​​​​​​​Diplomasi mi? O da ne?

Afganistan, Azerbaycan, Arnavutluk, Bosna Hersek, Kosova, Kuzey Kıbrıs, Katar, Irak, Lübnan, Suriye, Sudan ve Somali.

Bunlar, Türk askerinin, hali hazırda, bulunduğu ülkeler.

Bu ülkelere bu hafta itibariyle bir de Libya eklendi.

Daha doğrusu eklenecek.

Çünkü Türkiye Büyük Millet Meclisi'nden geçen teskere, Libya'ya asker gönderilmesi konusunda Cumhurbaşkanı'na yetki veriyor. Buna göre ne kadar askerlerin ne zaman gönderileceğini, orada ne kadar kalacaklarını, ne kadar teçhizat götüreceklerini, neler yapacaklarını Cumhurbaşkanı belirleyecek.

***

Zaten tahmin edersiniz ki, TBMM'de yapılan oylama ve bu oylama sonucu (AKP + MHP milletvekillerinin oyları ile) alınan karar, aslında çoktan verilmiş bir kararın sorumluluğunu paylaşmak için alındı. Tek bir kişinin çoktan verdiği kararın sorumluluğunu paylaşma için…

Sorumluluk dediysem yanlış anlamayın; elbette ki o tek kişinin iç hukukta siyaseten herhangi bir sorumluluk yok.

Ancak bir sonraki Cumhurbaşkanlığı seçiminde (eğer aday olabilirse) kendisini seçmeyerek halk sorumluluğunu hatırlatabilir. O kadar.

Bu gerçekleşene kadar, binlerce asker, bir kişinin kararıyla Libya'ya gidiyor.

Üstelik 2011'de Libya iç savaşı başlamadan bir ay önce "NATO'nun Libya'da ne işi var? Böyle saçmalık olur mu?" diyen de aynı bir kişi idi.

Tabi bu söyleminden bir ay sonra şu açıklamayı yapan da yine aynı kişiydi: "NATO, Libya'ya girmelidir, Libya'nın Libyalılara ait olduğunu tescil için girmelidir."

Şam'da namaz kılmak hevesiyle Suriye'deki merkezi hükümete kafa tutan da aynı kişiydi, Libya'da merkezi hükümetin meşru olduğunu ve onu desteklemek gerektiğini söyleyen de aynı kişi.

Peki bu tutarsızlıklar, nereye kadar sürdürülecek?

Dış politikadaki hatalarımızdan neden ders alamıyoruz?

***

Önce Batı'dan soyutladık kendimizi, sonra Doğu'dan… Dört tarafımızda siz deyin iki, ben diyeyim üç ülke hariç ilişkilerimizin iyi olduğu ülke yok.

Çünkü yeni hükümet sistemimizde her ne kadar her türlü kararı alabilen tek kişinin siyasi sorumluluğu olmasa da uluslararası ilişkilerde siyasi sorumluluğunun hala olduğunu unutmamak gerekiyor.

Belki bugün, diplomasi, manasını bile unuttuğumuz bir kavram. Ama gerçekte, gelişmiş devletler için öncelikli hedef, dış politikayı diplomatik yollarla belirlemektir; askeri gücün ise caydırıcı etkisinden faydalanılır.

Tüm bu olması gerekene ters düşen dış politikamız, bize yalnızca dış ilişkilerde değil, içeride de ekonomik açıdan oldukça büyük zarar veriyor.

Tüm bu zararları düşünmeden, sonuçlarını hesap etmeden yol almaya devam edersek; 5 milyon Suriyeli meselesi, dış politikamızın yol açtığı sorunların küçük bir parça olarak kalır.

O yüzden demem o ki: "Diplomasi", hükümetin acilen manasını öğrenmesi ve uygulamaya koyması gereken bir yöntem.

 

Yazarın Diğer Yazıları