Devlet ve vatandaş

KKTC her açıdan bakıldığında, Anayasası ve kurumları ile var olan ve yaşayan bir devlettir. Süper güçler tarafından tanınmaması bu gerçeği etkilemez. KKTC, halkının hür iradesi ile kurulmuştur. 24 yaşındadır. Kıbrıs Türk halkının kendi kendini idare hakkı 1960 Antlaşmalarının temelini teşkil etmektedir. Ayrı halk, ayrı demokrasi 1960 Antlaşmalarının omurgasıdır. Ortaklık devleti (Kıbrıs Cumhuriyeti) bunun bir sonucu olmuştu. Rum bunu yıktığı andan itibaren kendi kendimizi (hem de o günkü inanılması güç şartlar altında) “Geçici Türk Yönetimi”, “Türk Yönetimi”, “Federe Devlet”  ve en sonunda Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti olarak idare ettik ve ediyoruz. Rum’un bağnazlığı, emperyalistlerin doymak bilmeyen çıkarları nedeniyle ilk günden, eli kanlı Rum idaresi mahkûm edilmemişse bunun ayıbı kendilerine aittir. Dünyada huzur yoksa, terör varsa bütün bunlar emperyalist güçlerin doyum bilmez kendi çıkarları uğruna hak ve adaleti kurban etmelerindendir. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ayakta durdukça ve Garantör Türkiye emperyalist oyunlarına (Annan Planında olduğu gibi) yenik düşmezse Kıbrıs Türklerinin egemenlik haklarını kimse ortadan kaldıramayacaktır. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti var oldukça (ve içteki demokrasimize dıştan  “paralı-parasız-müftülü-müftüsüz” müdahalelerden vazgeçilmek kaydıyla) bu devletin varlığını inkâr kimsenin haddi olmayacaktır.
Her devlet kendi sınırlarını askerleri ile olduğu kadar yasaları ile de korumakla yükümlüdür. Komşu ülkelerle yapılan anlaşmalarla sınırdaki kontroller azaltılabilir; komşunun davranışlarına göre bu tedbirler artırılabilir. Bu her devletin yetkisi dahilindedir. Bu tedbirler vatandaşa bazı zorluklar veya sıkıntılar getirebilir. Vatandaş bu sıkıntıların bertaraf edilmesi için hükümet nezdinde girişimlerde bulunmak hakkına sahiptir. Ancak dünyanın hiçbir yerinde -hele ateş kes şartlarının devam ettiği bir ülkede, komşunun düşmanlığı devam ederken- vatandaş sıkıntı çekiyor diye sınırlardaki kontrolün gereksizliğini, yanlışlığını bizde yapıldığı şekilde ayyuka çıkarmaz. Giriş kapılarında kontrol varsa bu güvenlik içindir, ekonomik nedenledir, sağlık içindir. Güneye yoğurt almaya geçen vatandaş bunu bilecek ve Devletinin kapısında  beklerken devlete sahip olmanın hazzını çıkarmasını bilecektir. Karşı taraftaki ucuzluk, devletin sahibi olan halkımıza, devleti yozlaştırmak hakkı veremez. Unutmayalım iki ayrı ekonomide yaşamaktayız ve kendi ekonomimizi korumak hepimizin görevidir. Bizde olanı karşı taraftan alanların dikkat etmeleri gereken bir şey vardır. Tarihleri geçmiş mallar paket değiştirerek Türklere satılmaktaymış. Diğer yandan bizim ekonomimizi darbelemek ve hatta çökertmek için, Rum kapitalistler dampinge de gidebilirler ve ileride bunu çok yaşayacağız. Bugün çeşitli acenteliklerle övünenler ekonomi, tedbir alınmaksızın birleştirildiği takdirde, bunun acısını yaşayacaklardır.
Bütün bunlar Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde halkımız tüccar tarafından veya aracılar tarafından kazıklanmalıdır anlamına gelmemelidir. Bu konuda da Hükümete, Ticaret Odası’na ve tüketici derneklerine görevler düşmektedir. Çirkin olan, sorumlu zannettiğimiz bireylerin ve kuruluşların hudutları kontrol ve ekonomimizi veya sağlığımızı korumak için alınan tedbirleri sanki hudut yokmuş, devlet yokmuş gibi Rum’a ve dünyaya protesto ediş şeklidir. Diğer yandan Sn. Başbakanın “uzlaşma istemeyenlerin”  gelecekteki eylemlerinden bahsetmesini de yadırgadık. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde uzlaşma istemeyen yoktur; uzlaşma adı altında (Annan Planında olduğu gibi) teslimiyete gidecek yolların açılmasına karşı çıkanlar ve devletten vazgeçilemez, vazgeçilmemelidir diyenler vardır. Emperyalizmin karşısında “Toplum değiliz, halkız, ayrı devletimiz, ayrı demokrasimiz yaşayacaktır” diyenler vardır. Hatırlatırız.

Yazarın Diğer Yazıları