Demokrat kapitalist mi, diktatör halkçı mı?

ABD'nin işaret etmesiyle, dünyanın gündemi "Venezuela" oldu. Ülke, büyük bir uçurumun ucunda; Maduro'ya doğru mu yoksa ABD yönlendirmeleriyle Guaido'ya doğru mu düşecek, düşerse ne olacak henüz kimse bilmiyor. Gerçekleşebilecekler konusunda pek çok tahmin var elbet. Ancak tüm bunlar konuşulurken, halkın kendini bir iç savaşın içerisinde bulması ise an meselesi...

Petrol...

Venezuela, dünyanın petrol açısından en zengin ülkesi. Yer altında kalan zenginliğin boyutunun anlaşılması açısından şöyle izah edelim; dünyanın en çok petrol rezervine sahip ikinci ülkesi Suudi Arabistan'ın 266 milyon varil petrol rezervi; üçüncü ülke Kanada'nın 169 milyon varil petrol rezervi; devamında İran'ın 158 milyon ve Irak'ın 142 milyon varil kanıtlanmış petrol rezervi var. Venezuela ise, 300 milyon varilden fazla kanıtlanmış rezerv ile dünyanın en büyük petrol rezervine sahip. Yani, dünyanın en büyük üçüncü petrol rezervine sahip Kanada'nın sahip olduğunun iki katı...

Bu arada, dünyada en çok petrol rezervine sahip onuncu ülke konumunda olan ABD'nin rezervleri, son yıllarda fazla geleneksel olmayan sondaj yöntemlerinin kullanımının artırılmasıyla birlikte ancak 39 milyon varil kadar.

Dünyada son 10-15 yılda git gide artan enerji ihtiyacı, ekonomik kaygılar ve alternatif enerji üretim yöntemlerinin maliyeti, petrolü günden güne daha önemli hale getiriyor. Bu da ülke politikalarının petrole olan merakını da artırıyor. Özellikle de petrol için kıtalar aşıp savaşlar başlatan ABD'nin...

Peki, bu kadar büyük petrol rezervine sahip bir ülke, nasıl oldu da bu hale geldi?

Evet, Venezuela 300 milyar dolar varil petrol rezervine sahip ancak maliyeti oldukça yüksek olan ve milyonlarca dolar yatırım gerektiren petrol endüstrisi rezervlerinden faydalanacak kadar güçlü değil. Üstelik Venezuela'da petrolün birçoğu katran kumulları içinde yer aldığından, Kanada'daki kadar olmasa da çıkarılması oldukça maliyetli ve zahmetli. Bu da Venezuela gibi bir ülke için ekonominin dışa bağımlı hale gelmesi demek.

Örneklersek... Suudi Arabistan'da günde 10 milyon varil petrol çıkarılırken; Venezuela'da günde 3,5 milyon varil petrol elde ediliyor ve bu rakam, Ağustos 2017 ABD ambargosuyla 2 milyon varile gerilemiş vaziyette. Zira Venezuela petrolünün yaklaşık yüzde 80'ini ABD'ye satan, ihracatı ABD'ye bağımlı bir ülke idi. Chavez'in zamanında Çin, Hindistan ve Rusya ile kurduğu stratejik ittifakların arka planında da bu bağımlılığı ortadan kaldırma fikri yatıyordu.

Bugün ABD ve Avrupa'nın karşıt durumuna rağmen Maduro'nun yanında yer alan Rusya ve Çin'in desteği de bu ittifakların bir sonucu ortaya çıkan çıkar ilişkilerine dayalı. Bu ülkelerin yanı sıra Küba ve Bolivya, Venezuela'dan sonra sıranın kendilerine geleceğinin bilinci ile Maduro'nın yanında yer alıyorlar. Maduro'dan yana olan diğer bir ülke ise Türkiye. Türkiye ve Rusya, ortak bir resmî tavırla, ABD'nin 8 gün içerisinde seçim yapılmazsa kendini geçici başkan ilan eden Guaido'yu tanıyacağını açıklamasını, Venezuela'nın iç işlerine müdahale olduğunu ve bunun uluslararası hukukun ihlali olacağını açıkladılar ve Maduro'ya açıktan destek verdiler.

Peki, ülkenin bu hale gelmesinde Maduro'nun suçu yok mu?

Venezuela dünyanın en çok petrol rezervine sahip ülkesi dedik. Doğal gazda da 6 trilyon metreküp rezerviyle dünyada 7. sırada. Tüm üretim zorluklarına rağmen 15 yılda petrolden 1 trilyon dolardan fazla gelir elde etti.

Peki, bu paralar nereye gitti? Maduro'nun yandaşlarına, kendi cebine, seçim için göz boyamalara... Petrol bol olunca, yok fiyata satıldı... Tarım ve sanayide üretim olmayınca, eldeki de kurudu. Temel gıda ve ilaç yokluğu başladı. Halk beş parasız ve aç kalırken, başkanlık sistemi de diktatörlüğe döndü. Kısacası kötü politikalar ve koltuk sevdası ile para adeta eridi. Baskı ve kaos ortamında Venezuela dünyada en çok cinayet işlenen ülke oldu. 4 milyon insan ülkeden kaçtı. Kalanlar her gün sokaklarda protestolar düzenler hale geldi. Nitekim son protestoda 14 kişinin ölmesi de kırılma noktası oldu. Guaido, kendisini geçici başkan ilan etti, ABD de onu açıktan destekledi. Böylelikle, son 6 yıldır büyük bir ekonomik krizle boğuşan halk, kendini başka bir krizin daha ortasında buldu.

Maduro'nun petrolden elde ettiği geliri üretim ekonomisinde kullanmaması, işsizliğe, yokluğa ve neticede bugünkü bu kriz ortamına yol açtı. Ne pahasına olursa olsun iktidarda kalmak için adımlar atmaya yorduğu kafayı, ülkeye sürdürülebilir bir ekonomi politikası yaratmaya yormadı. Bundan sonra ne mi olur? Maduro gider, başkası gelir... O kafa gereken doğrultuda çalıştırılmazsa, yayılmacı politikanın eli hep ensenizde olur... Olan ise yine halka olur...

Yazarın Diğer Yazıları