Denenmişler deneniyor

1986’da BM Genel Sekreteri Perez de Cuellar Türk ve Rum liderlerle yapılan müzakereler sonunda bir taslak anlaşma metni hazırlamış ve taraflara sunmuştu. Bizim kabul ettiğimiz bu taslak Rum lideri Kipriyanu tarafından son anda reddedilmişti. Genel Sekreter Cuellar  “iki tarafın müzakereleri sonucunda Kıbrıs davasının kapsamlı bir çözüme kavuşmuş olacağından”  o kadar emin hale gelmişti ki, bu değerlendirmesini Güvenlik Konseyi’ne ve Türkiye ile Yunanistan’a da yazılı olarak duyurmuştu. 24 Nisan’da da Güvenlik Konseyi üyelerine konu hakkında kapsamlı bilgi vermişti. Artık taraflar iki kesimli, iki toplumlu federal bir formülün içeriğini aylarca konuşmuşlar, hemen hemen her konuda mutabık kalmışlardı. Türk tarafı olurunu ve imzaya hazır olduğunu duyurmuştu bile. Kipriyanu’nun oluru beklenmekteydi.
Ancak bu gerçekleşmedi. Genel Sekreter Cuellar Haziran 1986 Raporu’nda (S/18102)  “20 Nisan’da Kipriyanu’dan bir mektup aldım. Kipriyanu taslak anlaşma hakkında görüşünü duyurabilmesi için öncelikle Türk askerleriyle yerleşiklerin adadan çıkışları ve etkin uluslararası garantiler konusuyla üç özgürlüğün, yani dolaşım, yerleşim ve mülkiyet hakları konusunda ivedilikle ve öncelikle ön anlaşma gerektiğini duyurdu”  der. Bu da yetmedi, Kipriyanu Genel Sekreter’den bu konuları görüşmek üzere bir Uluslararası Konferans tertip etmesini, eğer bu mümkün olmayacaksa o zaman iki taraf arasında bu konuların ele alınmasını sağlamasını istemektedir. Kipriyanu’nun bu son anda geri vites takmasının nedeni, 1968’den başlayan tüm görüşmelerde Garanti Anlaşması ve Türk Alayı’nın Kıbrıs’ta devamı hiçbir zaman gündem maddesi yapılmamış, bunların kalıcılığı müzakere konusu yapılmamıştı. Bunlar 1960 Antlaşmaları ile İngilizlerin elde ettikleri egemen üsler kadar somut ve tartışmaya açılması mümkün olmayan konulardı. Rumlar, her defasında bu konuları gündeme getirmekle esas milli hedeflerine giden yolda gördükleri engelleri kaldırmaya çalışıyorlardı. Genel Sekreter de bunları masada tutmak için  “Günü geldiğinde bunlar da gündeme alınabilir”  diye teskin etmeye çalışıyordu. Nasıl ki Rumların devamlı ısrarları karşısında Annan Planı’nda nihayet bu konular da gündeme getirildi ve bu kez Türk tarafı güle oynaya bu plana olurunu verdi. Allah’tan Papadopulos’un sayesinde boynumuzu Annan’ın giyotininden kurtarmış olduk.
Şimdi Talat-Hristofyas görüşmelerinde Rum tarafı aynı oyunu oynamaktadır. Görüşmelere, federasyon istedikleri için değil, Türk askerinden, Garantilerden ve yerleşikler dedikleri insanlarımızdan kurtularak, yeniden  “İnsan hakkıdır, AB normlarıdır”  diyerek eski topraklarına dönmek için başlamışlardır. Bugün Hristofyas’ın Sayın Talat’tan istedikleri, Kipriyanu’nun benimle on bir yıl  “federasyon görüşür gibi”  yapıp benden istediklerinin aynısıdır. Vasiliyu ve Klerides de bütün görüşmelerimizde bunlardan başka bir şey istememişlerdir: Asker ve yerleşikler dışarı, garantilere gerek yok, göçmenler yerlerine, serbest dolaşım, serbest yerleşim.
Haklı olarak tek egemenlik-tek devlet üzerinde durmaktayız.  Bunlar kadar önemli ve hayati olan tek halk konusu da vardır. Rum liderlerinin iki kesimliliği ortadan kaldırmak için buldukları formül tek halk formülünün doğal bir sonucudur. tek devlet-tek egemenlik ile de tek halkı perçinledikten sonra bizim kendi varlığımızı korumak için muhtaç olduğumuz ayrıcalıkları AB makamlarının takdir etmesi pek zordur. Bu nedenledir ki BM kuruluşları, ABD ve AB el ele vermişler  “Kıbrıs’ta tek halk vardır-Kıbrıslılar birleşme istemektedirler”  görüntüsünü sergilemek için dünyanın parasını harcamakta, gençlerimizi bir araya getirerek Kıbrıslılık aşısı vurmak suretiyle bol bol beyin yıkamaktadırlar. Bu beyin yıkamalar  “Türk ve Rum olarak dost olmayı öğreniniz”  çizgisinde olsa söyleyecek bir şey bulamayacağız, hatta bunları teşvik de edeceğiz. Halbuki yapılan, gençlere  “askersiz bir Kıbrıs’ta Türkiye’den kopmuş Kıbrıslılar olmaları”  telkin edilmekte, Rum’un milli davası  “meşru Kıbrıs hükümeti”  kalıbı içinde kamufle edilirken bizim gençlerimize Türkiye’den kopma eğitimi yapılmaktadır.
Bu arada Rum tarafının federasyon görüşmelerinden ne anladığı ve bu görüşmelerde neleri elde etmek istediği denenmiş, kanıtlanmış bir gerçekken aynı oyun yeniden sahnelenmiş bulunmaktadır. Bunca yıl teslim etmediklerimizi teslim almak oyunudur bu! İki toplumlu federasyon sahnelendiğine göre endişelerimiz devam etmektedir. 

Yazarın Diğer Yazıları