Din-demokrasi-kalkınma

Orta Çağ'ın sonu ve Yeni Çağ'ın başlarında Katolik Kilisesi harcamalarının artması üzerine, Kilise tarafından ''eğer Hristiyanlar günahlarından arınmak istiyorsa kiliselere bağışta bulunsunlar" diye bir bildiri yayınlandı.  Karşılığında Papa bir tür günah çıkarmak ve ölümden sonra cennete gitmek için Endüljans denilen belge vermeye başladı. Endüljanslar dinler tarihinde yapılmış en büyük saptırmadır. Bu uygulama halkın kiliseye olan inancını zayıflattı ve kiliseye karşı tepki yarattı. Bu tepki Rönesans ve Reformun nedenleri arasındadır.

Aslında Hristiyanlık aydınlanma çağına kadar , yalnızca kilisenin zenginleşmesine dönük olarak çalışmıştır. Krallara , feodal  unsurlara , borç verecek kadar zenginleşmiştir. Reform öncesi Hristiyanlık demokrasinin de önünü kesmiştir.

Avrupa'da Rönesans ve Reform'dan sonra ve tarihi süreç içinde demokrasi anlayışı da gelişti. Avrupa'da 18. yüzyılda doğan aydınlanma döneminde demokrasi geleneği oluştu. İnsanın kendi yaşamını düzenlemesi anlayışı ön plana çıktı. Bu da demokrasiyi dini vesayetten kurtardı. Demokrasi geleneğinin oluşmasına imkân veren bir süreç başladı.  Dine, vahye, metafiziğe, dini kurumlara ve kiliseye akıl yoluyla bakmanın bir başlangıcı oldu. Din ve Tanrı merkezli toplum düzeninin yerini akıl merkezli, rasyonel düşünce aldı. Fransız Devrimi bu temel anlayışın bir yansıması olarak ortaya çıktı.

Dinler de dünya nimetleri konusunda da farklı anlayışa sahiptir. Hristiyanlıkta  Katolik ve Ortadoks mezheplerinde, kapitalist  anlayışına uygun değildir zira bu dünya'yı ve zenginliği kutsamazlar. Protestanlık ve Musevilik ise dünya nimetlerini, zenginliğe önem verirler.

Hristiyanlık dininde, Protestanlık mezhebi diğer mezheplere göre her zaman daha az sınırlayıcı kural ve daha çok serbestlik tanımıştır. Daha çok serbestlik aynı zamanda demokrasiyi ve dinin demokrasi ve kalkınma üstündeki baskısının azaltmıştır. Laiklik bağımsız düşünceyi, bağımsız düşünce de teknolojik buluşları da beraberinde getirmiştir.

Dinler arasında akıl yoluna en açık din veya inanç, Budizmdir.  Budizmi din değil, felsefe olarak yorumlayanlar da var.  Budizm insanı ön plana çıkarır. Katı ve bağlayıcı kuralları yoktur.  Buda ''aydınlığa körü körüne bir inançla değil, kişinin kendini bulmasıyla ulaşılabileceğini belirtmiştir." Ne var ki Çin, Japonya ve uzak doğuda Budizm, Konfüçyüsçülük, gibi felsefi inançlarda da özgürlüğe karşı otoriteyi, bireylerin haklarına karşı ödevlerini ön planda tutan bir anlayış hakimdir. Ayrıca Devlete karşı bireylerin hakları yerleşmemiştir. İktidarı demokrasi süreci ile kontrol etmek gibi bir gelenek oluşmamıştır. İnsan hakları ve akla öncelik veriyor olmasına rağmen uzak doğu dinlerinde demokrasi anlayışı ile batı demokrasi anlayışına uymaz.

Öte yandan yine Budizm dünya nimetlerini ve çalışmayı köstekleyen bir felsefeye sahiptir. Bu nedenle kalkınmada etkili bir din felsefesi değildir.

Konfüçyüslük Çin Klasiklerine dayandırılan ve Konfüçyüs'ün ismiyle ilişkilendirilen dinî ve ahlâkî, sosyal, politik ve ekonomik-inanç ve uygulamalar bütünüdür.

Konfüçyüs öğretisinde de biat kültürü baskındır. Demokrasi anlayışı sınırlıdır.

Yine uzak doğu dinlerinde devlete karşı bireylerin hakları yerleşmemiştir. İktidarı demokrasi süreci ile kontrol etmek gibi bir gelenek oluşmamıştır.

Hinduizm ve Brahmanizm de var olan "Kast Sistemine" (sınıf ayrımı) ise demokrasiye aykırı bir anlayıştır. 

İslamda Laik Türkiye ve bu gün, Tunus dışında İslam ülkesinde demokrasi yoktur. Dahası hiçbir islam ülkesi kalkınmış değildir. 

Batıda ve uzak doğuda bu gelişmelere karşı, doğuda-İslam'da, dini siyasi alanda kendi çıkarları için kullanan, din adamları, emirler ve krallar ile bazı siyasiler  islamı istismar ederek farklı yorumlar getirmiştir. Başta ABD ve Rusya olmak üzere birçok ülke islamda oynayan zemin taşlarını kendi çıkarları için  kullanmıştır. Bu yüzden mezhep savaşları hızlanmış ve İslam giderek demokrasiye karşı daha tahripkâr olmuştur.

İslamda reform yasaktır ve fakat ''Güncelleşmesi'' konusunda başta Cumhurbaşkanı olmak üzere genel bir mutabakat mevcuttur.

Son otuz yıldır Dünyada  küreselleşme ile birlikte demokrasi kültürü de yaygınlaşmıştır. Ancak yine de dünyada dinler, mezhepler, kültürler ve etnik çatışmalar yaşanmaktadır.

 

Yazarın Diğer Yazıları