Depremi ciddiye alan bu sese kulak versin / Tahsin Ataizi

Depremi ciddiye alan bu sese kulak versin / Tahsin Ataizi

Madden büyük manen telafisi imkânsız yüzlerce vatandaşımızın ölümü ile sonuçlanan depremlerden ne yetkililer, ne de halk olarak hala ders almışa benzemiyoruz. Ve de işin şakasının olmadığını da bilmemize rağmen; yeniden yapılanma, imar afları, kaçak kat/binalar ne derece sağlıklı kontrolsüz!

Marmara depreminde MGK (Milli Güvenlik Kurulu) Genel Sekreterliği''nde görev yapmış olan çok değerli silah arkadaşım Cemal Sabrioğlu''nun birikimleri ile olayları yaşayan, okuyan ve yazarak geleceğe ışık tutan kalem ve düşünceler olarak, pek tabiidir ki bizler toplumun yansıyan aynasıyız diyerek Sabrioğlu''nun kaleme aldığı yazısını aktarmayı vazife addediyorum.

 

Dolayısıyla 1999''da 20. yılını acılarıyla yaşadığımız ve de tekrar yaşanmaması için (tabi afette en az zayiatla) neler yapabiliriz. Önlemleri köşemden aktarmaz isem; "Sesimi duyan var mı!" diye sesimi duyurmazsam, sesimi ve yazımı kale almayanlar ise yetkililerle birlikte kendimde suç ve vebalini üzerimde görür ve hissederim.

  Marmara depreminde hayatını kaybedenlere rahmet, ailelerine sabırlar dileyerek, yapılması gerekenler konusunda sözü Cemal Sabrioğlu''nun birikimlerini paylaşıyorum:

“Değerli dostlar, 17 Ağustos 1999 sabahı deprem haberinin bizlere evlerimizde, bir şekilde ulaştırılmasının ardından, derhal MGK Genel Sekreterliği''ndeki görevimizin başına gittik. Başbakanlık Kriz Yönetim Merkezi Sekretaryası, Başbakanlık Müsteşar Yardımcısı Başkanlığında, Genelkurmay Başkanlığı, tüm Bakanlık, kurum ve kuruluş temsilcilerinin katılımıyla yavaş yavaş toplanmaya başladı. Unutamadığım tek şey, bazı gelen görevlilerin koltuklarının altındaki günlük gazeteleri ile bize sordukları “Ben şimdi ne yapacağım?” sorusuydu.

Evet, ne yapacaklardı? Nasıl öyle bomboş, sorumluluklarının ne olduğunu bilip öğrenmeden gelmişlerdi? Onlarla birlikte koordinatörlüğünü yapacağımız bu büyük depremin altından kalkmak için neleri, kimlerle, nasıl, hangi olanakları kullanarak koordine edecek, uluslararası camiayı yardıma çağıracak ve bu asrın felaketinin altından kalkmaya çalışacaktık? 1998 yılı Haziran ayında yaşanan "Batı Karadeniz Sel Felaketinde" de kurulan ve çalıştırılan Başbakanlık Kriz Yönetim Merkezi Sekretaryası, bu sefer biraz daha deneyimli olarak göreve başlayacaktı. Böyle düşünüyordum. Aslında, ilk anda ortaya çıkan ve hep üzerine parmak bastığımız “EĞİTİM ŞART!” ilkesi idi. Az da olsa, o tarihe kadar yeni yeni yapılması planlanan ve gerçekleştirilen afet / deprem eğitim ve tatbikatlarında “Birlikte çalışma kültürünün sağlanamaması, yasal görevlerin, karşılıklı olarak tam anlamıyla bilinememesi, anlama gayretinde bulunulmaması, etkin bir muhabere sistemine ne yazık ki gerek sahada, gerekse kurum, kuruluşlar arasında sahip olunamayışı, herkesin kendi bildiğini, muhtariyetlerini ilan ederek yapma telaşı, eşgüdümsüzlük, basının ve sözcülük müessesesinin çok iyi / hatta hiç kullanılamaması, halkın doğru bilgilendirilememesi, halkla ilişkilerde zaafiyet, sivil toplum kuruluşlarının can siperane çalışmasına karşın, yeterli teçhizatlarının bulunmaması, sevk ve idarede yaşanan hatalar ve noksanlıklar, ortaya çıkan organ mafyası, insan kaçakçılığı, çadırkent, psikososyal yardım gibi yeni kriz nedenleri, lojistik destek kavramlarının etkin olarak değerlendirilememesi, yardımların dağıtımda yaşanan büyük sıkıntılar, ihtiyaç olan malzemelerin yerine istenmeyen her türlü malzemenin gönderilmesi ve stoklama sıkıntıları yaşatması, yerel yöneticilerin öncelikle belitmeliyim ki yetersiz deneyim ve eğitimleri, bir kısmının deprem nedeniyle kayıplarından dolayı yaşanan yönetim ve görevlendirme zaafiyeti, yerlerine yenilerinin görevlendirilmesinde süratli ve uygun olunamaması, bununla ilgili çalışmaların çok öncelerden planlanamaması / yapılmaması, uluslararası yardımların koordinasyonunda yaşanan sıkıntılar, dil ve teknik terimleri kullanan personel yetersizliği vb. konulara ilaveten biraz da vurdum duymaz halimizin yeniden saptanması”, bizi kendimizi yeniden tanımaya, geliştirmeye itti. O günlerde kurulan TAY Genel Müdürlüğü, prematüre bir çocuk olarak, dere geçerken önümüze konulan yeni bir attı ve böyle doğmuştu. Öyle de sürdü gitti.

