Diyarbakır'ın "huzur" çığlığı!..

Şiddetin o kanlı namlusu yine aynı yöne mi dönüyor?..

Öfkeyi zıvanadan çıkartan o vahşet yine aynı hedefe mi yönleniyor?..

Ovalardan, mezralardan ve köylerden yine vahşet mi saçılacak ayrılıkçı şiddetin öfkesinden?..

Devletle milleti karşı karşıya getirme stratejisinin unutulmayan o vahşetleri yine mi at koşturacak Güneydoğu'da?..

Konu "terör" ve onun bitmeyen dehşeti olunca, eskinin o kanlı günlerini gözler önüne seren sorular bitmiyor ve belli ki de hiç bitmeyecek...

Asında kan bulaşmış bir bumerangın kendini vurmasından başka bir şey değil son sarsıntılar!..

Çünkü kendi coğrafyasında; kendi insanlarını şiddet sarmalında, buhrana sürükleyen bir sonuçsuz gidişatın yeni versiyonları ne yazık ki Güneydoğu'da toplumu yeniden ürkütmeye başladı...

Oysa o coğrafyada şiddet kurbanı kadınlar, çocuklar, öğretmenler, hemşireler, muhtarlar, korucular yani siviller unutulmadı...

Evet; PKK'nın 15 Ağustos 1984'te başlattığı terör saldırıları uzun süre Güneydoğu köylerinde sivilleri de hedef almıştı...

Gazeteciliğe başladığım yıllarda, manşetlerde benzer haberlerin kan dökülen satırları hiç eksik olmuyordu; "PKK köy bastı, sivilleri katletti!.."

Peki; neler yaşanmıştı o zamanlar, örgütün katliam yaptığı o masum köylerde?..

Kimler kurban olmuştu devletle yurttaşı karşı karşıya getirmeye yönelik o kanlı eylemlerde?..

Hiç kuşkusuz katliamların bilançosu yüzyıllar geçse de unutulmayacak ama, ya son günlerde yaşananlar?..

Şiddetin son halkası!..

Sivillere yönelik katliamlar, PKK'nın eylemlere başladığı 1984'ten 3 yıl sonra, yani 1987 ortalarında yoğunlaşmıştı...

Örgüt; 20 Haziran 1987'de, Mardin'de 16'sı çocuk,  6'sı kadın 30 kişiyi katletti...

18 Ağustos 1987'de, Eruh'taki Milan mezrasına baskın düzenleyen PKK'lılar 2'si bebek 25 kişiyi öldürdü...

10 Haziran 1990 tarihli eylem yeri Güçlükonak'a bağlı Çevrimli köyüydü... Burada 12' si çocuk, 27 yurttaş öldürüldü...

22 Temmuz 1991'de, PKK'lıların Midyat'ta yaylım ateşine tuttuğu araçlarda 19 sivil yaşamını yitirdi...

Bitlis Tatvan'da, 13 sivil kurşuna dizildiğinde, takvimler 11 Haziran 1992'yi gösteriyordu...

1 Ekim 1992'de, Bitlis Cevizdalı köyüne saldıran teröristler 30 yurttaşın canını aldı...

2 Temmuz 1993'te, Bahçesaray'daki Sündüz Yaylası'nı basan teröristler 14'ü çocuk 24 kişiyi öldürdü...

5 Temmuz 1993'te, Başbağlar köyüne saldıran PKK'lılar, 33 yurttaşı katletti...

16 Eylül 2010'da, Hakkari'de mayına çarpan bir minibüste ikisi bebek 9 kişi yaşamını yitirdi.

13 Mart 2016'da, Ankara Güvenpark'ta bir araca yönelik bombalı saldırıda, 36 sivil yaşamını yitirdi...

Evet; 1984'ten günümüze kadar PKK'nın sivillere yönelik yüzlerce saldırısında 10 binden fazla yurttaş yaşamını yitirdi, binlercesi de yaralandı...

