Devlet ve Adalet

Bir ülkeyi "İslâmcıyım" diyenler yönetiyorsa ve o ülkede adalet yoksa, o yöneticilerin "Müslümanlığı" tartışmaya açıktır.

Sadece Osmanlı yönetimine dair yazılan siyasetnâme ve ıslahatnâmelere şöyle bir göz atılsa, Osmanlı Devleti'nin gerileyişinin asıl sebepleri hemen ortaya çıkar.

Madem bizim "İslâmcı" yöneticilerimiz, "Osmanlı" deyince gözlerinde hasret damlaları süyüm süyüm akıyorsa, o zaman Osmanlı dönemi nasihatnâmelerine, ıshlahatnâmelerine bir göz atmalılar.

Saray'da "başdanışman"dan geçilmiyor. Üniversitelerin alâkalı bölümleriyle temasa geçilip bu tür kitaplar çevrilebilir, sadeleştirilebilir. Birçoğu çevrilmiştir; doktora tezleri hazırlanmıştır. İnanın vaktim olsa, bütün nasihatnâmeleri bir bir çevirir Saray'a gönderirim.

Birkaç nasihatnâme ve ıslahatnâmeyi sıralayayım:

Âsafnâme (Lütfi Paşa), Kitâbu Mesâlihi'l-Müslimîn ve Menâfii'l-Mü'minîn (Yazarı bilinmiyor),  Nushatü's-Selâtîn (Mustafa Âli), Hırzü'l-Mülûk (yazarı bilinmiyor), Usûlü'l-Hikem fî Nizâmi'l-Âlem (Hasan Kâfi el-Akhisarî), Hâb-nâme (Veysî), Kitâb-ı Müstetâb (yazarı bilinmiyor), Koçibey Risalesi (Koçi Bey), Kanûnnâme-i Sultanî li-Aziz Efendi (Aziz Efendi), Düstûru'l-Amel li-Islâhi'l-Halel (Kâtib Çelebi), Usûlü'l-Hikem fî Nizâmi'l-Ümem (İbrahim Müteferrika)...

"Nizam-ı âlem"den bahsederiz... Nizam-ı âlem, halk arasında ayrıma gidilmemesi, bir kısmı "düşman", bir kısmı "bizden" görülmemesidir. İşte buna "adalet" diyoruz.

16. yüzyılın ikinci yarısından itibaren bozulma başlıyor. Önce bozulan "ilim" ve "adalet". Şimdiki vaziyetimize ne kadar da benziyor!

Öne çıkan ne? "Güç", "tek adamlık", "iltimas", "kabilecilik"; öz itibarıyla Cahiliyecilik. Cahiliyecilik; İslâm'ı anlamamak, eskiye, İslâm öncesine hasret çekmektir.

Osmanlı siyasetnâmelerinde ve ıslahatnâmelerinde "liyakat", "istişare", "adalet" ve "murakabe" kavramlarının altı kalın kalın çizilmiştir!

Osmanlı siyaset düşüncesinde tebaanın büyük bir önemi vardır. Padişah, yönetimi altındakileri Allah'ın emaneti olarak görmek ve her kim olursa olsun adaletle muamele etmek zorundadır. Çünkü saltanatın icrası halkla, iktidarın muhafazası da adaletle mümkündür.

Islahatnâmelerde, adalet mekanizmasına dönüşen bir güç anlayışı değil; güce dönüşen adalet tasavvuru savunulmuştur. İktidarın devamı ve varlık sebebi nasıl halk olarak algılanmışsa, halkın devamlılığı da güçlü bir saltanat teorisiyle açıklanmıştır.

Islahatnâmelerde, devlet ve devlet harcamaları üzerinde önemle durulmuştur. Devletin sağladığı adalet ve güvenlik ortamının, üretimi dolayısıyla da iktisadî hayatı canlandıracağı, sosyal refah seviyesini ve devlet gelirlerini yükselteceği ısrarla belirtilmiştir.(Dr. Coşkun Yılmaz, "Osmanlı Siyaset Düşüncesi Kaynakları ile İlgili Yeni Bir Kavramsallaştırma: Islahatnâmeler", Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi, C. 1, S. 2, 2002).

Türkiye büyük badire atlattı. Daha yakın zamanda darbeye maruz kaldık. Dört bir tarafımız sarılı.

Darbeden habersiz onbinlerce insan tutuklu, onbinlerce insan işinden edildi.

Eline silah alanlarla, cemaatin kapısından geçenler, selâm verenler, hepsi bir kefeye kondu.

O kadar çok mağdur var ki... Osmanlı'nın "adaletli" yönetiminde devletin yükselişini, "adalet"in yerlerde süründüğünde batışını, bahsettiğimiz nasihatnamelerden ve ıslahatnâmelerden takip edebilirsiniz.

Allah için, başınızı iki elinizin arasına alıp bir dakika olsun düşünün!

 

Yazarın Diğer Yazıları