Dinî ve siyasî taassup

Kaynaklar taassubu (fanatizm): "Bir din, bir düşünce veya bir partiye aşırı derecede ve körü körüne bağlanma" şeklinde tanımlar. Dikkat edilirse burada üç ayrı taassuba işaret edilmektedir:
1 - Dînî taassup.
2 - Fikrî taassup.
3 - Siyasî taassup.
Bunlardan "fikrî taassup" şükür (!) bizde yok. Düşünen, fikir üreten olmadığı için, olmayan bir şeyin tabii ki taassubu da olmaz. Dînî ve siyasî taassup da çoğu zaman iç içe girdiğine göre, bir tek taassuptan bahsedebiliriz:"Dînî-siyasî taassup…"
Dînî-siyasî taassup, iktidar olabilmek için dini araç olarak kullanma hastalığıdır ki, İslâm tarihinde ilk müşahhas örneği "Sıffîn" savaşında görülmüştür. Malum, Hz. Ali taraftarları ile Muâviye yanlıları Sıffîn ovasında savaşa tutuştukları sırada Muaviye askerleri mağlup olacaklarını anlayınca mızraklarının ucuna Kur'ân sayfalarını takmışlardı ve daha sonra olaylar Hz. Ali Efendimizin suikast sonucu öldürülmesine kadar gitmişti. Şu hikâye, sürecin nasıl geliştiğini sanırım özetlemektedir:
"Anlatıldığına göre, Hz. Ali taraftarlarının yoğun olduğu Kûfe şehrinden devesiyle Şam'a bir Arap gelir. Sokakta gezerken bir Şamlı, Kûfeli Arap'a: 'Bu dişi deve benim' der. Kûfeli, 'Ne münasebet, deve benim, üstelik dişi değil, erkek' derse de tartışma büyür, konu Muâviye'ye kadar ulaşır. Muâviye halkı toplar, tarafları dinler ve kararını açıklar: 'Bu dişi deve Şamlınındır.' Sonra halka dönüp sorar: 'Bu dişi deve kimindir?' Halkın hep bir ağızdan: 'Bu dişi deve Şamlınındır' demesi üzerine Muâviye, Kûfeli Arap'ı yanına çağırır ve: 'Ey Kûfeli, sen de ben de biliyoruz ki bu deve senindir. Ayrıca dişi değil, erkektir. Sen Kûfe'ye dönünce olup bitenleri Ali'ye anlat. Ve de ki: 'Muâviye'nin, erkek deveye dişi diyecek kadar körü körüne kendisine itaat eden 10 bin taraftarı var.' Ali, ona göre ayağını denk alsın".
İşte dînî-siyasî taassup dediğimiz şey budur ve bu tip fanatik kalabalıkların ne yapacağı belli olmaz.
Maalesef son zamanlarda bizde, söz konusu hikâyeyi hatırlatacak ifadeler sarf edilmeye başlandı. Esasen bizi ürküten, korkutan ve endişeye sevk eden de bu tarz beyanlar oluyor: "Aya 4 şeritli yol yaptık desek inanacak bir kitlemiz var" yahut "Bizim zaten abdestimiz var. (…) Biz eylem falan yapmayız. Biz gece vakti işi bitirir ertesi gün işe gideriz" gibi sözler sizleri endişelendirmiyor mu?
Bana sorarsanız cehaletle taassup doğru orantılıdır. Yani cehalet arttıkça taassup (fanatizm) da artar. Hele cahil insanlara particilik aşılar ve bunu da "din"le süslerseniz parti militanı mücahitler yığını elde edersiniz ki onlar "vur deseniz vurur, öl deseniz ölür." Sorumluluk sahibi yetkililer, ülkenin -maazallah- böyle bir ortama sürüklenmemesi için gerekli tedbirleri zamanında almalıdır. Yarın geç kalınmış olabilir.  
Maalesef insanlar, içinde bulunduğu ortamın olumsuzluklarını pek fark edemiyor. Üniversite hocalığım sırasında bu gerçeği öğrencilerime şöyle açıklamaya çalışırdım: "Çocuklar, bu sınıfta kaç kişi varız? En az 70 kişi değil mi? Yarım saattir buradayız. Doğal olarak bu sınıfın havası kirli ama bizler hissetmiyoruz. Lakin dışarıdan birisi gelse buradaki havanın kirli olduğunu hemen fark eder. Aynı şekilde, içinde bulunduğunuz cemaatin yahut benimsediğiniz siyasî görüşün eksiklerini de göremezsiniz. Bu sebeple ara sıra, dâhil olduğunuz cemaate, sempati duyduğunuz topluluğa dışarıdan, sade bir vatandaş gözüyle bakmaya çalışın. Objektif olabilmenin, doğruyu görebilmenin, fanatizmden uzak durabilmenin metotlarından biri de budur…"
Demem o ki, ülkemiz için taassup/fanatizm her zaman için büyük bir tehlike olagelmiştir. Son zamanlardaki kıpırdanmalar bize taassubun/fanatizmin ayak sesleri gibi geliyor. Feryadımız bunun içindir.  

ACZİMİN GİRYESİ:
Bu ülke; ilmi hür, vicdanı hür fertlere muhtaç,
Millete hizmet etmek istersen gel bu yolu aç.
                                                (Li-müellifihî)

Yazarın Diğer Yazıları