'Dini bütün' Saray erkânına derkenar

'Dini bütün' Saray erkânına derkenar

R.T. Erdoğan, kendi vakıflarına İbn Haldun Üniversitesi''ni kurdurdu ve ilk mezunlarının diploma töreninde konuştu. Konuşmasına göz attım, İbn Haldun''un ilmine dair bir sözüne rastlamadım. Halifeler ve devlet yöneticilerine dair çok önemli değerlendirmeleri vardır. Bunlara hiç girmedi. Üniversitenin adı İbn Haldun ama İbn Haldun''un kendisi yok. Üniversitenin müfredatına bakmadım. Belki sosyoloji bölümünde, belki tarih bölümünde, belki iktisat bölümünde İbn Haldun''a sayfa açmışlardır.

İdeolojik temelle kurulan üniversitelerden pek hayır beklemem. İbn Haldun önceliğim olduğu için sadece adını duyurmaları beni memnun ediyor. Kendi ideolojileri dışında belki birileri, İbn Haldun''u merak eder.

Konuya neden İbn Haldun''dan girdim?

 

Buna gelmeden önce, medrese mantığını ön çıkaran Saray''a geçmişte medreselerin neye öncülük ettiğinin notunu düşeceğim. O not pek hazzetmeyecekleri "Üç Tarz-ı Siyaset"in yazarı Yusuf Akçura''dan. (İbn Haldun''da okuyanlar ve ders verenlerin elinin altında olması gerekli "Üç Tarz-ı Siyaset"i tartışmalarıyla beraber yayınladım: Üç Tarz-ı Siyaset ve Tartışmalar, Bilge Kültür Sanat Yayınları. Yine İbn Haldun''un Mukadime''si üzerinde de çalıştım, 299 dipnot düştüm. İlgi Kültür Sanat Yayınları''ndan iki cilt olarak çıktı. Bir not daha: Mukaddime''nin İngilizcesi, Arapçası hâliyle elimin altında. İspanyolcasını merak ettim. Çünkü İbn Haldun Endülüs''te de kaldı. Nasıl bir çalışma yapmışlar? Benim Doç. olan çocuk İspanyolcasını buldu. Daha doğrusu buldurdum! İnşallah çalışır!)

Yusuf Akçura, Türk Yurdu''nda çıkan "Darülfünunlarda Talebe Hayatı ve Talebe Ruhu" makalesinde eski medreselere temas eder:

"Eski Yunan''da tilmizler ve müritler vardı. Roma''da, bilhassa Şarkî Roma''da medrese ve talebe görüyoruz. Bi­zans''ta talebe cemiyetleri kurulmuştur. Hristiyan Bi­zans''ın mezhep ve papaz kavgaları arasında talebe haya­tının gürültüsünü de işitiyoruz.

İslâm medeniyeti, İslâm dünyasında medrese ve tale­be merkezleri yarattı. Şam, Bağdat, Buhara, Kahire bun­ların en meşhurlarıdır ve bu İslâm medreseleridir ki zarf ve mazruf itibarıyla bugünkü dünya dârülfünûnlarının ec­dadıdır. Bu eski İslâm medreseleridir ki tekâmül ede ede Garbın muasır dârülfünûnları hâline tedennî ede ede şar­kın bugünkü medreseleri hâline geldi..."

Akçura, özellikle Buhara Medresesi''ni örnek gösterir:

"Bugünkü Avrupa talebe hayatının hemen bütün un­surlarını Buhara talebesi hayatında bulabiliriz. Ancak ipti­daî bir şekildedir. Şark talebe hayatının sevimli, güzel, ay­dınlık cihetleri fazla olmakla beraber gölgeleri de yok de­ğildir. Lâkin asıl mühim olan, bu hayata nâzım ve hâkim olan ruhtur. İslâm âleminde talebe hayatına hâkim olan ruh ilmî ve dinî idi."

Sonra medreseler, ilmi bıraktı, dinî hayatı öne çıkardı ama onu da beyin çeperlerindeki kırıntılarla!

Bizde medrese derken, Osmanlı''nın ilmi ve İslâmı kendi dar beyinlerine sıkıştırmış "softalar" akla gelir. İslâmda medreselerin başka yerleri çok farklıydı ve Batı, bu örnekleri hemen kapmıştı.

Söz İbn Haldun Üniversitesi''nden, İbn Haldun''dan açıldı. Araya Yusuf Akçura girdi. Mevzumuzu bütünleştiriyor. Yusuf Akçura makalesinin sonunda dârulfünûn (üniversite) hocalarına seslenir:

"Dârülfünûn hocası talebesine ilimle beraber ilim ka­dar belki ilimden fazla muayyen bir ruh, bir ideal verebilmelidir. Bu ruh kanaatimce ilme, vüsûka muhabbet, fikir ve gayelere sadakat olmalıdır. Bu bir esas-ı ilmî olduğu gibi bir esas-ı ahlâkîdir de... Bundan başka millete, milli­yete, halka muhabbet; maraza, acze, fakra ve sefalete merhamet telkin edebilmelidir. İlim, maddî ve manevî bu hastalıkların çaresini bulabilmek itibarıyla bir kıymet­tir. İlim hayat içindir. Fakat hayat-ı ferdiyeden ziyade hayat-ı umumiye, hayat-ı içtimaiye içindir. İçtimaî gayesiz, idealsiz ilim kısırdır." (Türk Yurdu, C. 9 (16), şu anda kaynak elimin altında olmadığı için ayrıntılı künye veremiyorum. A.T.)

R. T. Erdoğan''ı birileri "halife" görmek istiyorlar. Halifeliğe kendilerince bir dinî ölçü koyuyorlar. Hiç alâkası yok. "Halifelik", diktatörlerin tahtlarını korumak için dinî temel aramalarından başka bir şey değil.

İbn Haldun, yöneticilere ne diyor, bakacağız. Onun örnekleriyle, bizim "dini bütün" idarecilerimiz örtüşüyor mu, göreceğiz.

Yazarın Diğer Yazıları