Dolmabahçe eylemleri...

Bizim kuşak, yani 1968'lilerin Amerika'yı sevdiğimiz söylenemez. Hele Dolmabahçe'deki 6. Filo aleyhinde gösterilere duyduğumuz sempati (Yankee Go Home)lara katılmamızla pekişirdi. O dönem bu olayların lideri kesinlikle Doğu Perinçek'ti.

Kalabalık içinde, (özel yürüyüşü) ile iki kilometreden fark edilirdi. Onun organizasyonlarına lafla da olsa destek vermem yüzünden komünist ilan edildim. Bunun farklı yanı "sağcı komünist" olmamdı. Bunun da mucidi merhum Kemal Ilıcak'tı. Ancak Perinçek'in partisine hayatım boyunca oy vermedim.

Tek isme

Köşk'e çıkana kadar mekanı cennet Demirel'den başkasını tanımadım. Daha önce de yazdım. Erkan Yiğit, merhum Tamer Özdemir ve ben "Baba'nın çocukları" idik. Bunu Demirel bizzat ilan etmişti.

Vietnam katliamlarını anlatan film ve diziler "Antiamerikan" düşüncelerimizi iyice artırmıştı.

Washington DC günlerimde bu duygularım tam anlamıyla pekişti.

Havaalanları

John F. Kennedy ve Dallas havalimanlarında uğradığım muameller ise benim kaşınmalarımdı.

İtiraf etmeliyim ki, elinde onlarca kutu lokum ve fıstık, taze ıhlamurlarla gelen bir yabancıya kim hoş geldin der?

Düşünün gümrüklü sahada ben. Cam bölmenin öbür tarafında karşılama ekibi. Onlarca insan bir yanda. 150 kiloluk Polonyalı memur öbür tarafta.

Adam "Bunları geçirmem" dedikçe küfürler yükseliyor. Bu defa "çok ağır ceza keserim" tehditleri artıyor. Anında protestolar yuhlara dönüşüyor. Bunlar hep aynı şekilde sonlandı. "Sor bakalım içlerinde Müslüman var mı?" demem en büyük silahımdı. Lanet olsun deyip beni bırakırlardı.

Istavrozlu cevap

Ben "Ey gavurlar, siz hangi dindensiniz" diye bağırınca sembol işaret başlardı. Kimi haç çıkarır kimi şaday(Musevi yıldızı) çizerdi. Bunlar daima kurtarıcım oldu. Az daha yazmayı unutuyordum. Getirdiklerim arasında mutlaka "çamsakızı-çoban ağda" bulunurdu. Yani kıl-tüy temizleyiciler. En fazla da bunların siparişine bozulurdum. Kulakları çınlasın Noray Taşçı'ya "Bunların en kralı burada" dediğimde verdiği cevap ilginçtir. "Ne yapayım abi bizim karılar buna alışkın."

Erik kavgası

Kollarımın uzaması pahasına Amerika'ya taşıdıklarım arasında en fazla istem papaz eriklerine idi. Bunların paylaşımı tek tek yapılırdı. Musevi Rober'in 5. Cadde'deki dükkanında "sana-bana-ona" dağıtımı mutlaka küskünlüğe dönüşürdü. En sonunda da beni suçlu ilan ederlerdi; niye daha fazla getirmemişim.

Ben de çaresiz halde tezgah sahibi arkadaşım Hacı Demir'e bip atardım. Oysa merhum benim için eriğin papazını değil, papasını bulurdu.

Nereye geldim

Gerçek Amerikalıyı tanıdıkça duygularım kargaşaya dönüştü. Bunlar garibana 25 cent bile vermezler. En fazla sokak dilencilerine üzülürsünüz.

Kıyaslama yapsam, başta Kızılay olmak üzere yardım kuruluşlarımızı ayakta alkışlamalıyız. Somali'den Arakanlılara kadar ayrım yapmıyoruz. Yiyecek-giyecek kolileri kurban etlerini kapılarına kadar götürüyoruz.

Bir istisna

Washington'da arkadaşım Hüdai Yavalar'ın dairelerinden birine yerleştim. Meğer iki gün sonra Şükran Günü imiş. Söylemişlerdi ama bir kulağımdan girip öbüründen çıkmış. Sabah kalkıp dışarı bakınca tuhaflığı fark ettim. Sokaklar, caddeler bomboş. Biraz oyalanıp, dışarı çıktığımda acı gerçek kafama dank etti. Şükran günündeyiz. Yürüyor ve bir taraftan da yiyecek bir şeyler arıyorum. Ne mümkün.

Çorbaya rıza

Çaresiz eve döndüm. Hani şimdiki gibi cep telefonları olsa ya da evime telefon bağlatmış olsam Yavalar ailesini arayacağım. O da mümkün değil. Sonradan Türkiye'ye gelip TV-8'in başına geçecek olan merhum Turan Yavuz'un anlattıklarını hatırladım. Yardım kuruluşu Salvation Army'yi aramaya başladım. Bu kuruluş, günde iki kez domates çorbası dağıtıyordu. Yerleri de bana yakındı.

İtalyan Mafyası gibi

Düşünün üstünde kruvaze palto. Ayağında İtalyanlarınkine benzer çizme olan bir adam. Aralarında kuyruğa girdiğim Zenciler bile dönüp dönüp bakıyorlar. Tasımı doldurdum, uzatılan ekmeği de alıp dönüşe geçtim.

Borç ödeme

Vefa meselesine gelince, müsait bir zaman S. Army'ye tekrar uğrayıp 50 Dolar bağışta bulundum. Sanırım bu içtiğim hayatımın en pahalı çorbası idi.

Ertesi gün başıma gelenleri Hüdai'nin eşi Mirat'a anlatınca "Ulan o parayı bana versen sana özel sofra donatırdım" diyerek bastı kahkahayı...

...

GÜNÜN SÖZÜ

İnsanın beşiğini seçmesi elinde mi? Alfred de Vigniy

 

Yazarın Diğer Yazıları