***

Bugünlerin AFAD Başkanlığını kurarken; ortadan kaldırılan “Afet İşleri Genel Müdürlüğü, Sivil Savunma Genel Müdürlüğü” gibi deneyimli personeli olan, bu işler için oluşturulmuş kuruluşlar, başarılı hizmetlerinden, personelinden edildi. Sanki cezalandırıldı daha iyiye ulaşabilmek adına. MGK Genel Sekreterliği koordinasyonunda ciddiyetle ve deneyimli personelin katılımıyla planlanan ve ortaya çıkacak yeni yeni şartların araştırılması, geliştirilmesi ile çözüm odaklı, ulusal ve uluslararası nitelikli afet / deprem eğitim ve tatbikatlarının planlanarak Türkiyenin deprem ve diğer afet riski taşıyan bölgelerinde / illerinde, bir plan dahilinde eğitimin gerçekleştirilmesi çalışmaları, yeni yapılanma sonucu durduruldu. AFAD Başkanlığının yeniden oluşturulmasında, sık sık değiştirilen üst düzey yöneticiler ve odaklandıkları, öncelik verdikleri esaslar, ülkemizi ileri götürecek eğitim ve uygulama adımlarında ne yazık ki olumsuz etkiler yaşattı / yaşatmaktadır. Deprem ve afetleri yaşayacak illerin kendi planlarını, bina envanterlerini vb. çıkarmadıklarını, buralarda halen yeni yapılanma esaslarına göre kullanılmaya devam eden Sivil Savunmacıları biliyoruz.

Bununla beraber bir de "kentsel dönüşüm projesi" de kendisi bir yıkıntı olarak işin içinde rant ve talan alanı olarak sürdürülmektedir. Afet ve acil durumlar ile depremlerde görev yapan/alacak olan tüm Sivil Toplum Kuruluşlarının, devletle beraber çalışma esaslarının, maddi olarak, personel desteği yapılarak desteklenmesi ile daha bir çok konuda yetersiz kalındığı da malumlarımızdır. Daha etkin görev yapmaları, sistematik bulunmaları gibi hususlara daha bilinçli el atılarak koşulların, sistemlerin geliştirilmesi çok çok gereklidir diye düşünüyorum. Üniversitelerimizin sosyal konularla uğraşan fakültelerindeki öğrencilerin, yapılacak eğitim programları ile halkla iç içe çalışması, elele tutuşmaları, çocuklar ve annelerinin farkındalık eğitimleri ile eğitilmesi çok önemlidir. İmamlar, sağlık kuruluşları da bu konuda örgütlenerek deprem riski altındaki yerleşim yerlerinde mahalle afet gönüllüleri oluşturulabilmesinde, plan dahilinde yardımcı olmalıdır. İllerde “mobil deprem similasyon merkezleri” oluşturularak vatandaşın ayağına giderek halkı eğitmesi de çok çok önemsenmeli. Daha yazacak o kadar çok şey var ki sizinle paylaşılması gereken. Bunları bir panel''de, söyleşide yetkililerle tartışıp paylaşabilirim.

Devletin hafızasını niye kullanmadıklarını, var olan AFET PLANLARINA NEDEN İTİBAR ETMEDİKLERİNİ, ELDEKİLERİ GELİŞTİRMEDİKLERİNİ SİTEMLE SORMAK İSTERİM KENDİLERİNE. AMERİKA''NIN YENİDEN KEŞFEDİLMESİ Mİ? ELDE MEVCUTLARIN EŞGÜDÜM İÇERİSİNDE GELİŞTİRİLİP KULLANILMAYA DEVVAM EDİLMESİ Mİ? Sizce hangisi? Ben, bu depremin öncesinde ve sonrasında hizmet ve emekleri geçen Halk Gönüllülerini, STK''ların çalışanlarını, kamu çalışanlarını, askerlerimizi saygıyla anarken; HAYATLARINI KAYBEDEN VATANDAŞLARIMIZI DA RAHMET VE SAYGIYLA YAD EDİYORUM. AKLIN VE MANTIĞIN BİR OLDUĞU YOLDA ELELE YAŞAMAK VE YAŞANANLARI GELİŞTİRMEK DİLEKLERİMLE.”