıldığında, ortak bir milli kültür, işlevsel bir demokrasi için öncelikli şarttır. Vatandaşlar devlet yönetimiyle ilgili söz söylemek ve karar almak durumunda olduklarında küçük ve parçalı diğer kimlikleriyle değil, bütün vatandaşları kapsayan ortak milli kimlikle, milli düzeyde düşünmek durumundadırlar. Bu da herkesin aynı epistemolojik düzlemde yer almasını sağlayarak demokratik bir eşitlik sağlamaktadır.

            Herkesin eşit olduğu, etnisite, dil, din, cinsiyet, ekonomik durum gibi unsurların, vatandaşlar arasında devlet yönetimine katılma konusunda ayırıcı unsurlar olmadığı tek koşul ortak bir milli kimlik etrafında bütün vatandaşların toplanmasıdır. Milliyetçilik bu anlamda, her vatandaşa eşit birer statü vaat eder. Herkes, milletin bir parçasıdır ve değerlidir. Herkesi milli bir kimlik içerisinde eşitleyen milliyetçilik, demokrasinin sağlıklı bir şekilde işleyebilmesi için toplumda belli bir seviyede gerekli olan homojenliği de sağlamaktadır. J.S. Mill’in de ifade ettiği gibi çeşitli milliyetlerin olduğu toplumlarda özgür kurumların olması imkansıza yakındır. Çünkü vatandaşları bir arada tutan ortak bir milli kimlik yoksa her birey, kendisini ait hissettiği ve toplumda üstü örtülü bir hiyerarşi yaratan kimliklerin çıkarları doğrultusunda hareket edecektir. Bu durumda da o toplum hızla bir ayrışmaya girecek ve çökmeye mahkum olacaktır. Bu nedenle içerideki etnik ve kültürel farklılıklara rağmen devlet ve milletin örtüştüğü veya ortak bir kimliğin olduğu toplumlarda ancak demokrasi gelişebilir. Herkesi ortak bir milli kültür altında toplayan ve devlet ile milleti örtüştüren yegane düşünce de milliyetçiliktir.

MİLLİYETÇİLİK

            Demokrasi, toplumun nasıl organize edilmesi gerektiği tartışmasına herkesin katılması gerektiğini savunurken milliyetçilik ayrıca, bu süreçte birbirimizin haklarını da savunmamız gerektiğini ileri sürer. Çünkü hiçbir zaman tanışmasak bile aynı milli kimliği paylaştığımız diğer insanlar da milletimizin bir parçasıdır ve onların çıkarı aynı zamanda bizim de çıkarımızadır. Böylece milliyetçilik milleti oluşturan bütün bireylere “ontolojik güvenlik” hissiyatı vermektedir. Zira hiç kimse sınıf, dil, din, mezhep, cinsiyet vb esasına göre üstünlüğe sahip olmayıp tek bir milletin mensubu olarak aynı statüdedirler. Bu bağlamda milliyetçilik, insanlara ait olma hissiyatı vererek dayanışma, güven ve katılımı teşvik eder. İyi bir demokrasi ancak vatandaşlarının aktif şekilde siyasete katılabilmesiyle mümkün olduğundan, herkesi ortak bir kimlikle eşit bir şekilde sürece dahil eden milliyetçilik, demokrasinin ayrılmaz bir tamamlayıcısıdır. Yani milliyetçilik, sağlıklı bir demokrasinin mütemmim cüzüdür. Bu nedenledir ki bir ülkede demokrasi tohumunun kökü derinlere, dalları göğe ulaşacak bir demokrasi çınarı olarak büyüyebilmesi için verimli bir milliyetçi toprağa ihtiyaç vardır. Demokrasinin erdemlerini gönlünde hissedecek, fikirsel anlamda çerçevelendirecek ve kurumsal anlamda yapılandıracak olan milliyetçi düşüncedir. Dolayısıyla Türkiye’de de demokrasinin özümsenmesi, projelendirilmesi ve kurumsallaştırıp yaşatılması Türk milliyetçilerinin görevidir.