Dost Yunanistan!

Yunanistan’ın şık ve güzel Dışişleri Bakanı  “Türkiye ve Yunanistan’da son duvarın yıkılmasına yardımcı olabilecek hükümetler var”  dedikten sonra yüreği hoplayanlara bir müjde (!) daha verdi: Duvarın kalkması için bulunacak formül “BM kararlarına uygun olacak ve AB normlarına ters düşmeyecek, AB’nin onaylayabileceği bir uzlaşma olacak.”  Bunun anlamı Türkiye ile Kıbrıs Türk tarafının bunca yıldır kabûl etmedikleri kararlara boyun eğilecek ve Rumların meşru hükümet oldukları benimsenecek!. Yürekleri daha da hoplayanları daha da  “sevindirmek için” , şirin Dışişleri Bakanı esas dostluk önerisini de çekinmeden yapıyor: Garantilere gerek yoktur!
Garantiler yoksa doğal olarak Kıbrıs askersizleştirilecektir. Üçüncü EOKA’yı gizlice ayağa kaldırmak Kıbrıs macerasının başka bir safhasını teşkil edecektir. Girit’te de böyle olmuştur. Yeter ki Türk askeri adadan çıksın ve Garantörlük sistemi sıfırlansın!
Geriye dönüyor, geçmişe bakıyoruz. 1963 saldırılarının esas hedefi neydi? Garantilerin sıfırlanması, askerin adadan çıkması, Rum tarafının meşru hükümet olduğunun kabulü, Türk ortağın Ermeni, Maronit, Latin azınlığının sınıfına dahil edilmesi.  “Dost ve müttefik Yunanistan”  bu hedef için Kıbrıs’ta Türk ortağına yapmadığını bırakmayan Makarios’un yanında durmuş, imzaladığı 1960 Antlaşmalarındaki sorumluluğuna ihanet ederek, Türkiye’nin müdahalesini önlemek için Adaya gizlice asker yığmış, uluslararası arenada dünyaya yalan söyleyerek Enosis’in tahakkuku için elinden geleni yapmıştır ve hâlâ da yapmaktadır. Yetmedi, Enosis için darbe yaptı. Yetmedi, imzasına ihanet ederek Rum idaresinin  “Kıbrıs”  olarak AB’ye üye yapılması için şantaja başvurdu. Ve halâ bu sahte  “Kıbrıs Hükümeti”  denilen eli kanlı, geçmişi kirli Rum idaresini savunuyor.  “Garantilere gerek yok”  diyecek kadar dostluk (!) duyguları ile dolup taşıyor. Bu yaklaşımı ile 1960’da Kıbrıs üzerinde kurulmuş olan ve barışın temelini teşkil eden Türk-Yunan dengesine ölümcül bir darbe vurduğunun sanki farkında değil ve hiç çekinmeden Türk Hükümetinin bu sahtekârlığı görmezlikten gelerek Kıbrıs’ta  “duvarın kaldırılmasına yardımcı olacağını” iddia ediyor. Kıbrıs’ta kaldırılması gereken duvar varsa bu da beyinlerdeki duvardır ve herkesten önce Yunanistan’ı temsil edenlerin beyinlerindeki bu duvarı yok etmeleri, Kıbrıs’taki gerçekleri görebilecek şekilde görüş ve bakış açılarını ayarlamaları gerekmektedir.
Kıbrıs’ta iki milletin parçaları yaşamaktadır, iki egemen Halk vardır. Bu iki halk bir arada ancak üç yıl yaşayabilmişlerdir. 44 yıldır idare ikiye bölünmüştür; yeniden ortaklık kurmak çabaları 20 yıl devam etmiş fakat Rum tarafının bağnazlığı (beynindeki duvar) nedeniyle bir sonuç alınamamıştır. Bu nedenle KKTC ilân edilerek Kıbrıs Türk halkı, ortaklıktaki hak ve yetkilerini, halkının hür iradesi ile kurduğu devletinin bünyesinde somutlaştırmış, 1960 dengesinin sahte bir “meşru hükümet” iddiası ile yok edilmesinin önüne geçmiştir.  Kıbrıs meselesinde Rum liderliği kadar suçlu olan Yunanistan’ın Dışişleri Bakanı bütün güzelliğini kullanarak “Garantilere gerek yok” tezini AB’deki karşıtlarına satabilse de Kıbrıs’ta bu saçmalığı benimseyecek aklı başında bir Türk bulacağını sanmıyorum. AB’nin paralı sadık kullarını bu değerlendirmenin dışında bırakıyorum. Onlar zaten çoktan renklerini teşhir etmişlerdir.
O halde  “dost” Yunanistan’dan gelen telkinlere de baktıktan sonra Papadopullos’un ve şimdi de Hristofyas’ın Kıbrıs meselesini halletmek için ortaya koydukları formülün Rum-Yunan milli yaklaşımını yansıttığını görüyor ve masa başında zaman harcanmasının boşuna gayret olacağı sonucuna varıyoruz. Simitis  “AB üyeliği ile Enosis’i sağladık”  dememiş miydi?  Böyle dostlar düşman başına!

Yazarın Diğer Yazıları