Dicle Nehri'nin kapakları...

Fırat'ın doğusuna operasyon...

Yaptık yapıyoruz... Girdik giriyoruz... Her an  başlayabiliriz...

Geçen hafta davul zurna ile ilan edilen operasyon için hâlâ geri sayım devam ediyor. Kimse, "daha önce bu kararı almadan görüşmedin mi, görüşmen gerekmez miydi" diye soramayacağı için dün R. Erdoğan, Trump ile görüşmesinden ip uçları verdi. Erdoğan, "Sayın Trump ile konuştuk Fırat'ın doğusundan bu teröristlerin gitmesi lazım. Eğer gitmezse biz göndereceğiz. Çünkü bizi rahatsız ediyorlar. Madem ABD ile stratejik ortağız o zaman gereğini yapmamız lazım" dedi. Yeni bir şey mi?.. Bunlar yıllardır  söylenmiyor muydu?.. O da ayrı bir soru işareti.

Sanki bir inkıta durumu var gibi!..

Bulmacanın diğer karelerine bakalım;

İktidar bir keskin viraj daha aldı. Hem de nasıl!. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, "Suriye'de Beşar Esad demokratik bir seçimi kazanırsa, onunla çalışmayı değerlendiririz" dedi. Bu demecin öncesine bakalım; Millî Savunma Bakanı Hulusi Akar, 6 Kasım'da, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay 20 Kasım'da Sudan'ı ziyaret etti. Erdoğan'ın "kardeşim" dediği Cumhurbaşkanı Ömer el- Beşir'in Şam'da Esad ile görüştüğü haberleri dün gündeme düştü. İktidarın bu makas değişikliğini nasıl anlamak gerekir. Ankara'da devlet aklını seslendiren bir uzmanın değerlendirmesi;

"Türkiye, Esad'dan çok El Muhaberat'a karşı. Muhaberat devletiyle yan yana gelmek istemiyor. Bunun yerine seçimlerden çıkmış bir hükümet söylemini dillendiriyor. Burada Esad olur, başkası olur fark etmiyor. Elbette burada da Rusya'nın etkisi var. Rusya, sürekli olarak Türkiye ile Suriye'yi iş birliğine çağırıyor. Bunun da nedeni, kendisinin Suriye'deki varlığı ve doğal olarak enerji kaynakları. Suriye'de kalmak için buna ihtiyacı var, nedeni de bu. Eğer petrol ve doğal gazı ABD'ye bırakırsa, petrol ve doğal gazın da fiyatlarında bir oynama olursa Rusya ekonomik olarak kaybeder. Bunun farkında ve Suriye'de sürekli olarak etkinliğini artırmak istiyor. Bu etkinliği artırırken de Türkiye ile Suriye'nin bir anlamda kavgalı değil, iş birliği içinde olmasını istiyor. Bu nedenle Türkiye ile Suriye'nin arasını yapmak için uğraşıyor. Bunun karşısında Suriye ile iş birliği konusunda konferansta Dışişleri Bakanı bir perspektif ortaya koydu. Seçimlerini yapmış, demokratik bir Suriye ile iş birliğine hazırız anlamında sözleri söyledi. Türkiye artık muhaberat devleti istemiyor hepsi bu."

***

Tekrar başa dönelim. Fırat'ın doğusuna her an başlaması beklenen operasyona... Önce bizden bir not; Saraydan medya kuruluşlarına talimat gitti, "sınırda kamp kurun ve sürekli yoğun bir şekilde operasyon haberleri verin" diye. Dışarıdan bir not; ABD derin devletinin finanse edip desteklediği medya ağında Arapça yayın yapan alhura.com adlı internet sitesi 13 Aralık'ta isminin açıklanmasını istemeyen bir ABD'li yetkiliye dayandırarak şu haberi verdi;

"ABD Savunma Bakanlığı'nda bir yetkili, Suriye'de konuşlu ABD güçlerinin Türk ordusunun yakında ya da önümüzdeki 30 günde Suriye topraklarında özellikle de SDG'nin yanı sıra ABD güçlerinin bulunduğu bölgelere girmeye hazır olduğuna dair veriler ve kanıtlar göremediklerini belirtti."

Kafanız mı karıştı? O zaman biraz daha açalım;

Suriye'de, kuzey petrol ve gaz sahaları hâlâ 13 ABD üssü komutasındaki PKK/YPG kontrolünde. Daha da kritik olan ise; Rusya ve ABD bu kaynaklar üzerinden pazarlık yaparak özerkliğe çok yakın davranmakta.

Uzun zamandır, Suriye'de PKK/YPG terör örgütünün tüm masraflarını Suudi Arabistan ile Birleşik Arap Emirlikleri karşılıyor. Cemal Kaşıkçı cinayeti bir iç muhalefet hesaplaşması mıydı?.. Bence hayır!.. Kaşıkçı, ABD ve Suudilerin Türkiye karşıtı planları ve PKK/YPG'ye para akışını bilmesinin kurbanı oldu. Devlet aklı, Kaşıkçı cinayetinin perde arkasını çok iyi çözdü.

Devlet aklını seslendiren o ismin analizlerine devam edelim;

"Türkiye'nin güvenlik sorunu olduğu için bu operasyonda ısrarcı oluyor. Fırat'ın doğusunu kontrol edemediğiniz zaman batısında etkin olmanızın bir anlamı kalmıyor. Bunu Türkiye'yi yönetenler fark etti. Türkiye zaten Suriye politikasında Esed'den tekrar Esad'a gelirken, Esad ile uğraşmayı da bıraktı, hayali Kürt devletine izin vermeme noktasına geldi. Yani realist bir politika izlemeye başladı. Daha önce söylenen gibi artık kişisel çıkarlar üzerinden dış politika belirlenmiyor. Bu da bize şunu gösteriyor, devlet aklı artık tamamıyla devrede. Yani 15 Temmuz'dan sonra giderek millîleşen bir ordu, millî dinamikleri kullanan bir ordu var. Bu tür operasyonları yapabileceğini gösterdi, göstermeye de devam ediyor. Sonuçta, Türkiye bölgesel bir güç olacaksa, böyle bir iddiası varsa bunu yapmak zorunda. Diğer taraftan bir şeyi de kaçırmamak gerek, Türkiye Suriye rejimi ile çalışma mesajları verirken, İran da ABD ile masaya oturma mesajları verdi. Bunlar önemli mesajlar."

Kafanız daha çok mu karıştı?.. En iyisi, ben, tüm olup bitenlerin kısaca tercümesini yapayım;

ABD, Erdoğan'ın içinde bulunduğu tüm sıkışıklıkları gayet iyi hesaplayıp, tüm stratejik hamleleri peş peşe yapıyor.  Erdoğan iki arada bir derede kalıyor!.. Bir tarafta devlet aklı diğer tarafta ABD'den gelen talimatlar doğrultunda çok büyük etkisi altında kaldığı İbrahim Kalın aklı... Dicle'nin kapakları bakalım nereyi patlatacak!..

Yazarın Diğer Yazıları