O saldırılarda ne yazık ki öğretmenler, köy korucuları, muhtarlar, hemşireler ve mühendisler de şehit oldu...

Peki; o katliamlar toplumda büyük infiale yol açmışken ve geçtiğimiz 5 yılda örgütün çok sayıda bombalı saldırısı ve intihar eyleminde de yüzlerce yurttaş yaşamını yitirmişken, Diyarbakır'ın Kulp ilçesinde neler oldu?..

Analara gözdağı mı?..

PKK'nın son 3 yılda en büyük darbeyi yediği alanlardan biri Hakkari'den sonra, Diyarbakır...

3 yıl önceki "hendek" saldırıları sırasında çok sayıda güvenlik görevlisinin şehit olduğu Diyarbakır merkezinin yanı sıra, örgüt Lice ve Kulp ilçeleriyle çevresinde sürdürülen operasyonlarda da büyük darbe aldı...

Bölgede tonlarca uyuşturucu, mühimmat ve silah ele geçirildi, örgütün buradaki milis yapıları enterne edildi, PKK'nın bölgedeki saldırıları da önemli ölçüde engellendi...

Son dönemde önemli olayların yaşanmadığı Diyarbakır'ın Kulp ilçesinde, odun kesmekten dönen köylülerin aracına yönelik bombalı saldırıda 7 yurttaşın ölmesi, 10 kişinin de yaralanması çok şaşırtıcı bir döneme de denk geldi...

Bu saldırı; PKK'nın Lice ve Kulp ilçeleri ile çevresinde halen hareket halinde olduğunu kanıtlarken, olayın Diyarbakır HDP il binası önünde, çocukları kaçırılan ailelerin eylemine rastlaması dikkat çekti!!!

Bu eylem ve Kulp saldırısı yan yana getirildiğinde, gerekçesi ve sonuçları açısından çok önemli sorular da kafa karıştırıyor...

Oğlunun dağa kaçırıldığını gerekçe gösteren bir kadın tarafından başlatılan eyleme katılan ailelerin 25'e yükselmesi, PKK'ya yönelik son 25 yılda bölge halkından gelen ilk örgütsel tepki olarak öne çıkıyor...

Oturma eylemine partiler, sanatçılar ve sivil toplum örgütlerinin de destek vermesiyle birlikte, PKK bölgede iyice sorgulanır hale getirilirken, Kandil Dağı'ndaki panik de arttı...

İşte Kulp saldırısı bu paniğin sonucu olarak dikkat çekiyor...

Ne yapmaya çalışıyor acaba PKK?.. 25 aile tarafından sürdürülen ve daha da büyüyeceği tahmin edilen HDP il binası önündeki eyleme tepki göstermek uğruna, yurttaşlara gözdağı vermeye mi çalıştı örgüt?..

Kulp saldırısı, HDP önündeki eylemin durdurulmasına mı hizmet etti?..

Öyleyse geride tek gerçek kalıyor; PKK uzun yıllardır intifada-kepenk kapatma eylemlerine de zorlayarak adeta "şiddet yorgunu" haline getirilen yurttaşlar üzerinden kendi ayağına bir kez daha kurşun sıkıyor!!!

Hiç kuşkusuz, yakında duyarlı Kürt yurttaşlar ve sivil toplum örgütlerinden de artacak tepkilerle birlikte, PKK kendini iyice sorgulayacağı bir döneme sürüklenecek...

Çünkü PKK bir kez daha sivilleri hedef alarak halktan iyice uzaklaşırken; anaların eylemi, siyasallaşmış şiddetin kendini sorgulayacağı mekanizmayı büyütecek gibi görünüyor...

Evet; sivillere saldırı ve "anaların eylemi" arasında sıkışacak bir gidişat şüphesiz, Güneydoğu'nun artık huzura kavuşması için çok şaşırtıcı bir dönemi de zorlayacak!..

O halde şiddete ve teröre karşı Batı'dakilerin de Doğu'dakilerin de söyleyeceği tek söz olmalı; Yeter artık!..

 

Yazarın Diğer Yazıları