Dilin bayramı mı olur!

Virüs, darbe, ayrışma... derken, bazı kutlamalarımız geri planda kalıyor. Türk Dil Bayramı'nın 743. yılıydı dün.

Bu köşede, dilimizi doğru kullanma hassasiyetimizi her fırsatta ortaya koyarız.

Türkçenin sağlam bir temeli vardır. Öyle olmasaydı Orhun Abideleri, Kutadgu Bilig, Divanu Lügati't-Türk nasıl ortaya çıkardı!

Kaşgârlı Mahmut, Araplara Türkçeyi öğretmek için Divanu Lügati't-Türk'ü yazmamıştır; Türkçenin gücünü, hâliyle Türk'ün gücünü ortaya koymak istemiştir. 1077'de, Bağdat'ta Halife'ye takdim ettiği eserinin ön sözünü okuduğumuzda bunu açıkça görürüz:

"Allah onlara Türk adını verdi ve onları yeryüzüne hâkim kıldı. Zamanımızın hükümdarlarını onlardan çıkardı; dünya milletlerin idare iplerini onların ellerine verdi; onları herkese üstün kıldı; kendilerini hak üzere kuvvetlendirdi. Onlarla birlikte çalışanı, onlardan yana olanı yüceltti ve Türkler dolayısıyla onları her isteğine eriştirdi; bu kimseleri kötülerin kötülüklerinden korudu. Oklarının isabetinden korunabilmek için, aklı olana düşen iş, bu insanların tuttuğu yolu tutmak oldu. Derdini dinletebilmek ve Türklerin gönlünü almak için onların dilleriyle konuşmaktan başka çıkar yol yoktur. Bir kimse kendi cemiyetinden ayrılıp da Türklere sığınacak olursa o cemiyetin korkusundan kurtulur; Türklere onunla birlikte başkaları da sığınabilir."

Bu satırları yazan "dini bütün" Kaşgârlı Mahmut Türklere dair hadis de naklediyor.

Sonra Farsça ve Arapçanın tesirleri artıyor.

Türk Dili Bayramı nereden geliyor? Karamanoğlu Mehmet Bey, 1277'de bir ferman yayınlıyor: "Şimden girü hiç kimesne kapuda ve divanda ve mecâlis ve seyranda Türki dilinden gayri dil söylemeye..."

Karamanoğlu Mehmet Bey muhtemelen Türkçe buyurmuştur ama, metin bize Farsça bir eserden ulaşmıştır. Yukarıdaki cümle İbn Bîbî'nın "El-Evâmirü'l-Alâiye fi'l-Umûri'l-Alâiye" eserinde yer almaktadır. Yazıcıoğlu Ali, bu eserin tercümesini, 15. yüzyılda yazdığı Türkçe "Tevârih-i Âl-i Selçuk"a eklemiştir.

Türkçemize sahip çıkacağız derken, Arapça ve Farsçaya tavır koyma yüzünden ipin ucunu kaçırdık.

Geçmişte, Prof. Dr. Faruk K. Timurtaş, Prof. Dr. Muharrem Ergin, Prof. Dr. Necmettin Hacıeminoğlu ve daha birçok hocamız "yaşayan Türkçe"nin kavgasını verdikleri için Türk Dil Kurumu'ndan ihraç edilmişlerdi.

Geçmişte dil tartışmaları gazete sayfalarını doldurmuştur. Dil kavgası veren yazarlarımızdan biri de merhum Ergun Göze'dir. Kızı Zeynep Uluant, babasının dilimize dair yazdıklarını bir araya getiriyor. Bana da hatırlattı ve birkaç yazısını gönderdi. Ergun Göze şu tespitlerinde haksız mı?

"Kelime uydurmak kimsenin hakkı değildir demiştim. Amma her kaidenin bir istisnası vardır. Ve yani kelimeler de vardır. O halde bunları kim uydurur? Önce millet… Milli dehâ… O'nun kullandığı esasen uydurma değildir. Kimsenin itirazına uğramaz çünkü. Meselâ 'Kaptıkaçtı' mesela 'Dolmuş' mesela 'Gecekondu'. Dikkat edilirse bunlar yeni çıkan ihtiyaçlar karşısında milli dehanın bu ihtiyaçları karşılayıcı buluşlarıdır.

Hiçbir müessese, şahıs yeni kelime, yeni dil teklif edemez. Ederse tutmaz. Zorla tutturulursa dil olmaz. Dilin sadeleştirilmesi bazı ağdalı ve daha doğrusu önceki nesiller tarafından uydurulmuş, suni kelimelerin kullanılmaması ile olur. Türk dili bu noktaya Ömer Seyfettin ile zaten gelmiştir." (Ergun Göze, "Kimin Hakkıdır?", Tercüman, 27 Ekim 1974).

 

dfs-004-001-011-001-001-001-002.jpg

Yazarın Diğer Yazıları