Doktorlar, şimdi neyi sorguluyor?

Neredeyse bir aydır, küresel salgınla ilgili ama ağırlıklı olarak elektromanyetik dalgaların biyolojik varlıklar üzerindeki etkisi üzerinde tamamen bilimsel araştırmalara dayalı yazılar yazıyorum...

Türkiye’de ilk vakanın açıklandığı 10 Mart gününden yaklaşık bir ay önce, 13 Şubat 2020’de, Semih Kalkanoğlu’nun verdiği bilgilere dayanarak, “Almanya neden 100 milyon maske istedi?” başlıklı yazıyla hem devlet yetkililerini hem de halkı uyarmıştım. O yazıda “Şimdi bu girişimlerden, Türkiye'de yüz maskesi üretiminin planlanmamış olduğu anlaşılıyor. Fakat Almanya'da bir şirketin acilen 100 milyon maske araması, ilginç değil mi? Almanya, Türkiye ile hemen hemen aynı nüfusa sahip: 83 milyon 200 bin… Almanya'nın nüfusundan fazla maske sipariş edilmesi, salgının Avrupa'ya sıçrayabileceği öngörüsüne dayanıyor olsa gerek. Türkiye, şimdilik bu konularla meşgul değil. ‘Göç yolda düzülür’ mantığını genetik yapısında taşıyan Türk Milleti, önemli işlerini hep son dakikaya bırakır ama devletin, her türlü ihtimali düşünerek gereken önlemleri alması gerekir.” demiştim.

***

Aslında tedbirlerin, Şubat ayından itibaren halka hissettirmeden alınmaya başlandığı fakat bunların yetersiz olduğu sonradan anlaşıldı.

Türkiye’nin hava kara ve deniz ulaşımında dünyaya kapatılması gerekirdi. Bu karar çok sonra alındı. ABD ile uçak seferleri devam etti. 21 bin kişi de umreye gönderilmişti. Dönüşleri Mart’ın ortasına denk geldi. Umreden dönenlerin bir kısmı karantinaya alınabildi, bir kısmı da Türkiye’nin dört bir tarafına dağıldı...

Bu süreçte bile devam eden siyasi tartışmaları bir kenara bırakarak bütün dikkatimi virüsün, neden bağışıklık sistemi düşmüş vücutlarda etkili olduğu konusuna verdim. Bu sebeple elektromanyetik dalgaların insanlar, hayvanlar ve bitkiler üzerindeki etkilerini araştıran bilim adamlarının çalışmalarına odaklandım. Bütün çalışmalarda, elektromanyetik radyasyonun, hücrelerdeki oksijeni dönüştürmesi üzerinde durulduğunu gördüm.

Süreç ilerledikçe, iktidarın hataları da ortaya çıkmaya başladı. Bu şartlarda bile iktidar, İstanbul, Ankara ve İzmir gibi büyükşehir belediyelerinin başarısız olması için engellemeler yaptı. Yardım kampanyalarına engel oldu. Çok kötü bir şekilde aniden açıklanan sokağa çıkma yasağı ile halkı sokağa döktüler, sonra da muhalefetin elindeki belediyelerin halka ekmek dağıtmasını bile durdurmaya çalıştılar!

***

Geldiğimiz noktada gerçek şu ki, ağır seyreden vakalarda virüs, insan vücudunu oksijensiz bırakarak ölüme sebep oluyor. Yalnız bu bilgi, Çin’de bazı insanların sokakta yürürken aniden düşüp ölmesini izah etmiyor. Görüntüler var! Vücudun virüs sebebiyle oksijensiz kalması bir zaman alır… Çin, bu konuda bilimsel bir açıklama yapmalıdır. Vuhan bölgesindeki salgının Çin’in tamamına ve birkaç vaka dışında Pekin’e yansımaması da dikkat çekicidir.

Son olarak, oksijensiz kalma konusuyla ilgili olarak Dr. Ayşegül Çoruhlu’nun “Korona virüsü oksijen seviyesi düşük olanlara mı kolay bulaşıyor?” başlıklı yazısına dikkat çekmek istiyorum.

Çoruhlu, konuyu bilimsel açıdan izah ettikten sonra “Korona görüldüğü üzere hemoglobine saldırıp bizim kandaki oksijenimizi azaltıyor ki Furinler artsın, virüs de hücreye daha sıkı bağlansın. Covid 19 hastalığındaki oksijensizlik sorunu konusunda durum öyle bir noktaya geldi ki hekimler şu soruyu soruyor:

‘Bu Covid 19 gerçekten bir akciğer hastalığı mıdır, yoksa tıpkı ‘yüksek irtifa hastalığında’ olduğu gibi bir oksijenlenme hastalığı mıdır? Tedavimize yüksek irtifa hastalığı tedavisini de eklesek mi?’

Bunlar medikal dünyada yeni sorulardır. Yeni çözümler de gelecektir” diyor ve tedavide C vitamin verilmesi, hastaya nitrik oksit solunumu yaptırılması gibi uygulamalara başlandığını hatırlatıyor! Peki bu tespitler ve uygulamaların bilimsel anlamı nedir?

 

dfs-004-001-011.jpg

Yazarın Diğer Yazıları