Dönülmez akşamın ufku…

Tarihe "Kanlı Yanvar" olarak geçen Sovyet Ordusu'nun Bakü'ye girerek, tanklarla Azerbaycan Türkleri'nin "üzerinden geçtiği" o katliam gecesinde, 20 Ocak 1990'da dünyaya gelen Azerbaycanlı spiker Jale Hesenli'nin, hayatı boyunca hiç gitmediği/gidemediği, görmediği/göremediği topraklardan gelen "azatlık" haberini duyururken boğulduğu gözyaşlarını, bir savaş filminin başarılı oyunculuğunu izler gibi izleyenler var hâlâ…

İzliyorlar; ve evet etkileniyorlar, hatta Jale'nin gözyaşlarına onlar da eşlik ediyorlar…

Ama anlamıyorlar.

***

"Bazı torpaqlarımız işğalden azad  olunup…"

"Hazırda aldıqımız məlumatı diqqətinize çatdırıram; Fuzuli'nin 4 kəndi və Cəbrayıl'ın 2 kəndi işğalden azad ədilip… Gözümüz aydın olsun…" cümlelerinin telaffuzuna hakim olan ruhu bir türlü kavrayamıyorlar.

***

Azerbaycan'da, neredeyse 30 yıl boyunca kabarmış, kabardıkça bastırılmış ve ilk defa, "vuslat", ufkunda gözle görülür hale gelmiş bir hasret var.

Evlerini, bağlarını, bahçelerini, mezarlarını, onların oldukları kişi olmalarını sağlayan her şeyi, köklerini, ve dahi dünleriyle birlikte geleceklerini de Şuşa'da, Hankendi'de, Kelbecer'de, Zengilan'da, Hocalı'da, Cebrayıl'da, Ağdam'da, Fuzuli'de bırakmış 1 milyondan fazla insan var.

Kapanmamış yaraları var; hem bedenlerinde, hem ruhlarında; dokundukça acıyan, kanırttıkça kanayan…

Düşünebiliyor musunuz, en büyük hayali "Ölmek" çoğunun; ama öyle bir "Ölmek" ki; analarının, babalarının, eşlerinin, evlatlarının, kardeşlerinin yanına gömülmek üzere; "O topraklarda çağlayan pınarlardan su içmeden asla!"

Bilmem hiç Karabağ hikayesi okudunuz mu; bu uğurda Azrail'le savaşıyorlar! "Vakit geldiğinde" canlarını veremiyorlar; ancak, aileleri kulaklarına o hayalin yalanını fısıldayıp da "Isa pınarının suyu" diye iki damla sürdüğünde dudaklarına, ancak o dakika ebedi uykularına dalabiliyorlar;

Şuşa'dasın!

Evindesin!

***

Keza, madalyonun diğer yanında "Dirilerin koruyamadığı yerlerde yaşayan hasretli ruhlar" var…

Es kaza Azerbaycan ordusu "dönmeye" kalksa, ne işgal altındaki topraklarındaki o "ruhlar" onları geri salarlar, ne de onları cepheye, düğüne gider gibi uğurlayan Azerbaycanlılar bu gelişi hoş karşılarlar…

"Duygular şelale" diye bir tabir var ya; tam da öyle… Barajları doldurup taşıran, kapaklarını patlatan bir sel gibi şimdi Azerbaycan'ın psikolojisi… Askerlik şubelerinin önüne toplanan gönüllüleri izlemediniz mi?

"Şimdi değilse ne zaman?" Bir sorunun değil, şartın ifadesi…

Bu saatten sonra, "işgal" bitmeden oturulacak her masa, konuşulacak her "çözüm(!)" karıştırır Azerbaycan'ı…

Fırsatı kaçırmaz, emperyalizm, bir çomak da bu en "kırgın" yanından sokar sönmeyen ateşler diyarına…

***

Bir "bendini çiğneyip aşmaya hazır" kitle de İran'da; nüfusun yarısı Azerbaycan Türk'ü; Bakü et ise Tebriz tırnak…

İran Pers Körfez Pro Ligi'nin son şampiyonu "Kızılkurtlar" namlı Traktör futbol takımının taraftar sayısı Ermenistan'ın nüfusundan fazla… Her maçta miting meydanına dönüyor tribünleri; damarlarına bir kere basılırsa kim yönetebilir o psikolojiyi.

Demem o ki, o coğrafyadan, aslen Azerbaycan'la tek başına başa çıkma şansı bulunmayan bir aciz devletçikten başka hiçbir şey olmayan Ermenistan'a dönük "destek" devam ederse, bu saatten sonra gizli yahut açık "hamilik" pozisyonunda ısrar edilirse; İran da -misliyle- karışır.

Araz suyu da söndüremez çıkacak yangını.

Sonra mı?

Batı emperyalizmi zinhar kaçırmaz bu "içeri" sızmak şansını!

***

Ve sabır taşıyla yarışta; ha çatladı ha çatlayacak haldeki biz…

Yıllarca sorduk;

"Afganistan'da ne işimiz var?",

"Irak'ta ne işimiz var?"

"Libya'da ne işimiz var?"

"Mısır'da ne işimiz var?"

"Suriye'de ne işimiz var?"

Şimdi ilk defa kayıtsız şartsız orada olmaya hazır olduğumuz bir savaşın kıyısında, dilimiz yağıyor, esiyor, gürlüyor ama fiilen "doğu emperyalizmi"nin Azerbaycan'ın vatan savunmasının "ne kadarına müsaade edeceğini" anlamaya çalışıyoruz hâlâ!

Bu saatten sonra, olur da, "bölgesel" yahut "küresel müttefik(!)"lerimizden herhangi birinin dayatmasıyla, Azerbaycan, Karabağ'ı işgal altında bırakarak masaya oturmak durumunda kalırsa, ve Türkiye "akil kardeş"liğe soyunup, Ermeni terörüyle mücadele yerine müzakereyi desteklerse; ne "yerliliği" yutan ne "milliliği" yiyen kalır bu ülkede! Biz karışırız; karmakarışık olur inançlarımız.

***

"Ermenistan" üssünden bölgeye hükmetmeye çalışırken, kendisini bir anda "batı emperyalizmiyle" kuşatılmış halde bulma tehlikesiyle karşı karşıya olan Rusya dahil, Türkiye'nin, Azerbaycan'ın, İran'ın ve hatta Ermenistan'ın velhasıl "bölge"nin ali menfaatleri için anlaşılması gereken şu;

Dönülmez akşamın ufkuna karşı çarpışıyor Azerbaycan ordusu…

Bu saatten sonra onları döndürmeye dönük her hamle, hamleyi yapanı ters döndürür sadece!

Bir ihtimal daha yok;

Ya Karabağ ya ölüm Türk dünyasına!

Hamaset sanmayın bu sözleri; dilek yahut temenni de değil; her satırı, muhatabı olan ülkelerin eşiğine geldikleri sosyal, siyasal patlamalarla ilgili kaygının ifadesi…

 

Yazarın Diğer Yazıları