Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Yavuz Selim DEMİRAĞ

Yavuz Selim DEMİRAĞ

Denizlerin efendisine veda...

Askeri liseli yılların geleneksel rekabeti yüzünden "Denizciler" ile aramız hep mesafeli kalmıştı... 2008'de Ünlü (!) kumpas davaları başlayıncaya kadar da "bahriyeli"lere olan soğukluğumuz sürmüştür. Hasdal, Hadımköy, Maltepe, İzmir ve Mamak Askeri cezaevlerine Türk subayları bir bir tıkılırken itiraz sesinin yükseldiği en önemli merkez "lumbarağzı"ndan geldi. Denizcilik terimi olan "lumbarağzı", Kara, Hava ve Jandarma da "nizamiye" olarak tabir edilir. Toplam nüfusumuz henüz 50 milyon civarındayken, "dünya barışının teminatı olan TSK"nın personel sayısı 870 binlere ulaşmıştı. Bir ara bir milyonu bulmuştu silah altındakiler. Subay, astsubayı, uzmanı, sivil memur toplamı 300 bine varmadan geri kalanı "Peygamber Ocağı"nın "er"lerinden oluşuyordu. İstanbul'dan gelen zengin aile çocuğu ile Ardahan'dan gelip sünnet dahi imkanı bulamamış fakir aile oğlu "aynı pota"da pişiyor ve yurt savunmasında aynı "manga-Tim" ya da "bölük" de beraberce görev yapıyordu...

"Askeri vesayete son verme adına Abant'taki toplantılar"da alınan "TSK'yı tasfiye etme" planından henüz necip milletimizin haberi yoktu! Kumpas sahneye konduğunda bir de baktık ki; TSK'nın en az personeline sahip olan denizciler tutuklanıyordu.

1999 depreminde sözde Müslümanlar "7.8 yetmedi mi?" pankartları açmıştı ya hani!.. Allah ile aldatanların iddiasına göre 28 Şubat kararları Karamürsel-Gölcük bölgesindeki Deniz Üslerinde alınmıştı! Başlarına bağladıkları "Yahudi-Katolik Hristiyan figürü" olan semboller ile adı "Peygamber Ocağı" olan TSK'yı "İmansızlık"la suçluyordu, Kur'an-ı bilmeden Kur'an ile Allah ile, peygamber ile aldatanlar... "Heykeli dikilecek savcı" dedikleri Zekeriya Öz gibi sapıklar ile adliyeye yerleştirilen hakim ve savcılar "Donanma"nın merkezinde arama yaptırırken, "zemin altına saklanan hard diskleri" elleri ile koymuş gibi buluyordu. "Kara Delik" olarak tabir edilen "Karadeniz'e çıkma planı"nın önündeki en büyük engel olan "Denizci"ler önce hedefe kondu. CIA'nın taşeronu FETÖ'ye görev verildi. Bahriyeliler haddini aşmış "MİLGEM" ile milli gemi peşindeydiler... Türkiye'nin "eskimiş krovüzör, miadını doldurmuş deniz altı ve destroyerler neyine yetmiyordu?" "Eşcinsellik-casusluk-fuhuş" gibi yüz kızartıcı suçlar ile Bahriye hedef alındı. Tıpkı Ege'deki tatbikat sırasında vurulan gemimiz gibi. FETÖ'nün eliyle gerçekleşen operasyonda "merkez medya" ile "yandaşlar" da "tetikçilik" yaparak yüklendiler...

Hiç unutmuyorum... Hasdal'a ilk ziyaretlerim esnasında Karacı, Havacı, Jandarma'dan okul arkadaşlarım kendi kuvvetlerinin "vefasızlığı"ndan dem vururken, ısrarla "Denizciler"e dikkat çektiler... Lojman komşularının ailelerine selamı kestiğinden şikayet ederken "Bahriyelilerin her gün düzenli olarak üniformaları ile cezaevindeki arkadaşlarına ziyareti"ni gıpta ederek anlattılar...

İşte tam orada önce Hasdal'da tanıdım Barbaros'un torunları, Mustafa Kemal'in askerlerini.... Allah gani gani rahmet eylesin... Teğmen Çelebi'ler ile futbol oynayan öğretmen Yarbay Ali Tatar'ı... Kardak Kayalıklarına çıkan Ali Türkşen ve SAT komandolarını... Silivri'de yargı heyetine meydan okuyan Cem Aziz Çakmak'ı... Mamak Askeri Cezaevi'ndeki görüşlerine her hafta uğradığım Kurmay Albay Murat Özenalp... Cem Amiral, Hasdal ziyaretim esnasında kızının nikahı ve düğünü için benim görüşümü sormuştu!.. GATA'da kanser ile mücadele ederken Mamak'ta beyin kanaması geçiren Murat Özenalp'in bunu yeneceğinden emindi... Murat... Canım benim... Sigara içmeme karşı çıkan kardeşim. 7 gün komadan sonra "Cennet Kapısı"ndan uğurlarken Cem Aziz Çakmak yıkıldı... Ve peşinden çekip gitti... Cem Gürdeniz, Ali Semih Çetin, Erdem Can Bener, Abdullah Gavremoğlu, Şafay Yürekli, Ali Sadi Ünsal, Özden Örnek, Kadir Sağdıç, Behzat Balta, Ali Deniz Kutluk, Güven Ertaş ve adını hatırlayamadığım "Yiğit Türk subayları"nın yanında bir de "nezaket abidesi" Tümamiral Soner Polat vardı... Denizlerin Efendisi güzel insanı kaybettik...

Türkiye genelinde "Milli Anayasa Platformu" ve diğer etkinliklerde defalarca bir araya geldik. Kurmay subay titizliği ile bilgisayar ortamında ekranda sunum yaparak, karşılaşacağımız tehlikelere dikkat çekerdi... Son olarak Almanya ADD'den aldığım davet üzerine kendisini aradım: "Komutanım benim yeşil pasaportum yok... Vize işlemi gecikiyor. Yerime siz gider misiniz?" teklifime... "Canım kardeşim, senin için Fizan'a giderim... Lakin ağır bir hastalığın pençesinde tedavi görüyorum. Lütfen bağışla..." demişti. Kanser olduğunu bu görüşmeden aylar sonra öğrendim. Son nefesine kadar Türkiye'nin güvenliğine dair yazmaktan geri durmadı... Soner Amiral'i yitirdik. Başımız sağolsun... Güle güle "Denizlerin Efendisi..."

 

Yazarın Diğer Yazıları